Husn-i hat sanatının asırlık çınarı Hattat Ahmed Fatih Andı dün fenâ âlemindeki nöbetini tamamlayarak teslim-i ruh eyledi. Bugün (7 Şubat Pazar) öğle namazının akabinde Adana Asrî mezarlığında ebediyet yurduna sırlanan merhumun ruhu için Fatihalar okuyalım. Rabbim makâmını âlî , mekânını Firdevs eylesin. Hakk Teâlâ, yazdığı pek çok hüsn-i hat eseriyle birlikte Adana Paktaş Camii`nde ve Hacı Mahmut Gülek Camii`nde yazıları bulunan Ahmed Fatih Andı üstadımıza yazdığı harfler adedince rahmet ve mağfiret buyursun. Â min.

`height=

Türk hat sanatının asırlık çınarıydı

Ahmed Fatih Andı üstad Türk hat sanatının asırlık çınarıydı. İnsan-ı kâmildi. Mütevazı bir sanat adamıydı, günümüzün duâyen sanatkârlarından biriydi. Hattat Hamid Aytaç`ın önde gelen talebesi olan Hattat Ahmed Fatih Andı, 'Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyicek hâke nebât/Mütevazı olanı rahmet-i Rahman büyüdür' kelâmı fehvasınca bir yol takip ederek Rakım Mesleği` olarak vasıflandırılan hat sanatına sessiz, sedasız, bununla birlikte zahiri manada da hamle çapında hizmetlerde bulundu.

Hamid Bey`den 10 sene boyunca meşk etti

10 senelik hat tedrisatının ardından Hattat Hamid Bey`den H. 1391-M. 1971 yılında icazet alan Ahmed Fatih Andı hocamız maalesef günümüzde sanatseverleri bir tarafa bırakalım hattatlar tarafından dahi pek tanınmadı.

Hattat Andı ilk ve tek mülakatını İttifak Gazetesi`ne verdi

2019 yılının Haziran ayında Andı Ü stad`ın aile dostlarından, hayırsever iş adamı Hüseyin Nuri Çomu, gençyönetici Mustafa Nuri Çomu ve Hattat Mahmut Şahin ile birlikte Çengelköy`deki evinde sanat hayatına dair eskilerin efrâdını câmi` a`yârını mâni` dedikleri tarzda bir hasbihal gerçekleştirmiştik. 'Hattın ve insanlığın numune şahsiyeti Adanalı Hattat Ahmed Fatih Andı' serlevhasıyla İttifak gazetemizin internet portalında ve matbu nüshalarında yayınladığımız mezkû r mülakat zatıâlileri ile yapılmış ilk ve tek söyleşi olma hususiyetini haiz olarak Türk matbuat tarihindeki yerini aldı. Söz konusu mülakatımız 16-18 Ekim 2020 tarihlerinde Diyarbakır`da düzenlenen 'Uluslararası Geleneksel İslâm Sanatları ve Hattat Hâmid AytaçSempozyumu`nun kitabında da yerini aldı.

Bu yazımızda merhuma rahmeti vesile kılarak söz konusu mülakata atıf yapıp hocamızın sanat hayatına ve bereketli ömrüne kısaca göz atacağız.

'Aslen Kerküklüyüz.'

Ahmed Fatih Andı Hoca 'Efendim, biraz zâtıâlinizden bahsedebilir misiniz?' şeklindeki sualimi şu cümlelerle cevaplamıştı:

'Aslen Kerküklüyüz. Kerkük Türklerindeniz. Babam Muhammed Fatih Andı Hoca, küçük yaşta ilim tahsiline râm olmuş. Dedem vefat edince babam yetim kalmış, annesi -Allah ondan razı olsun- okutmuş.

İlim tahsili yolunda Kerkük`ten İstanbul`a;

Babam ilim tahsili için Kerkük`ten İstanbul`a gelmiş. Medreselerde tahsil görecek. Elinde bir değnek var -o zaman medrese talebelerinin ellerinde bir değnek olurdu- değneğin ucuna bir bezle defter ve kalem tutuşturulur, öylece mektebe gidilirdi. İşte bu şekilde babam İstanbul sokaklarında dolaşırken İttihatçı askerler babama rast gelmiş. O dönemde talebeleri askere almıyorlarmış. Buna rağmen babamı tuttukları gibi kışlaya götürmüşler. Babam her ne kadar 'bir garip anam var, o bensiz ne yapar' demiş olsa da sözünü dinletememiş. Babamı gözyaşları içerisinde kışlaya atmışlar. Babamın kederi, üzüntüsü tabii ki kendisi için değil, validesi için;

`height=

Gold Paşa: Bırakınız, gidip okusun;

Derken, babam askeriyede bir Alman Paşa`ya rast gelmiş. İsmi Gold Paşa olmalı. Ona derdini anlatınca 'bırakınız, gidip okusun' demiş, babam böylelikle İttihatçıların elinden kurtulmuş.

Açlık olunca ne çare!

O yılların İstanbul`u zor yıllar, fakirlik, sefalet diz boyu. Ekmek nerede ki bulup yiyeceksiniz. Babam kış günlerinde dahi İstanbul sokaklarında yalın ayak, başı kavak dolaştığını, açlıktan sabun yediğini anlatırdı. Sabun yenir mi, yenmez tabii ki, ama açlık olunca ne çare!

Babam bir müddet nereye gideyim, ne yapayım şeklinde tefekkür ediyor ve derken müftüye gitmeye karar eriyor. Gidip müftüyü buluyor, Molla İsmail`in talebesi olduğunu söylüyor. Müftü kendisine 'Erbilli Esad Efendi`yi bilir misin?' diye soruyor. Babam 'İsmini duymuşluğum vardır' der demez, yardımcılarından birine 'Bu talebenin cebine birkaçkuruş koyun, tramvaya binecek parası olsun. Bir de Esad Efendi`nin yanına götürün, götürüp bıraktığınıza dair de teslim tesellüm kâğıdı alın' diyor.

'Molla İsmail dedem olur; '

Molla İsmail dedem olur. Dedemin dergâhı varmış, kendisi Kâdirî şeyhi imiş.

Babamı müftülükten alıp Esad Efendi`nin dergâhına götürüyorlar. Esad Efendi`ye takdim ediyorlar. Esad Efendi babamı dergâha kabul ediyor, -Allah ondan razı olsun- her şeyiyle alakadar oluyor, 'alın bunu, hamama götürün, bir güzel yıkanıp paklansın' diyor. Babam hamamdan gelince de kendi şalvarından, gömleğinden, elbisesinden, cübbesinden ve sarığından veriyor. Hatta babamın sarığını başına bizzat kendisi sarıyor. -Esad Efendi o dönemde medresede tefsir ve hadis, tekkede de belâgat okutuyor.-

'Babam dergâhın teşrifatçısı.'

Çarşıdan dergâha gelip gidenlerin Esad Efendi`nin huzuruna girebilmeleri için babamdan müsaade almaları lazım. Paşa da olsa durum aynı; Babama orada bir derviş hücresi veriliyor. Orada kalmaya başlıyor. Hücrenin üst katındaki odada da Esad Efendi bulunuyor.

`height=

'Babam semaverine Hafız Sami adını koymuş.'

Babamın çaya ve semavere merakı vardı. Dergâhta da bir semaver edinmiş, güzel çaylar demliyor tabii ki. Hatta babam semaverine 'Hafız Sami' ismini koymuş. O semaveri ben de gördüm, altına ateş vurulunca ses çıkarır, âdeta inim inim inlerdi.

'Efendim, Hafız Sami sizi çaya davet ediyor!'

Babam, semaver çayı hazır olunca Esad Efendi`ye 'Efendim, Hafız Sami sizi çaya davet ediyor!' dermiş. O yıllarda Esad Efendi 90`lı yaşlarını sürüyor imiş. Babamın davetine icabet eder, kapısına kadar gider, eşiğinde otururmuş. Babam da kendisine çayını, kahvesini takdim edermiş.

Esad Efendi, babama 'lambayı yak demez, uyardır' dermiş, 'lamba dinlendirilir, söndürülmez, yakılmaz' dermiş. Yakmak Allah`a mahsustur. Ne terbiye, ne terbiye; '

İslami ilimler ve sanat aşkı;

Ahmed Fatih Andı Adana da Hoca Muhammed Fatih Andı nın üçerkek evladının üçüncüsü olarak dünyaya gelmiş. İlk öğrencilik yıllarından itibaren gönlüne İslami ilimler ve sanat aşkı düşmüş. Babasının medrese arkadaşı olan merhum Mahmud Sami Ramazanoğlu nun yanında yetişmiş. Daha 13-14 yaşlarındayken Sami Ramazanoğlu nun yanı başında bulunmuş, ona bakarak, kendisine onu örnek alarak hayatına yön vermiş.

Türkçe ezan başlığı altında 'Allah' demenin yasak olduğu 1930 ila 1950 yılları arasında eğitim-öğretimine devam eden Ahmed Fatih Andı 1950 li yılların sonunda dünya çapındaki sanatçılarımızdan Hattat Hamid AytaçBey`le tanışmış ve hüsn-i hat dersleri almak için ayda bir hafta Adana dan İstanbul a gelip gitmeye başlamış. Hat derslerini Hamid Aytaçtan tamamlayan Andı, icazetini de yine Hamid hocasından alarak hat sanatının sessiz ustalarından biri olarak yoluna devam etmiş.

Allah ve Rasulullah kelâmından başka bir şey yazmadı.

Yesari bir hattat olan Ahmed Fatih Andı ile yaptığımız sohbette aldığım notların arasında 'Allah ve Rasulullah kelâmından başka bir şey yazmadım' cümlesinin altını çizmiştim.

Hat sanatının asırlık çınarı Ahmed Fatih Andı Ü stad hüsn-i hat sanatı serencamını bizlere şöylece anlatmıştı:

Andı: 'Hâmid Bey var, falanca yerdedir' dediler.

'Hatta merakım vardı, yazmak istiyordum. 'Hamid Bey var, falanca yerdedir' dediler. Gittim, yazıhanesini buldum. 'Yazı öğrenmek istiyorum' dedim. 'Elini uzat, bakayım önce' dedi. Böyle yapmakla elimin titreyip titremediğini, yazıya kabiliyetimin olup olmayacağını ölçmek istedi. Ellerimi uzattım, öylece tuttum. Hiçtitremedi.

Hâmid Bey`den 10 yıl boyunca meşk ettim. Hat sanatını öğrenmek için 10 yıl yetmez aslında ama ben o kadar, 10 yıl müddetince meşk edebildim.

Hâmid Hocamız açlık çekti

Hâmid Hocamız fakirlik çekti, açlık çekti. Ama duruşu dikti. 15 metrelik bir kalıp yazı hazırlamıştı, ama ne yazı! O dönemde Suriyeli bir iş adamı ders görmekte olduğumuz yazıhaneye geldi. Kalıp yazıyı gördü, çok beğendi. 15 altın teklif etti. Buna rağmen Hâmid Bey yazıyı vermedi.

Hocamı hiçunutmadım;

Ben hocamı hiçunutmadım, boş vermedim de; Bayramlarda da hocamın ziyaretine gider elini öperdim.

Bir bayram günü Hamid Bey`i ziyaret ettim. Elini öptüm, çok hoşuna gitti, çocuklar gibi sevindi ve 'İki oğlum var. Mühendis çıktılar. Ama benimle ilgilenmiyorlar. Bir defa bile 'Baba gel, yanımızda otur' demediler.' dediğinde çok üzülmüştüm.

Hâmid Bey bir nevi bırakılmış adamdı!

Hâmid Bey bir nevi bırakılmış bir adamdı. Ne yaptıysa kendi yaptı, kendi kendine yaptı.

Hâmid Bey`in çok sağlam bir imanı vardı. Sirkeci`de Mustafa Efendi Camii var. İmamı, bir gün hocama gelip 'Gel camiye gidelim, namaz kılalım' dedi. Nasıl kılayım, üzerim başım temiz değil. Camiye gitmek için uygun değil!' dedi.

`height=

Hâmid Bey, Sami Efendi ekolündendir.

Hocam Hâmid Bey Sami Efendi ekolündendir. Ben de hocamın yolunu takip ettim. Günümüz hattatların çoğu da Sami Efendi`nin ekolünü tercih eder. Haddi zatında hocam da kendi başına bir ekoldür. Özellikle bazı harflerde...

Türk yazısı sülüstür

Türk yazısı sülüstür. Sanat, diğer yazı nevilerinde olmakla birlikte kanaatimce sülüste daha ziyade vardır.

Hüseyin Kutlu iyi yazar. Keşke Çamlıca Camii`nin yazılarını da yazsaydı.

Hüseyin Kutlu yazar, iyi yazar. Keşke Çamlıca Camii`nin yazılarını Hüseyin Kutlu yazsaydı.

Konyalı Hüseyin Öksüz`ün yazısı da iyidir. Günümüzde soracak olursanız bana göre en iyi yazıyı Davut Bektaş yazar. Davut Bektaş yazdığı zaman yazar, çok çok iyi yazar.

Hatta nefese hâkimiyet önemli;

Kıraatte olduğu gibi yazıda da nefese hâkim olmak önemli. Mesela ben de yazarken nefesimi tutardım. Tutmazsanız eliniz kayabilir. Ben de hocam gibi yazıyla meşgul olurken acele etmez, yavaş yavaş yazardım. Ve hocam gibi yazdığım anlarda terlerdim.

Hat sanatı boş bırakmaya gelmez

Çok çalışmak lazım bu sanatta. Hiçboş bırakmayacaksınız. Hafız Osman`ın 'kalemi iki gün elimden bıraktıktan sonra yazımı tanıyamam' diye bir sözü vardır. Hattat kalemi elinden bırakmayacak, her gün yazacak.'

Kese bozuk olursa insanın dini de bozuk olur!

Sohbetimizde günümüz hattatlarının hemen her şeye, özellikle de yiyecek ve içeceklere dikkat etmesinin lüzumuna değinen üstad, 'mide bozuk olursa her şey bozuk olur. Kese bozuk olursa &ndash hafazanallah- insanın dini de bozuk olur.' demişti.

Allah kelâmını yazdı;

Hz. Ali`nin (kv), 'Hat sanatı hocanın öğretişinde gizlidir. Kıvamı çok çalışmakta, devamı İslâm dini üzere olmakla mümkündür.' şeklindeki hüsn-i hat sanatı umdelerini nefsine ömür boyu tatbik eden Reî sülhattâtî n Ahmed Fatih Andı`ya hangi mülahazalarla yazdığını da sormuştum: 'Allah kelâmı olduğu için yazardım. 'Güzel yazıyor' desinler diye kesinlikle yazmazdım. Ben sû releri yazdım, ayet-i celî leleri, hadî s-i şerifleri ve güzel sözleri yazdım, bunların dışında başka hiçbir şeyi yazmadım.

Hattat Andı: Hî çibaresi hat sanatına Neyzen Tevfik`in hediyesidir.

Şimdiki zamanda 'Gel keyfim gel', 'Takma kafana' gibi şeylerin yazıldığını görüyorum. Ben 'hî ç' dahi yazmadım. Hî çibaresi hat sanatına Neyzen Tevfik`in hediyesidir. Hattatlar 'hî ç' yazmaya Neyzen Tevfik`in teşvikleriyle başladı, ondan öğrendi.

Hattatlar Allah kelâmını yazsın.

Hattatlar Allah kelâmını yazsın, boş lafları, mânâsız sözleri yazmasın.

Hat, mücerret manada para için, şöhret için yazdığı zaman iyi olmaz. Para olmayacak mı? Tabii ki olacak ama bir denge halinde, muvazene halinde olacak. Sırf para kazanmak için bu hizmet ifa edilmeyecek.

Şöyle bir söz vardır:

'El hattü yebkâ temâmen ba`de kâtibihî

Kâtib`ül-hattı tahte`l-ardı turâbun'

'Turâbun' filinin yerine 'medfû nun'un da kullanıldığı da vâkî dir.

Manası: 'Hattatların yazıları çok uzun zaman baki olarak kalır, lakin o hatları yazanlar toprak olmuştur.'

Ailesine ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyoruz.

Hattat Ahmed Fatih Andı irciî ` emrine ittiba ederek Rabbine kavuştu; Yazdığı hurufât hüsn-i hat sevdalılarının koleksiyonlarında, evlatlarının, arkadaşlarının evlerinde ve Adana camilerinde bâkî kalarak hafî bir zikri terennüm ediyor; Ü stadımızın pak bedeni bugün Adana Asrî kabristanlığına tevdi edildi.

Hamid Bey`in en kıdemli talebesi Hattat Ahmed Fatih Andı`ya Hz. Allah`tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyoruz. Ruhu için Fatihalar okuyalım.