Lisede Milli Güvenlik derslerimize gelen albay 'duyduğunuzun hiçbirine, gördüğünüzün yarısına inanın' demişti. Amacı pozitif bilimi yüceltmekti elbette. Ancak bugün sanal gerçeklik karşısında deneysel bilimler bile şaşkın. Zira gördüğümüze hatta deneyimlediğimize bile inanamayacak noktadayız.  Geçtiğimiz ay sosyal medyada EctoLife isimli bir Amerikan şirketinin 'bebek çiftliği' projesi dolaştı. Aynı anda 30.000 bebeğin yapay rahimlerde geliştirilmesine imkan sağlayan tesisin tanıtım filmi haber sitelerinde de yer aldı. Ü zerine binlerce yorum yapıldı. Ancak teyit siteleri böyle bir şirket olmadığını yazınca olayın sadece bir kurgu olduğu anlaşıldı. Reuters, klibi Youtube`da yayınlayan Yemenli yapımcı Hashem al-Ghaili`yle yaptığı röportajı yayınlayana kadar Wikipedia`da bile al-Ghaili EctoLife şirketinin sahibi olarak tanıtıldı. Bu olay hakikat algımızın internet ve sosyal medya sayesinde ne kadar kırılgan hale geldiğini bir kez daha gösterdi. 

İçinde yaşadığımız ve gerçeklerin sosyal medya üzerinden belirlendiği bu döneme post-truth, Türkçe`ye girdiği şekliyle 'hakikat ötesi' çağ deniyor. Bu zamanda toplumların gerçeklik algısını nesnel verilerden çok duygu ve kanaatlerinin şekillendirdiği iddia ediliyor. 'Post-truth' kelimesi ilk kez 1992 yılında Sırp-Amerikan senarist Steve Tesich tarafından kullanılmıştı. Ancak 2016 yılında sosyal medya marifetiyle Trump`un  ABD`de başkan seçilmesi ve İngiltere`nin Brexit oylaması sonucu Avrupa Birliği`nden çıkması, hakikat ötesi kavramını gündeme taşıyan iki olay oldu. Sonuçolarak Oxford sözlüğü bu kavramı 2016`da yılın kelimesi ilan etti. 

Siyasi iki olayla gündeme gelmiş olsa da hakikat ötesi kavramı günden güne farklı alanlarda etkisini gösterdi. Mesela 2019 yılında Çin`den yayılan ve ayakta düşüp ölen insanların gösterildiği videolar, Covid-19 hakkında bilimsel verilerden ziyade korku hissi üzerinden bir gerçeklik algısı oluşturmuştu. Salgın tedbirleri kimi zaman akılcı bir zemine oturmasa da endişelerimiz sebebiyle söylenenlerin gerçekliğine inandık. Bugün toplumların davranış ve karar verme pratikleri nesnel gerçeklerden çok duygular üzerinden şekillenmektedir. Hatta manipulatif içeriklere maruz kalan bireyler için artık hakikatin bir önemi kalmamakta, inandığı/inandırıldığı gerçekler doğrultusunda tavır almaktadır. 

Hakikat ötesi içerikler en çok siyasal iletişim, gazetecilik ve reklamcılık alanlarında etkisini göstermektedir. Son araştırmalara göre dünyada insanların yaklaşık yüzde 70`i sosyal medyadan haber okuyor. Kurumsal iletişim kanallarından ziyade sosyal medyanın sansürsüz(!) paylaşımlarına itimat ediliyor.  Bu durum bilgi ağını elinde bulunduran bilişim patronlarına küresel ölçekte kamuoyu oluşturabilme gücü vermektedir. Öyle ki Twitter`da veya Google aramalarında görünmeyen bir haberin gerçekliğinden şüphe duyulur hale gelmiştir. Sosyal medyada yer bulmayan bir olay, bizzat şahit olunsa bile kişinin hafızasını yoklamasına sebep olmaktadır. Kısaca duyduğumuza da gördüğümüze de inanamayacak haldeyiz. 

Bu kavramının sebep olduğu en temel sorun olarak vatandaş ve yöneticiler arasındaki güvenin erozyona uğraması gösteriliyor. Vatandaşların gerçekler konusunda resmi kurumlara güveni giderek azalmaktadır.  İnsanlar daha şüpheci hale gelmekte, bu da siyasi konularda kutuplaşmanın artmasına ve kamusal söylemin zayıflamasına neden olmaktadır. Ayrıca yanlış ya da yanıltıcı bilgilerin yayılması ve gerçekmiş gibi algılanması, insanların önyargılı fikirler oluşturmasına ve hatalı varsayımlara göre hareket etmesine neden olmaktadır.  

Hakikat ötesinin insan psikolojisi ve sosyal hayat üzerindeki etkileri ise daha geniş kapsamlı ve derindir. Psikolojik düzeyde, sebep olduğu kafa karışıklığı, endişe ve güvensizlik duyguları bir sosyal buhrana dönüşebilir. Bu sebeple sosyal medyanın oluşturduğu sanal gerçeklikle mücade edilmeli, ortak bir hakikat zemini oluşturulmalıdır. Bu noktada gerçeklerin teyit edilebileceği güvenilir sivil inisiyatiflere ihtiyaçvardır. Ayrıca medya okur yazarlığı ve eleştirel düşüncenin inşası, hakikat ötesi kavramından kaynanlanan problemlere karşı koymanın en etkili yoludur. Bugün sosyal medyadan veya kurumsal iletişim kanallarından haber alırken, 'neler olmuş?' değil, 'neleri okumam uygun görülmüş?' şeklinde bir yaklaşım geliştirilmelidir.  Haberlerin hangi şekillerde önyargılı, abartılı ve uydurma olabileceği konusunda vatandaşın bilinçlenmesi gerekmektedir. Bilgiyi eleştirel bir gözle değerlendirmek, kaynağı ne olursa olsun  bir şeyin gerçekliğini temel doğruluk kontrol teknikleriyle test etmek lazımdır.  Yoksa hakikat ötesi çağda insanlar kendileri için kurgulanmış bir gerçeklikte yaşamaya başlayacaktır.