Ne istedik? Kendimizden, çevremizden, sevdiklerimizden? Hayattan, Yaradan’dan ne istedik?

Herkes birilerinden hep istedi, bekledi. Ne için, neye hizmet için?

Kendimizin bir şeyler yapması gerektiğinde ise fedakar davranışlarla engellendik, ve bizde engellemeye devam ediyoruz, fakat bir taraftan da bekliyoruz, sorguluyoruz, neden hep eksik diyoruz, neden eksiliyoruz?

Kendimizi tanımadan çevremizi tanır olduk, kendimizi dinlemeden dış sesleri dinlemek zorundaydık belki, başkasının beklentilerini önemserken kendimizin beklentisi olduğunu fark etmedik bile. Bir ben vardı benden içeru, diyen Yunus Emre'yi sadece ismiyle bildik. Kendini tanımayınca kendini duyamadı, herkes birbirinden beklerken, kimse ne yapması gerektiğini fark etmedi.

Kendimize dost olmadan, vefalı dostluklar kurmaya çalıştık, kendimizi onarmadan teselli dolu heybemizle yokuşlarda nefessiz kaldık, var olmadan var olanlara  cephe aldık. Kendimizi tanımadan bilmeden bu yolculukta ki en iyi dostuna, kendine merhaba demeden, yollara düştük erkence yorulduk, oysa ki henüz hiçbir şey başlamış değildi. Kendini bilen Rabbini bilirdi, kendimizi bilmedik bilemedik, Rabbimize hep karşıdan bakıp, bir yabancı gibi garip kaldık. Çünkü kendimize gariptik.

Kemal Sayar in ifadesiyle, Hayat bitiyor mu diye endişe duymadan önce, hayat dediğimiz şey başladı mı, yaşanıyor mu? Önce buna bakmak lazım gelir.'

Yaşanmamış bir hayatın bitmesi çok şey ifade etmiyor olsa gerek . 

Bütün bunları düşünürken; o kadar ıssız olmasına rağmen hala ışıkları yanan yağmurlu sokakları geziyorum, bir gün geleceğimi biliyormuşçasına öyle memnun ve sitemsiz, sessizliği ile dinlendiriyor bu ışığı yanan sessiz sokaklar.

Ne zaman görsem, güzelliğini, zarafetini fark ettiğim fakat bunu hep içimde hissediyorken  söylemediğim  sevgimi,  cömertçe söylüyorum artık çiçeklere. Onlar çekinmeden ilahi güzelliğin tecellisini büyük bir vakarla ortaya koymuşken, bunun iltifatı izharı çok görülmemeli diye düşünüyorum,. Bu farkındalığı duyacak kadar canlılar, çiçekler. Sahibini tesbih edecek, muhatabı ile gönül bağı kuracak kadar hissiyatlılar, nasıl söylemem özel ve muhteşem olduklarını?

Duygularımın, fikirlerinin, duruşumun, sessizliğimin, coşkumun asaletini fark ediyor ve kabul ediyorum, sevgi ve anlayışla. sorguluyorum her bir zerresini asaletten ödün vermemek adına lakin  suçlamıyorum kendimi, hepsi uzaktan yanan bir ışığa doğru uçan kelebeğin, sonsuzluk gayreti biliyorum... iyiye ve güzele doğru.

Kendi gayretleri beraberinde verilen lütuflar kanatlarının varlığını öğretti evet... o kanatlar çarpa çarpa varlığını fark etti, öyle ki yenilenmesi için gömlek değiştirmek ifadesiyle es değer, cesareti göze almak suretiyle kanatlarının yanmasına aldırmadan  koşarcasına ışığa yaklaşmaya, yanmaya... Öyle ki,  ivme kazanmak için bütün bunlar. Kendime olan bunca anlayışım.