Hamid Bey hattatların atasıdır.

Hattat Muhsin Demirel ile ilm-i hat, fenn-i hat, Ü stad Hamid Aytaç, Risâle-i Nur neşriyat çalışmaları ve Kur an-ı Kerî m kitâbeti hizmetleri üzerine Ankara daki evinde kültür tarihçisi Mehmed Akif Köseoğlu ile birlikte gerçekleştirdiğimiz hasbıhalin dördüncü bölümüdür.

Mehmed Akif Köseoğlu: Pekiyi bir saniye, siparişi aldı, Hoca yazdı. Sonra...

`height=
Hattat Muhsin Demirel

Muhsin Demirel: Sonra öyle kaldı. (Bu esnada Muhsin Demirel ellerini birbirine vuruyor!)

İbrahim Ethem Gören: Hoca ya parasını vermediler mi?

Muhsin Demirel: Ne parası! Yağma oldu Hoca nın yazdıkları.

Mehmed Akif Köseoğlu: Kocatepe deki yazılar şimdi Hamid Bey in değil mi?

Muhsin Demirel: Mihrab üzerindeki çinidekiler Hamid Bey in, sair yazılar Mahmut Öncü nün.

İbrahim Ethem Gören: Hamid Bey bugünkü sanat camiası için, Hattatlar için ne/neler ifade ediyor?

Hattat Demirel: Hamid Bey hattatların atasıdır!

İnsanlık için Hazret-i Nuh ne ise bu dönem hattatları için Hamid Aytaçda odur. Hat sanatı için belki Hz. Adem (as) değildir ama Hz. Nuh tur. Hz. Nuh (as) insanlığın ikinci atası. Yeryüzünde ahirzamanda hat sanatı yeniden Basübadelmevt e kavuştu ise bugün bunun babası Hâmid Bey dir. Necmeddin Efendi den gelen bir kanal, Hafız Kemal Batanay Hoca dan da gelen bir kanal da var tabii ki. Her ikisi de ta lik yazarlardı. Hamid Bey ise ana nehir... İkisinin de haklarını teslim etmek gerek. Bâhusus, Necmeddin Hoca kanalından gelen ve Uğur Derman Ü stadımızın hamili olduğu muktesebat hat sanatının bugünkü gerçekten yüksek kalitesinin en büyük sebebidir.

Mehmed Akif Köseoğlu: Sizin zamanınızda hocam hat eyvallah! Tezhiptir, ebrudur, bunlar ne durumdaydı? Kimler vardı?

Muhsin Demirel: Rikkat Kunt vardı mesela. Muhsin Demironat vardı. Süheyl Ü nver ve Süheyl Ü nver in talebeleri vardı. Ben kendisine gittim. Burada şu kadarını hemen söyleyim, Tezhip sanatını Hâmid Bey gibi, gerçek ve ilmî mânada Basübadelmevt e kavuşturan da Süheyl Ü nver dir.

İbrahim Ethem Gören: Talebeleri kimlerdi o dönemde Süheyl Bey in?

Muhsin Demirel: Süheyl Bey in talebeleri olarak pek çok hanım vardı, Cahide Keskiner vardı, Azade Akar vardı, Tülay Hanım, Melek Antel vb. Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsü... Ben gittim oraya tezhip öğrenmeye. Kimi müzehhipler hattatlara gıpta ederler, az önce de bahsettiğim gibi! Azade Hanım tezyinat denemesi babından bana bir şey verdi. O zamanlar yazıya çalışıyorum, elim terazili. Verdiği motifi hemen çizdim. Beğendiler. Bana dediler ki 'Bunu falanca tekniğe göre boya.' Boyadım. Tekrar beğendiler. Bir ara gaflette bulundum, Hâmid Bey in talebesi olduğumu söyledim. Ben Hamid Bey in talebesi olduğumu söylediğim andan itibaren benimle ilgilenmeyi kestiler. Bir hafta, iki hafta, üçhafta, bir ay, iki ay gittim, artık hiçkimse benimle ilgilenmiyor. Bakmıyor bile! Tezhip öğrenme serencamımız bu şekilde akâmete uğradı. Az önce, Hamid Bey e gittiğim için muâhaze edildiğimi söylemiştim!

Öz sanatlarımızın hakikati mahviyet ve tevazudur.

Öz sanatlarımızın hakikati mahviyet ve tevazudur, adam olmaktır, hazret-i insan olmaktır. Adam hattat, müzehhib olmadan önce insan olmalıdır, hazret-i insan... Hat sanatıyla gerçek mânada ticârî olarak da ilgilenmiyorum. Kur an ı Kerî m leri ticaret olsun diye de yazmadım. Ama yazdığım Kur an-ı Kerî m ler sonra dan Tataristan a gitti, Diyanet e gitti, THY ye gitti. Sonradan oldu. Oturup Tataristan için yazmadım, THY için yazmadım, Diyanet için yazmadım. Allah rızası için yazdım.

Mehmed Akif Köseoğlu: Ebru ne durumdaydı hocam?

Muhsin Demirel: Mustafa Düzgünman vardı, her zaman giderdim yanına.

İbrahim Ethem Gören: Sanat camiamızın ve bahusus hat sanatı camiasının sizce içinde bulunduğu en büyük sorun nedir?

Muhsin Demirel: Hat sanatı mânâsından uzak bir şekilde icra ediliyor.

Meseleyi büyük sorun olarak ortaya koymamak gerekir. Hat sanatı az önce de söylediğim gibi 'Kitap sanatı' mânâsından epeyce uzak bir şekilde icra ediliyor. Bilgisayar çağında, font teknolojisi çağında bunu biraz da normal karşılamak gerekir. Adam olmak lazım, mütevazı olmak lazım. Bu da Allah rızasından geçer. Yani yazdığın yazının mânasına muvâfık bir ihlâs, bir mahviyet içerisinde olmak lazım, başka da bir şey yok.

Hat sanatı kitap sanatıdır evvelemirde. Ben bunu ihyâ etmeye çalışıyorum.

İbrahim Ethem Gören: Ankara da nasıl bir sanat ortamı var?

Muhsin Demirel: Benim bir ortamım yok. İşte gördüğün oda ortam! Birkaçarkadaş var. Hattat Aydın var, zaman zaman görüşüyoruz. Bunaldığım zaman 'Aydın gel' diyorum. Sohbet ediyoruz, kahve içiyoruz.

İbrahim Ethem Gören: Bir de Kadir Sakoğlu var.

Muhsin Demirel: Evet bir de Kadir var...

Mehmed Akif Köseoğlu: Hiçkimseye icazet verdiniz mi?

Muhsin Demirel: Allah herkese bir vazife veriyor. Benim vazifem ilm-i hat. Benim vazifem öğretmek değil. Allah bana öyle vazifeler vermedi, başka vazifeler verdi. Hat sanatını öğretmek Hasan Çelebi nin işi, Hüseyin Kutlu nun işi. Mehmed Özçay ın işi. Ben haddimi bilirim. Benim talebelerim birkaçdefa dağıldı.

Mehmed Akif Köseoğlu: Biz de istifade ettik hocam.

Muhsin Demirel: O zaman ders veriyorduk. Sonra bir şekilde çalışma mekânımı kaybettim, talebelerim dağıldı. Evim de müsaid olmadı, başka bir ortam da bulamadım. Zaten çok yoğun çalışıyorum, gerçekten zamanım da yok.

'Herkesin bir vazifesi var' derdi Hamid Bey.

'Herkesin bir vazifesi var' derdi Hamid Bey. Mesela Hamid Hoca nın vazifesi bu mübarek hat sanatını ihyâ etmekti. Kendisi tâlim ile öğrenmediği halde bu işi öğretti ve bizleri silsileye bağladı. Bu çok önemli bir şeydir. Hat sanatını arz ettiğim gibi Basübadelmevt e kavuşturdu. Cenab-ı Hakk herkese farklı vazifeler veriyor.

Mehmed Akif Köseoğlu: Halim Efendi nin talebeleri var mıydı?

Muhsin Demirel: Vardı. Mesela. Saim Efendi. Başkaları da var.

İbrahim Ethem Gören: Süleymaniye Camii nin baş imamı. Taraklı da medfun. Sağlığında Fatih teki evinde ziyaret etme, elini öpme, sohbet etme imkânımız olmuştu.

`height=

Muhsin Demirel: Kayınpederimin karşı sokağında otururdu. Zaman zaman çay içmeye gelirdi, sohbet ederdik. Kâmil Akdik ten, Neyzen Emin Dede den, Beşiktaşlı Nuri Efendi den, Halim Efendi den yazı çalışmış ve son olarak da Hamid Bey den icazet almıştı. Macid Bey den de aldı mı hatırlamıyorum şimdi. Saim Hoca bu kadar büyük sanatkâra yetişmiş bir zattı. Yaşı epeyce vardı biz kendisiyle teşrik-i mesai içerisinde bulunduğumuz yıllarda. Dedemiz yaşında olmasa da babamızdan epeyce büyüktü. Doğum tarihi yanılmıyorsam 1919 olmalı. Saim Hoca bana epeyce meşk vermişti.

İbrahim Ethem Gören: Bir meşk kitabı hazırlayarak da hat sanatına büyük bir hizmeti sebkat etmiştir.

Muhsin Demirel: Bahsettiğiniz meşk Halim Efendi nin kendisine verdiği meşklerdir. Numû netü l-Hutû t/Hat örnekleri adıyla bu meşkleri yayına hazırlamış, Ü çDal Neşriyat basmıştır.

Saim Efendi derdi ki 'Halim Efendi gibi tarihte hattı talim eden, tarif eden bir hattat daha gelmiş midir bilemiyorum,' Reisülhattatî n Kamil Akdik ten meşk etmiş olan bir zat bunu söylüyor. Saim Bey, 'Halim Efendi başka' derdi. Fakat, yazı Halim Efendi nin zürriyetinden devam etmedi.

Hamid Hoca da hiçbir şey tarif etmezdi. Alt dudağını şöylece açar, meşki yazar, talebesine verirken, 'Böylece yaz' derdi. Yazar, çıkartmayı yapar, yukarıdan da bir ampül sallanırdı, mürekkebin kuruması için bir müddet ampüle tutar, meşki öylece verirdi.

'Hocam bu harf nereden girer, çıkar' diye sorulduğunda, 'Böyledir efendim' derdi. Ben sorardım. Çelebi Hoca 'Bu nereden geliyor, nereden çıkıyor, bir defa soramadım' diyor. İşte böyle bir zatın zürriyetinden hat sanatı Basübadelmevt e kavuştu.

İbrahim Ethem Gören: Kur an-ı Kerî m kitabetiyle meşgul olan hattatlara nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Muhsin Demirel: Şu anda Kur an-ı Kerî m hattı ile meşgul olan, Mushaf yazan kaçarkadaşımız var ki! Turan Ağabey (Sevgili) vakti zamanında bir Kur an-ı Kerî m yazmıştı. Mehmed Özçay var. Arif Vural, bir de Hüseyin Kutlu var. Çok gençken yazdığı mushafı şimdi yazsa bambaşka bir şey olurdu.

İbrahim Ethem Gören: Arif Vural ın yazdığı Mushaf-ı Şerif i de Diyanet yayınladı.

Muhsin Demirel: Biliyorum.

İbrahim Ethem Gören: 40 yıllık hat sanatıyla meşguliyet size ne/neler öğretti?

`height=
Muhsin Demirel Mushaf kitabeti örneği

Muhsin Demirel: Sabrı öğretti, sabırlı olmayı... Ben 18-20 saate yakın masa başında kalkmadan çalışırım. Namaz ve yemek meseleleri haricinde mütemadiyen çalışırım. Günde 2-3 saat uyuyarak 4-5 adet Mushaf ı Şerif yazmaya muvaffak kılındım. Bir Mushaf ın baskıya hazırlanıncaya kadar geçen zaman nerdedeyse 15 bin saatlik emektir. Buna tezyinat, tashihat, diyanetin tedkiki, baskıya hazırlanma süreci dahildir. Benim hiçyardımcım yok, desenleri hanım yapıyor sadece. Günde 10 saat, çelik gibi bir dikkatle çalışırsanız 1.500 gün eder. Ben yirmi saat çalıştım. Bu da 750 gün eder. Mesela Diyanet in bastığı Kur an-ı Kerî m i üçbuçuk senede hazırladım. Bir buçuk senede sadece yazması bitti. Bir sene yedi ayda... Mehmed Özçay hatırımda kaldığına göre dört senede yazdığını söylüyor, Hüseyin Kutlu beş senede yazdığını söylüyor. Hamid Hoca altı buçuk senede yazdı. Ben bir sene yedi ayda yazdım. Baskıya hazırlık çalışmaları da iki sene sürdü. Bu sürenin büyük bir kısmı da Diyanet in tetkik heyetinin okumasıdır. Bir küsur senesi odur zaten. Yazması bir sene yedi ay sürdü, diğer çalışmaları da iki sene. Toplamda Diyanet e yazdığım Mushaf ı Şerif üçsene yedi ayda basıldı. Sıkıntı, konsatre oluncaya kadar... Konsantre olduktan sonra süratle çalışırım. Böylesi bir tempoyla 5 adet Mushaf ı Şerif, 3 cilt evrad, bir o kadar yazı vesaire... Kaçsene ediyorsa ediyor. Zaten yedi-sekiz sene kadar da yazıyı bırakmıştım. Ankara ya DPT ye geldiğimde. O ilk yıllarda tekrar derleyip toparlaması zor oldu.

İbrahim Ethem Gören: Hattı niye bıraktınız yedi-sekiz yıl?

Muhsin Demirel: Planlama ya (DPT) girdim, bürokrat olacaktım. Siyasete atılacaktım, bürokraside yükselecektim. Tahsilime göre meslekî çalışmalar yapacaktım. Ben hukuk, iktisat ve işletme okudum, Plancı olacaktım. O zamanlarda (Devlet) Planlama Teşkilatı ndan bakanlar, milletvekilleri, müsteşarlar, başbakanlar, şunlar, bunlar çıkıyordu. Çok parlak bir yerdi Planlama o dönemlerde. Ben, az önce de ifade etitğim gibi Cemil Meriçin talebesiyim aynı zamanda. Parlak bir entelektüel hayatımız, parlak bir istikbalimiz var zannediyorduk. Sonra bir noktaya gelince ben takkemi önüme koyup düşündüm.

Bu işler için yaratılmadığımı fark ettim.

Bu işler için yaratılmadığımı, genel müdürlüğü, müsteşarlığı, milletvekilliğini, bakanlığı herkesin yapabileceğini, fakat Allah kelâmını herkesin yazamayacağını gördüm. Ben okur yazarım. Allah bana saadetler verdi. Mesela Risale-i Nur un devlet tarafından neşredilmesi... 'İşârât ül İ câz fî Mezann il-İ câz' ile 'Mesnevî -i Nû riye nin' önsözlerinin ve hatlarının yazılması fakire nasip oldu.

'Ankara da yalnız başımayım.'

Ankara da yalnız başımayım. Sadece ve sadece kendi kendimle didişiyorum. Fikret in bir mısraı var çok hakî mâne 'Hak bellediğin yolda yalnız gideceksin' diyor. Hepsi bu.

İbrahim Ethem Gören: Daha konuşulacak epey mevzu var. Lakin, uçağımızın vakti yaklaşıyor. Nazik alakanız ve misafirperverliğiniz için teşekkür ediyorum Muhsin Bey var olunuz.