Hattat Mustafa Pekşen: İcâzet, sanatkârların omuzlarına ağır bir mesuliyet yüklüyor.

Abone Ol

Emekli Kıdemli Albay Hattat Mustafa Pekşen Hocamızla gerçekleştirdiğimiz e-sohbetin ikinci bölümünün öznesini muhatabımızın sülüs-nesih icâzet süreci ve deprem teşkil ediyor.

İbrahim Ethem Gören: Muhterem Mustafa Bey, icâzet sürecinizi de konuşalım;

Mustafa Pekşen: Tabii ki. Kadir Hocam aslında bazı kıdemli ve usta talebelerine o yıl (2013 yılında) icazet vermeyi düşünüyordu. Hatta o yılın son dört ayında talebelerine icazet yazılarına başlama görevi de vermiş ve sınıfta bunların müzakerelerine başlanmıştı. Bu fakir de (Her ne kadar Hoca görev vermese de) boş vakitlerinde klasik icâzet yazı kıtaları üzerinde denemelere başlamıştı.

-O yıl bir icazet töreni için İstanbul`dan Reisülhattatin Hasan Çelebi ile Fuat Başar ve Davut Bektaş üstadlar davet edilecekti. Kadir Hocamızın hem Reisülhattatin Hasan Çelebi`den, hem Davut Bektaş`tan hem de Fuat Başar üstadımızdan ders aldığını ve onların talebeleri olduğunu biliyoruz. -Bilahare bu merasim gerçekleşmedi.-

Ben, Kadir Hocama şöyle bir temennimi iletmiştim. 'Hocam, keşke klasik icâzetnâmelerimizde sizinle beraber Hamid Aytaçüstadımızın hayattaki 5-6 talebesinden biri olan Fuat Başar Ü stadımızın da imza ve onayı olsa...'

Kadir Hoca bu teklife nasıl mukabelede bulundu?

Hocam bunun biraz zor olacağını ve Fuat Başar Ü stadımızın hiçmüsait olamayabileceğini söyledi.

Böyle bir talebi hangi mülahazalarla hocanıza ilettiniz?

Benim, icâzetnâlerimizde Fuat Başar Ü stadın isim ve onayının olmasını istemem, -son asrın büyük hat muallimi Hamid Aytaçbeyin kutlu yazı silsilesindeki halkaya girip o kutlu kervana dâhil olmayı arzulamaktan ibaretti. Zira bir önceki asrın en büyük Hat Ü stadı Hamid Aytaç, onun hocası (üstadın kendi ifadesi ve kabulüyle) Mehmet Nazif, onun hocası büyük üstad Sami Efendi...vs. Bu silsile malumunuz olduğu üzere Mustafa Rakım`lardan büyük üstad Şeyh Hamdullah`a kadar uzayıp gider;

Fuat Başar Ü stad da Hamit Aytaç`ın hayrülhaleflerinden biri; Kadir Hocamla birlikte ondan alacağımız icazet, bizlerin bu kutlu zincirin bir halkası olmasını sağlayacaktı. Bununla birlikte bu temennimiz o yıl gerçekleşmedi.

Sonra;

2013 yılının eylül ayında başlamak suretiyle TDV Ankara KAGEM`de,  Kadir Hocam ve usta talebeleri ile 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında hüsn-i hat derslerine kaldığımız yerden devam ettik ve bu süreçte celî sülüs levha ve istif çalışmalarına başladık. Bu arada arkadaşlarım yine icâzet kıtası çalışmalarına devam ediyorlardı.

Siz neler yaptınız mezkû r zaman diliminde?

Ben ise, hem sülüs ve hem de nesih müfredât ve mürekkebât meşklerimi ikmal ettiğim için, Aklâm-ı Sitte`de öğrenmeyi arzu ettiğim diğer dört daldan, ta`lik ve rik`a derslerini de alma arayışında idim.

Bildiğim kadarıyla Kadir Sakoğlu hoca ta`lik meşk etmiyor;

Evet, Kadir Hocamın ta`lik icazeti olmadığı için ve Ankara`ya da yakınlığı nedeniyle, bana Konya`daki Hamid AytaçÜ stadın hayatta olan bir diğer talebesini Hüseyin Öksüz (Konevî ) üstadı tavsiye etti. Ben de 17 Aralık 2013 tarihinde, hem gönül dünyamızın büyük insanı Hz. Mevlana adına düzenlenecek Şeb-i Aruz törenine katılmak ve hem de Hüseyin Öksüz üstadla tanışıp ondan ta`lik ve rik`a dersleri alabilmek için hazırlık yaptım. 16 Aralık günü   -daha önceden tanıştığım, Hüseyin Hocamızın talebelerinden- Abdurrahman Depeler Hocamı arayarak, bu niyetimi izhar ettim. O da bana 'eğer daha önceden rezervasyon yaptırmadıysanız 17 sinde yer bulamazsınız, 17 Aralıktaki tören için çok sıkı tedbirler söz konusu, çok arzu ediyorsanız 18 Aralık 2013 tarihinde Konya ya gelebilirsiniz' dedi. 

Nihayet 18 Aralık 2013 tarihinde hızlı trenle Ankara`dan Konya`ya gittim ve Hüseyin Hocamızın Konya`da ders verdiği atölyeyi buldum. Hocayla tanışıp zâtıâlilerine çalışmalarımı takdim ettim ve kendisinden ta`lik ve rik`a dersleri almak istediğimi belirttim. Yazdığım meşkleri de masasının üstüne koydum.

Hoca nasıl mukabelede bulundu?

Hoca çok memnun olup, bana bu fotoğraftaki tıpkıbasım 'Besmele' yazısını hediye etti. 


Mustafa Pekşen, Hocaların Hocası Hüseyin Öksüz ile

Ancak, orada bulunduğum zaman dilimende öğle vaktine kadar ders talebimle ilgili olumlu ya da olumsuz herhangi bir cevap vermeden beni masasının önündeki bir sandalyeye oturttu. 

Bu arada Hocanın talebeleri sırayla gelip çalışmalarını kendisine arz ediyorlardı. Öğleye doğru bir sürprizle karşılaştım ve Abdurrahman ve Seyit Ahmet Depeler Hocalar da oraya gelip, o gün Hüseyin Hoca`dan ilk defa ta`lik meşk ettiler. Onların meşkleri bitince, Hüseyin Hoca bana dönerek, benim henüz 6 aylık bir talebe olarak ta`lik dersine başlamamın erken olduğunu belirttikten sonra Depeler Kardeşler`özelinde misal vererek güzide talebelerinin 10 küsur yıl boyunca sülüs ve nesihte iyice ustalaştıktan sonra daha bugün ta`lik dersine başladıklarını dolayısıyla benim bir müddet daha beklememi istediler. 

Ben ise bu sanata zaten 31-32 yıl gecikmeli olarak başladığımı, yaşımın 52 olduğunu (o tarihte) daha 5-10 yıl bekleyecek kadar zamanımın olmadığını, ayrıca Rabbimin bizi yarına çıkaracağına dair elimizde bir garantinin olmadığını ifade edince, Hüseyin Hoca çok duygulandı ve 'sizin her hafta Ankara`dan Konya`ya gelmenize gerek yok. Benim iki kızım Ankara`da yaşıyor. Ben bazen Ankara`ya onların yanına gidiyorum. Ankara`ya geldiğimde müsait olunca size orada ders verebilirim...`diyerek gönlümüzü aldılar.

Hüseyin Hocanın atölyesinden Depeler Hocalarımla birlikte çıktık ve bu fakire mükellef bir Konya yemeği ikram ettiler. Yemekten sonra Depeler Kardeşler`in atölyelerine gittik ve onların çalışmalarını yerinde görme fırsatını buldum. 

Abdurrahman Depeler Hocam, benim Konya`ya gelme niyetimi bildiklerinden bana bazı tavsiyelerde bulundular. Kendileri de ta`lik dersine daha henüz bugün başladıkları için ta`lik dersi veremeyeceklerini, ancak arzu etmem halinde önümüzdeki hafta Cuma günü Konya`ya tekrar gelmem halinde bana rik`a dersi verebileceklerini söylediler. Ben de bundan çok memnun olacağımı söyleyerek, haftaya Cuma günü tekrar gelmek üzere Hocalarla vedalaşıp Konya`dan ayrıldım...

Oldukça detay anlattınız;

Evet; İşte burada büyük bir tevafuk daha başlıyor. 18 Aralık 2013 günü Konya`da Depeler Hocalarımla bir sonraki hafta Cuma günü için Konya`ya gitme hususunda randevulaşmıştık. Bir hafta sonra Perşembe günü Abdurrahman Hocamı arayarak kendilerine 'yarın Cuma, Konya`ya derse geleceğim, bir değişiklik var mı?' sualini tevcih ettim. Cevaben ne duyayım!

Ne duydunuz?

Abdurrahman Hocam 'Abi, sizin Konya`ya gelmenize gerek kalmadı. Yarın ve her Cuma günü, kardeşimle dönüşümlü olarak biz Ankara`ya geleceğiz. TBMM`nin Ankara Kızılay`daki M. Necati Kültür Evi`nde her hafta Cuma günleri, Cuma namazından sonra hat dersleri vermek üzere Hüseyin Öksüz Hoca, bizi görevlendirdi... Siz, yarın oraya geliniz' dedi. 

-TBMM yöneticileri Ankara`da M. Necati Kültür Evi`nde hat dersi vermesi için Hüseyin Öksüz Hoca`dan ricacı olmuşlar. Hüseyin Hocam da, bu hizmeti dönüşümlü olarak Abdurrahman ve Seyit Ahmet Depeler Hocalara tevdi etmiş.-

'Beklenen' cuma günü geldiğinde Ankara`da Depeler Hocalarımdan ders almaya başladım.

Böylelikle pazar günlerinin öğle sonrasında TDV`nin Kızılay KAGEM`inde Kadir Sakoğlu hocamdan Cuma günleri öğleden sonraları da Kızılay M. Necati Kültür Evi`nde Depeler Kardeşlerin yazı derslerine devam ettim.

Kadir Hocamla yaptığımız derslere ilave olarak Depeler hocalarımdan rik`a yazısı meşkleri ile celî sülüs dersleri almaya başladım. Bu arada sülüs ve nesih müfredât ve mürekkebât meşklerimi de daha detaylı ve daha kapsamlı olarak tekrar edip 8 Haziran 2014 tarihine kadar çalışmalarımı gece-gündüz sürdürdüm. Her iki kurs da 8 Haziran 2014`te sona erdi. TDV KAGEM`deki ikinci dönem Kurs Bitirme Sertifikamızı Kadir Sakoğlu Hocamızın elinden aldım.


Mustafa Pekşen, hocası Kadir Sakoğlu ile birlikte

İcâzet serüveniniz;

8 Haziran 2014 tarihinde kurslar bittikten birkaçay sonra, benim için üçüncü büyük tevafuğun işaretleri geldi. 

Hayrolsun;

Kadir Hocam 'yetişmiş' talebelerinin yanında bu fakiri de arayarak, 12-14 Eylül 2014 tarihlerinde İstanbul`da IRCICA`da Dünya Hattatlar buluşması yapılacağını, bu toplantıda hüsn-i hat icâzet töreni de gerçekleştirileceğini, Fuat Başar Ü stad`ın kendilerini de bu etkinliğe davet ettiğini, Kadir Hocamın icâzet vereceği talebelerinin klasik icâzetnâmelerine Fuat Başar hocamızın da onay imzası atacağını, bu minval üzere ivedi olarak icâzet kıt`alarımızı tamamlayıp kendisine teslim etmemizi söyledi. Bu keyfiyet fakir için büyük bir tevafuk değil midir?

Elbette;

Geçtiğimiz yıl arzu ettiğim ancak tahakkukunun mümkün olmayacağını düşündüğüm bir tarihi olay gerçekleşiyordu.

Nihayet bu tarihi gün geldi ve İstanbul`da, IRCICA`da düzenlenen ve dünyanın birçok İslam ülkesinden gelen hüsn-i hat hocalarının ve üstadların huzurunda 14 Eylül 2014 günü dünyanın birçok ülkesinden gelen 42 hattata klasik icâzetnâmeleriyle birlikte, ilk defa o yıl uygulamaya konulan IRCICA`nın Uluslararası İcâzet Sertifikası da takdim edildi. 


Hattat Pekşen in icazet kıtası

Bu satırların yazarı da oradaydı!

Ne güzel; Böylelikle yazı icâzetnâmemizi ve sertifikamızı aldık. Nihayet, kutlu yazı zincirinin bir halkası olma hayalim gerçekleşmiş oldu. İcâzetnâmemde Kadir Sakoğlu Hocamla birlikte, Fuat Başar Ü stadın da imza ve onayı yer aldı. Hamd ü senalar olsun; Burada bir anektodu da aktarmama izin verin lütfen.

Lütfen, buyurunuz;

Fakir, 2013 yılı başından Nisan 2013 ayı sonuna kadar, her akşam (Akşam namazı ile Yatsı arasında) Ankara Yenimahalle Müftülüğü nezdinde açılan Akşam Kur`an Kursunu takip ederek kursu birincilikle bitirdi ve Yenimahalle Müftülüğü`nde 30`a yakın kurs birincileri arasında yapılan Kur`ân-ı Kerî m`i güzel okuma yarışmasında da derece elde etti.

Tebrikler; İcâzet hattata ne türden görev ve sorumluluklar yüklüyor?

Evvelemirde icâzet, sanatkârının omuzlarına ağır bir mesuliyet yüklüyor. Bu kadim ecdat sanatında klasik icâzetlerin çok önemli bir yerinin olduğunu düşünüyorum. Eski üstadlar, talebelerinin sadece yazıdaki kabiliyetini değil, onların ahlâk, edeb, tevazu, yaşam tarzları ile hak ve hakikatlere bağlılık ve saygılarını da dikkate alarak, uzun bir süreçte bu belgeyi (diploma ve ehliyeti) yetiştirdikleri talebelerine takdim ediyorlardı. O talebe de, icazet aldığı hocasına ölünceye kadar saygı ve sevgide kusur etmeden bağlılığını gösteriyor ve ona layık olabilmek için ilminin zekâtını vermeye gayret ediyordu. Hüsn-i hat dünyamızın pek çok üstadının hayat hikâyelerinde buna dair birçok örnek bulabiliriz. 

Ancak günümüzde, bu hassasiyete ne kadar dikkat ediliyor bu konuda çok emin değilim.


Mustafa Pekşen sülüs yazı örneği

Hangi yazı nevilerinde eser veriyorsunuz?

Malumunuz olduğu üzere hüsn-i hat sanatında Aklâm-ı Sitte olarak adlandırılan 6 yazı çeşidi öne çıkmış, daha sonra İran`dan alarak Türk üstadlarının zirveye çıkardığı ta`lik yazı nev`i ile bunlar 7`ye çıkmıştır. Bu fakir de, mezkû r yazı çeşitlerinden (bu sanata 31 yıl gecikmeli olarak ancak 52 yaşında başlamış olması sebebiyle) 4`ünü esas almıştır. Bunlar sülüs ve celî sülüs nesih, ta`lik ve celi ta`lik ve rik`a (Osmanlı El yazısı)dır. Ancak bunların dışında celî dî vânî yazı çeşidinden de denemeler yapmaktayım.


Hattat Mustafa Pekşen den bir kalem güzeli

İcazetten sonraki ilk istifimde, öğrenmeyi arzu ettiğim 4 yazı çeşidini bir arada kullanmayı denedim.

Aharlı kâğıt, kamış kalem, mürekkep size lisan-ı hali ile neler anlatıyor?

Sualinize çok uzun ve farklı cevaplar vermek mümkün. Ancak hüsn-i hat sanatı ile iştigal eden bizler için aharlı kâğıt, kamış ve tahta kalemler ile mürekkep ecdadımızdan aldığımız ulvî ve bana göre kudsî hat sanatına ilişkin anlamlı ve kalıcı eserler yazarak, bu mirası gelecek kuşaklara aktarmamızı sağlayacak yazının temel malzemeleridir. Ecdadımız bu malzemeleri kullanırken ve hüsn-i hat ile meşgul olurlarken, abdest gibi, dinimizin çok önem verdiği hususlara riayet ederek, açtıkları kamış kalemlerin bir tek yonga ve kırıntısını dahi atmadan, bunları özel kutularda özenle muhafaza etmiş ve gasil sularında kullanılmasını vasiyet etmişlerdir. Kâğıdın önemi zaten tartışılmaz...


Mustafa Pekşen icazet merasiminde hocası ve arkadaşlarıyla birlikte

Eskiler, ilmin ve sanatın zekâtı için `yüzde yüz`dür buyurmuşlar. Bu bağlamda talebe yetiştiriyor musunuz?

Son 10 yıl boyunca yazları 7-8 ay Hatay`da, kış aylarında da 4-5 ay müddetince Ankara`da ikamet etmem nedeniyle çok arzu etmeme rağmen maalesef planlı, sürekli ve yüz yüze talebe yetiştirme imkânım olmadı bugüne kadar. Bununla birlikte online mecralar üzerinden çalışmalarına destek verdiğim birkaçhüsn-i hat talebesi var. Bunun yanında çalışmaları sırasında bu fakirden fikir soran kardeşlerime de en ayrıntı ve detaylarına inecek şekilde destek olmaya gayret ediyorum.


Hattat Mustafa Pekşen in meşklerinden...

Rabbimden 3 büyük dileğimden biri budur. İstikbal vaad eden ve kabiliyetli bir-iki gençkardeşime, bu ilmin zekâtı veya sadakası olarak, bilaücret bu ecdad sanatını en ince detaylarına kadar öğretip, yarın, gözlerimiz yumulup dâr-ı ukbâya göçettiğimizde arkamızdan dua edenlerin olması. 2. arzum bir camiinin komple kubbe, kuşak ve cihar-ı güzin levhalarını yazmak. 3. arzum da, her hattatın gönlünde yatan, torunlarımıza ve gelecek kuşaklara güzel bir el yazması Mushaf-ı Şerif bırakabilmek.


Hattat Mustafa Pekşen in deneme mahiyetinde yazdığı celî dîvânî besmele

Depremzede bir hattatımızsınız. Neler yaşadınız?

Ben az önce de değindiğim gibi yaz aylarında Hatay`ın İskenderun ilçesi ile Belen yaylasındaki yazlığımda ikamet ediyorum. Kışın da 4-5 ay Ankara`da çocuklarımın yanında kalıyorum. Depremden bir buçuk ay önce İskenderun`dan Ankara ya gelmiştik. Bununla birlikte ilk büyük depremden 3-4 gün önce eşimin resmî bir işi için İskenderun`a gitmemiz gerekti. Yola çıkmak için hazırlık yaptığımız günlerde ben biraz rahatsızlandım ve eşim tek başına gitmek durumunda kaldı.

  Eşiniz depremi ne şekilde atlattı?

6 Şubat tarihli Kahramanmaraş merkezli ilk depremde eşim İskenderun`a birkaçkm. uzaklıkta bulunan, 5 yıl önce, 30-40 yıllık birikimimizle satın aldığımız 4 katlı yeni binanın 3. Katında sabaha karşı 04.17 de tek başına yakalanıyor. Evdeki cam eşyaların hepsi sağa sola savruluyor, kitaplıklar devriliyor, elektrikler kesiliyor. O panikle bir battaniyeye sarılıp kendisini dışarıya atıyor. Ancak dışarıda da sağanak yağış ve soğuk had safhada. Sığınacak bir yer de yok.  Allah razı olsun, komşunun arabasına sığınarak birbiri ardına devam eden artçı sarsıntıları hava aydınlanıncaya dek araçiçinde karşılıyor.

Güneş doğduğunda binamızın ayakta olduğunu ve sadece duvarlarında çatlakların ve hasarlar olduğunu görünce, hızlıca eve giriyor, kıyafet değiştirip telefonunu ve evin anahtarını alarak, İskenderun`a 5-6 km. uzaklıktaki sert zeminine sahip Akçay köyünde kayınvalidemin evine sığınıyor ve iki gün boyunca dışarıda akrabaların aracında kalıyor. 

Köyümüzün zemini çok sert ve kayalık olduğu için orada yaşayan babam ve kardeşlerim ile diğer yakınlarıma çok şükür bir şey olmadı.

Fakat İskenderun merkezde yaşayan bir akrabam (6 yaşında bir çocukları ve 3 aylık bebekleri ile anne ve baba) komple yıkılan binanın enkazı altında kalarak maalesef hayatlarını kaybetti.

Başınız sağ olsun, rahmet olsun.

Hatay genelinde maalesef birçok tanıdığım da bu depremde zarar gördü. Depremin üçüncü günü Ankara`daki oğlum İskenderun`a giderek annesini alıp Ankara`ya getirdi. Eşim depremin şokunu hâlâyaşıyor.

Oğlum, annesini almaya gidince bizim yazları ikamet ettiğimiz ve esas yaşadığımız ev olan Belen ilçesindeki bahçeli evimize gidip bakıyor. Evimizin taşıyıcı kolonlardan birçoğunun ağır hasarlı olduğunu, duvarların bir kısmının da ağır hasar aldığını görüyor.

Binamız yıkılmadı, şükür; Ancak içerideki eşyalarda çok hasar oluşmuş. Duvarlarda asılı çerçevelerin tamamı düşmüş ve bir kısmının camları kırılırken, klasik icâzetnâme levhamız sapasağlam kalmış. Çalışma odamda bulunan kitaplığımdaki bazı kitap, evrak ve dosyalarım ile bazı eşyalarım yerlere serpilmişken, en üst raftaki birçok farklı üstadın yazmaya muvaffak kılındığı Mushaf-ı Şerif`lerden hiçbiri yere düşmemiş. Rabbimin hikmetinden sual olunmaz...

Geride kalan bir aylık süreçte Hatay ve İskenderun da hayat ne kadar normalleşti?

Devletimiz ile asil ve necip milletimiz depremzedelerimiz için ellerinden gelen yardımları yapıyorlar. Ancak hasar çok büyük ve kayıplar çok fazla.

Rabbim tüm depremzedelerimizin yâr ve yardımcısı olsun ve daha büyük âfetler göstermesin.

 min;

Resmî rakamlara göre hayatını kaybeden 46 bin küsur vatandaşımıza ganî rahmet yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.

Depremlerde bir ayı geride bıraktık, Hâlâenkaz altından çıkarılamayan vatandaşlarımızın olduğu söyleniyor. Yaralılarımızın sayısı artık verilmiyor. Memleketim Hatay, Belen ve İskenderun`da sıkıntılar devam ediyor. Hataylı depremzedelerimizin büyük çoğunluğunun diğer illere göçettiği biliniyor. Kalanlar ise ya sağlam kalan köy ve mücavir alanlardaki yakınlarının yanına sığındılar, ya da çadır ve konteyner kentlerin misafiri oldular. Devletimizin ve necip milletimizin yardım ve destekleri ile hayatlarını sürdürmeye gayret ediyorlar. İnşallah tüm yaraları el gönül birliğiyle saracağız.

İnşallah.

-DEVAMI YARIN-

İbrahim Ethem Gören-Yazı No: 479