Sevdiğimiz makul insanlarımız vardır bizim, sürekli aklın ve bilimin sınırlarında kalmamızı tavsiye ederler. İyi niyetlidirler. Kötülüğümüzü istemezler.
Onlar için makul sıfatını özellikle kullanıyorum. Bulundukları mahallenin uslu çocuğu olmayı tercih etmiş, takdir görmüş ama hayallerinden ödün vermiş kişilerdir makuller.
Dikkat ettim, bu insanların ortak bir özellikleri var; gökyüzüne pek bakmazlar. Belki kendilerini işlerine kaptırmış olmalarından, belki de hayata dair beklentilerinin kalmamasından. Ben ise onlara ara sıra gökyüzüne bakmalarını tavsiye ediyorum.
Çünkü gökyüzü önemli. Bilgi oradan geldi. Dünyadaki hayatın kaynağı olan ışık gökten geliyor. Yağmur da oradan. Yıldızlar ve ay oradalar.
Gerçekle hayalin karıştığı yerdir gökyüzü. Kimilerine göre, zaten hayal edebildiğiniz her şey, gerçektir ve bir yerlerde yaşanıyordur, vardır.
Geçmiş zamandı, hangi yıldı hatırlamıyorum. Ramazanın ilk günü için sahura kadar uyumamıştım, birden fark ettim, yedi gezegen ip gibi sıralanmış, hizaya geçmişlerdi. Yeni başlamakta olan Ramazan’ı selamladıklarını hissettim. Milyonlarca yıllık gezegenler döngüsünde kurgulanmış bir sıralanış ve kurgunun farkındalığı... Kısa süre sonra hepsi ayrı yönlere dağılıverdiler. Gören gördüğüyle kaldı.
Hayat bir kurgudur derler. Sinema insanları bilirler, iyi yönetmen kurgusunu hissettirmeyendir. Film akar gider, siz izlerken on binlerce görüntünün ard arda kurgulandığını fark etmezsiniz bile. Bu yüzden hayat, atılıp tahtaya çarparak lalettayin durmuş bir zar gibi gelir bazılarına. Oysa “Hayat, çelik elle atılan zar olmalı” derken şair, kumarı kasdetmemişti. Üzerinde yazılı her farklı seçeneğin karşınıza çıkma ihtimali vardır ve sen ona hazır olmalısın demek istemişti. Ya da ben öyle yorumladım. Çelik el, işte o her şeye hazır olma halini temsil eder. Hayal gücünüz, hayatın size getireceklerine hazır olmanızı sağlar. Bazen dikkat ediyorum, yaşlı başlı insanlar karşılarına çıkan her olayı şaşkınlıkla karşılıyorlar. Biraz daha yakından bakınca, asla gökyüzüne bakmadıklarını fark ediyorum.
Hayal gücü, beklenti anlamına da gelmez. Hayal etmek, beklemekten farklıdır, tıpkı istemek ile beklemek arasındaki fark gibi. Ayrıca boşuna hayal gücü denilmemiştir, hayal ile güç kelimesinin yan yana gelmesi kadim bir birlikteliktir. Hayal etmek, insanı güçlü yapar. İnsan hayalleriyle yaşar derler, yaşam enerjinizi güçlendirir.
Hayal kuramıyorsanız, kendinizi engellediğiniz içindir. Siz hayal kuramasanız bile bunu başaranlara destek olsanız iyi olur. Özellikle gençlerin büyük hayalleri olmalı. O yüzden gençlere çok film izlemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü sinema, tıpkı bir ressamınki gibi hayal gücünün eseridir. Senaristler/yönetmenler yazarken hayal güçlerine dayanır ve onunla ekmek parası kazanırlar.
Ama ne enteresandır ki, bir sinema eseri hayal gücüyle üretildiği halde, izleyicisinin hayal gücünü yok ediverir. Bütün hayallerinizi siler ve bir filmi izlerken belki de hiç tanımadığınız bir yönetmenin hayal dünyasına doğru bir yolculuğa sürüklenirsiniz. Kendi hayallerinize değil. Başka birisinin hayal dünyasına girip çıkmaya hazır değilseniz, sinema sanatına da uzak durursunuz. Makul bahaneler üretir, kaçarsınız. İşte bu yüzden makul dostlarıma gökyüzüne bakmalarını tavsiye ediyorum. Hayal gücü için.