Milletimizin en çok bilinen özelliklerinden biri de insanların, hatta bütün canlıların faydalanması için yaptıkları fedakârlıklardır. Ecdadımızın hayat sürdüğü mekânlar asırlar boyunca tesis edilen binlerce vakıfla, vakıf eserleriyle, hayratla abâd olmuş hayatın hemen her alanında vakfiyeler tesis edilmiştir. Malum olduğu üzere vakıf medeniyetinin varisleriyiz. Medeniyetimizin bir adım öte İslâm medeniyetinin temelinde barış, dayanışma ve diğerkâmlık yer alır. Barış, dayanışma ve diğerkâmlık vakıf iklimini oluşturur.

Resim`draggable=

Duayen vakıf yöneticilerinden üstad Halil Çakallı ile dünden bugüne vakıf uygulamaları üzerine hasbihal ettik.

Halil Bey, vakfın tanımından başlayalım isterseniz. Uzman gözüyle vakfı nasıl tarif edersiniz?

Uzmanlar tarif etmiş İbrahim Ethem Bey. Müsaadenizle üstadlara müracaat edelim;

Tabii ki, lütfen;

Ömer Hilmi Efendi nin 'İthaf-ül Ahlâf Fi Ahkâm-il Evkaf' adlı eserinde vakıf şöyle tarif edilmiştir: 'Vakf, menfaati ibadullaha ait olur, veçhile bir aynı Cenab-ı Hakk`ın mülkü hükmünde olmak üzere temlik ve temellükten mahbus ve memnu kılmaktır.'

Sabahattin Zaim Hoca da vakfı bir malı, geliri ile birlikte hayrî bir hizmete tahsis etmek üzere vakıf kurucusunun mülkiyetinden çıkararak sosyal mülkiyet kategorisine aktarmak şeklinde tanımlıyordu hatırladığım kadarıyla; Diğer tariflere de değinelim;

Elmalı Hamdi Yazır vakfı şu şekilde tanımlamıştır: Vakıf, bir malın menfaati insanlara ait olmak üzere aslını müebbeden (sonsuza kadar, süresiz) haps etmektir. Sahih vakıf, menafii (yararlanma hakları) insanlara ait olmak üzere, akar veya akar hükmünde olan bir mülkü temlik ve temellükten alıkoymaktır.

Resim`draggable=

Hapsetmekten murad nedir?

Burada geçen 'haps etmek' ile vakfın mülkiyetinin el değiştirememesi, alınıp-satılamaması, rehin olarak verilememesi, miras olarak varislere intikal etmemesi kastedilmektedir.

Vakıf kurumunu, tanımlamaya değil de, gayesinden hareketle açıklamaya çalışan Osman Nuri Ergin ise 'vakıf, zannedildiği gibi dini ve uhrevi bir müessese değil, dünyevi ve bedeli bir teşekküldür.' tanımını yapmıştır.

Tarifler pek çok ortak noktada birleşiyor;

Öyledir. Vakıf tariflerinin çoğunda vakfın mülkiyetinin vakfedenden çıkıp Allah`ın mülkiyetine veya vakıftan yararlanacakların mülkiyetine girdiği belirtilmektedir. Bu tariflerde ifade edilmeye çalışılan mana vakfedilen malda artık hiçkimsenin mülkiyet iddia edemeyeceği, bu malların tüzel kişilik kazanarak toplumun mülkiyetine geçtiğidir.

Resim`draggable=

Bir de 'vakf'ın kelime manasına bakalım;

Vakfın kelime manası Cennetmekân Hamdi Yazır`ın tarifinde de geçtiği üzere habs etmek demektir. Bir malın belirli bir gayeye tahsisi için alıkonulması anlamındadır. Vakıf bir malın kullanım hakkının, belirli bir gayeye tahsis edilmesidir. Bu gaye genellikle insanda var olan yardımlaşma duygusunun toplum yararına bir müessese olarak tesis edilmesiyle gerçekleşmektedir.

Vakıf niçin tesis edilir?

Vakıf tesis etmenin temelinde insan sevgisi, hayır yapma duygusu, topluma yararlı olma isteği vardır. Vakıf hem bir amaçkuruluşu hem de bir yatırım kuruluşudur. Özel amaçlı bir mal topluluğu olarak vakıf, belirli bir amaca ulaşmak için kurulur.

Vakfın anahtar kelimeleri, vâkıf, mevkuf ve vakfiye nasıl tarif ve tavsif edilebilir?

Vakıf yapan (kuran) kişiye vâkıf, vakfedilen mal veya menfaate (yararlanma hakkına) mevkuf denilmektedir. Vakfın kim tarafından kurulduğu, vakfedilen şeylerin ve gelirlerinin neler olduğu, nasıl yönetileceği, giderlerinin nerelere harcanacağı, kimlerin vakıftan faydalanabileceği gibi esasları belirten ve mahkeme tarafından tescil edilerek vakfa hukuki kimlik kazandıran belgeye de vakıf senedi veya vakfiye adı verilir.

Günümüzde vakıflar mahkeme kararıyla kurulup tüzel kişilik hüviyetine sahip oluyor. Tüzel kişilik vakıflara ne türden görev ve sorumluluklar yüklemektedir?

Tüzel kişilik kazanan vakıf, hak sahibi olur ve hukuken yükümlülük altına girer. Özel ve tüzel kişilerle vakıf arasında, kiralama, alım-satım, borçalıp-verme, alacağını tahsil etme gibi her türlü hukuki muamele yapılabilir. Bunlar vakfı temsil eden bir kişi tarafından yürütülür.

Resim`draggable=

Kimdir bu kişi?

Bu kişi genellikle mütevelli olduğu gibi, bazen, mütevelli kâimmakâmı (kaymakamı, vekili), nazır, kayyım, cabi veya vekil de olabilir. Mütevelli veya onun yerine işleri yürüten kişi yargı mercileri karşısında davacı veya davalı olarak vakfı temsil etmekle de yükümlüdür. Bütün bu durumlarda vakıf, tüzel kişi olarak malik, alacaklı ve borçlu olur mütevellisinin lehine ve aleyhine hukuki bir şey tahakkuk etmez.

Vakıf müessesesinin olmazsa olmaz şartları nelerdir?

Vakıf kurumunun olmazsa olmaz şartlarından biri vakfın sürekli olmasıdır. Sürekli olmayan tahsisler vakıf olarak kabul edilmemektedir. Vakfın sürekliliğini engelleyen her şart vakfı geçersiz kılar.

Bizatihi hayır kuruluşu olan vakıflar nasıl gelişir?

Bahsettiğiniz gibi vakıf mahzâ hayır kurumudur. Vakıflar ahlâki ve dinî duyguların etkisiyle gelişir. Kutlu kitaplarda ve Peygamberler aracılığıyla insanlar yardımlaşmaya teşvik edilmişlerdir. Bu yardımlaşmanın önemli bir aracı olarak görülen vakıflar, İslam dünyasında çok gelişmiş ve Müslüman toplumun sosyal, siyasî ve iktisadî yapısına etki etmiş, bu kurumların demokratik bir temel üzerinde gelişmesine ve gelişmede istikrarı ve dengeyi temine yaramıştır.

Yardımlaşma ve tesanütten bahsettiniz. Günümüz vakıf uygulamalarında yardımlaşma ne kadar cârî ?

Ne yazık ki günümüzde vakıfları yardımlaşma aracı olma fonksiyonundan uzaklaşmaktadır. Özel sektörce kurulan üniversiteler ve sağlık kurumları birer vakıf kurumudur. Buralardan yararlanmak için kimi zaman çok yüksek bedeller ödemek gerekmektedir. Bu kurumların isimleri vakıf olsa da, vakfın yardımlaşma, hayır yapma manalarını taşımamaktadırlar.

Vakıf müessesesinin tekâmül aşamaları için neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Fuad Köprülü, 'Vakıf Müessesesinin Hukû kî Mâhiyeti ve Târihî Tekâmülü' adlı makalesinde vakıf müessesesinin zuhuru ve tekâmülünü ayrıntılı bir şekilde açıklarken 'vakıf müessesesi, doğrudan doğruya İslam dininin dini-ahlaki esaslarından doğmuş ve münhasıran İslami bir müessese değildir' ifadesi ile vakıf müessesesinden 'Kur an`da hiçbahsedilmediğinden ve peygamber devrindeki vaziyeti de çok şüpheli ve münakaşalı' diyerek vakıf müessesesini İslami kaynaklara isnad eden görüşlere karşı çıkar.

Bu husustaki tetebbuatınız neler söylüyor?

Yaptığımız araştırmalar sonucunda vakıf müessesesini farklı yorumlayan Osman Ergin, 'vakıf hizmetlerinin çok defa dile getirilmeyen bir yönü olarak, Osmanlı idare teşkilatında ferdiyet üzerinde kurulmuş geniş bir belediyecilik ve imarcılık cephesi bulunduğunu maksadın da bundan ibaret olduğunu' belirtir.

İnsanlık tarihi öteden beri vakıf kurumuna aşinadır. Gerek sırf iyilik yapmak için, gerekse zürriyetlerinin mali durumu hakkında endişelendikleri için atalarımız sonuçta toplum yararına, toplumdaki gelir eşitsizliğini dengeleyen, cemiyetin inkişafına yararlı eğitim kurumlarını (medreseler, sıbyan mektepleri), sağlık kurumlarını (daruşşifalar), imarethaneleri (darüzziyafeler), ibadethaneleri (camiler, mescidler), vakıflar kanalıyla kurup yaşatmışlardır. Bu kurumların günümüze intikali de vakıfları sayesinde olmuştur.

Vakıfların kuruluşuna ve gelişmesine hangi faktörler etki eder?

Vakıf kurma gönüllü bir iş olsa da insanları vakıf kurmaya iten nedenler farklılık göstermektedir. Vakıf kurmada asıl nedenin hayır işleme isteği olduğu, en güçlü etkenin dini duygular olduğu sıkça dile getirilmekte ise de farklı görüşler de ileri sürülmüştür.

Mesela;

Dini duygular, Allah rızası için, uhrevî mükâfat sağlamak için vakıf kurulduğu görüşüne karşı olarak İslam dininin veraset hükümlerine tepki olarak aile vakıflarının kurulduğunu ileri süren görüşler de vardır.

Bu durumda insanları vakıf kurmaya ve vakıfları destekleyip yaşatmaya iten nedenler nelerdir?

Öncelikle hayır işleme isteği. Sonrasında devletin birçok kamu hizmetini vakıflar eliyle yapma isteği, vakıfları desteklemesi ve özendirmesi.

Ayrıca aile vakıflarının kurulmasına izin verilmesi; Böylece hem servet korunuyor, hem aile servetinin ehil ellerde idare edilerek devamı sağlanıyor, hem de aileden gelecek fakir ve yoksulların, kendini geçindirmekten aciz düşecek kişilerin geçimi garanti altına alınmaya çalışılıyor.

Resim`draggable=

İslam beldelerinde vakıfların sayısının çok olması nasıl telif edilebilir?

Bu durum bir miktar miras ve miras hukukuyla telif ve tevil edilebilir. Nitekim Prof. Dr. Halil Cin, 'İslam memleketlerinde vakfın çok olmasının asıl sebeplerinden birisi`` olarak İslam memleketlerinde önceleri devlet hizmetinde bulunup da gözden düşenlerin mallarının müsadereden ve İslam miras hukukunun tesirinden kurtarmak için vakıf kurulduğunu belirtir.

Vakıf kurumunun tarihi gelişimine de göz atalım;

Hay hay... Vakıf kurumunun ortak özelliği, vakıf kavramı ile hayır işleri ve sadaka arasındaki içiçeliktir. İlkçağdan beri hayrî amaçlı pek çok vakıf kurulmuştur. Eski Mısır, Yunan ve Roma`da vakıflar tek amaca yönelikti ve gelirleri ile okullar, kitaplıklar ya da bir yerel hayır kurumu desteklenirdi.

Ortaçağ`da Avrupa`daki vakıflar, Kiliseye bağlı bir gelir kaynağı olarak manastırların parasız yemek dağıtılan, yetimlere bakılan kurumların ya da okulların işletilmesi için kullanılırdı. Rönesans döneminde ise, özel vakıfların sayısı arttı. Aynı çağda Batıda ve Doğuda geleneksel ya da feodal toplumlarda her türlü zenginliğin başlıca kaynağı olan toprak, vakıfların esas konusunu oluşturuyordu. Bu toplumlarda belli bir toprak parçasının vakfedilmesi, çoğu zaman bir gelir kaynağı olarak söz konusu toprağı devletin, kralın ya da büyük feodal senyörün denetimi dışına çıkarıp, vakfı kuran kişinin ailesi, çocukları ya da olası başka mirasçılar yararına özelleştirmenin aracıydı. Örneğin Osmanlı toplumunda vakıf kurulması olağan koşullarda alınıp satılmayan, miras bırakılmayan ve başkasına devredilmeyen mî ri arazi`yi belirli bir ailenin sürekli denetimi altında bir gelir kaynağına dönüştürmenin çok sık başvurulan başlıca yöntemlerindendi. Bunun için önce bir padişah temliknamesi ile mir-i arazi, mülk arazi`ye dönüştürülüyor ve ardından da vakfediliyordu. Çünkü mî ri arazinin çıplak mülkiyeti, bu tür araziyi tasarruf edenlerin elinde değildi. Ancak müsadere yoluyla yeni arazinin mî ri araziye dönüştürülmesi mümkündü.

Bahsettiğiniz süreçte vakıflar nasıl tekâmül etmiştir?

Cemiyetin içinde; Vakıf müessesesi diğer dini ve hukuki bütün müesseseler gibi içinde inkişaf ettiği cemiyetin maddi ve manevi şartlarına uygun olarak ve cemiyetin umumi hayatıyla ahengini muhafaza ederek uzun bir tekâmül geliştirmiştir. İslam medeniyetinin yüksek devirlerinde, bu müessese de dini &ndash hayrî - vazifelerini muvaffakiyetle yapmış, İslam kavimlerinin siyasi ve iktisadi gerileyişi onu da geriletmiştir.

Vakıflar İslam toplumları içinde kurum olarak nasıl ihya ve inşa edilmiştir?

Ağırlıklı görüş Vakıfların İslam ile ortaya çıktığı şeklindedir. Bununla birlikte İslam`dan önce görülen bazı uygulamaların vakıf mantığı içerisinde değerlendirildiği görülmüştür. Halilürrahman Vakıfları adıyla bilinen birçok hayır kurumu -günümüzde de- Arabistan yarımadasının birçok yerinde ayaktadır. Müslümanların kıblesi olan Kâbe de Hz. İbrahim`in vakıflarından sayılmaktadır.

Sosyal bir müessese olarak vakıflar, Endülüs`ten Endonezya`ya, Orta Asya`dan Güney Afrika`ya kadar uzanan geniş İslam coğrafyasında, hicrî 3. (Miladî X.) yüzyıldan itibaren buralarda yaşayan toplumların sosyal, iktisadi ve siyasi hayatlarında büyük bir rol oynamışlardır. Eski etkilerini kaybetmiş olmakla birlikte günümüzde de bu toplumların şekillendirilmesinde önemli rol oynamaya devam etmektedirler.

Vakıf tesisinde sadaka-i câriye düşüncesi de etkili olmaktadır kanaatimce?

Doğrudur. Sadaka-i cariye, sürekli hayır kapısı olarak görülmüş tarih boyunca. Vakıf müessesesi İslamiyet`in hayır yapmayı teşvik etmesine ve sürekli sevap kazanma arzusuna dayanır.

Bildiğim kadarıyla peygamberler nâmına da pek çok vakıf tesis edilmiştir.

Evet, Hz. İbrahim`e (as) ile birlikte bazı peygamberler adına vakıflar da kurulmuştur. Osmanlı devletinin tapu tahrir defterlerinde Hz. Musa, Hz. Yahya ve Hz. Zekeriya`ya ait vakıflara rastlanır. Fakat bunlar adı geçen peygamberler tarafından kurulmuş vakıflar değildir. Bu peygamberlerden asırlar sonra onların yaşadıkları yerlere ve türbelerine başkaları tarafından kurulmuş vakıflardır.

Halil Çakallı

1957 yılında Gaziantep`te dünyaya geldi. Marmara Ü niversitesi İİBF mezunu olan Çakallı İstanbul Ü niversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü`nde Sosyal Yapı Sosyal Değişme başlıklı teziyle yüksek lisans eğitimini tamamladı.1976-1985 yılları arasında Adıyaman`da ve İstanbul`da öğretmenlik görevlerinde bulunduktan sonra 1985 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü`ne intisap etti. 36 yıldır Vakıflar Genel Müdürlüğü`ne hizmetleri sebkat etmekte başarılı bürokrat Halil Çakallı`nın Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde üstlendiği görevler şöyledir:

1985-1994 Vakıf Menba Suları İşletmesi Müdür Vekilliği ve Şube Müdürü

1994-2003 İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü İdari İşler, Muhasebe ve Emlak Kiralama Müdürlükleri.

2003-2004 Malatya Vakıflar Bölge Müdürlüğü Şube Müdürü

2004-2006 İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Şube Müdürü

2006-2008 Şanlıurfa Vakıflar Bölge Müdür Yardımcılığı

2008 İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Şube Müdürü

2008-2009 Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü Şube Müdürü

2008-2010 İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Müze Müdürü

2010-2020 İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü Vakıf Hizmetleri Müdürü

01.04.2020 İstanbul Vakıflar II. Bölge Müdürlüğü Şube Müdürü

27.06.2020 Bitlis Vakıflar Bölge Müdürlüğü Şube Müdürü

Yarın: Cumhuriyet Döneminde Vakıflar;