Bu yazımızda bir yıl kadar önce aramızdan ayrılan sevgili Prof. Dr. Hüsamettin Arslan`ı ve en önemli eseri olan doktora tezi Epistemik Cemaat kısaca anlatmaya çalışacağım.

Hüsamettin Arslan benim hemşerimdi. Ordu ili Mesudiye ilçesinde 1956 yılında doğmuştu. Ben de Gülyalı ilçesinde doğmuştum. Onunla ilk defa 1991 yılının başında İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü hocalarından Prof. Dr. Ü mit Meriç`in odasında karşılaştım ve tanıştırıldık. Cemil Meriçvari cümleleri ve Cemil Meriç`e dair olumlu konuşmaları hemen dikkatimi çekmişti. Ü mit hanım kendisi ile doktora tezi hazırladığını söyleyince yüksek perdeden söz ustalığı yapan Hüsamettin Beyin Ü mit Hocanın gözüne girmeye çalıştığını düşündüm. Hatalı bir düşünce ama düşündüm. Sonradan Cemil Meriçmülakatını okudum. Sorular, vurgular ve hâkimiyet bakımından çok başarılı bir iş yaptığını gördüm.

Daha sonraları Ü mit Hanımın odasında, sosyoloji koridorunda, Çemberlitaş civarında (Erenler, İLESAM ve Yazarlar Birliği) yüzlerce defa karşılaştık, konuştuk ve hemhal olduk. Aynı mekânların müdavimiydik. Kimler yoktu ki;

Tanıştıktan birkaçyıl sonra doktora tezi olan Bir Bilim Sosyolojisi Denemesi: Epistemik Cemaat isimli tezini Ü mit Meriçdanışmanlığında tamamladı. Tez kitap olarak yayınlandıktan sonra Türk sosyal bilim dünyasında deprem etkisi yarattı. Çünkü Hüsamettin Arslan yerleşik bilim anlayışı olan pozitivizm anlayışına karşı tek başına eleştiri getiriyordu. Adeta yalnız kurt idi.

Sonra bu tez ve Cemil Meriçtutkusu başına çok işler açtı. Tezden dolayı sosyal bilim dünyasında birçok hoca ona karşı gardını almıştı. Ü çüncü ve son hakkında profesörlüğünü alabilmişti. Bir defasında Cemil Meriçtutkusundan dolayı doçentlik sınavını verememişti.

Bu hikâyeleri bazen kendisinden bazen de yakınlarından dinlerdik. Hala düşünürüm: Ü mit Meriçilk defa bir isme doktora adayı olarak danışmanlık yapacak ve Epistemik Cemaat konusunu çalışmasına müsaade edecek. Aslında Ü mit Meriç`ten başka adayı mayın tarlasına sürecek bu ve benzeri konuları çalıştıracak 1990`lı yılların başında Türkiye de başka hoca bulmak bana göre mümkün değildir. Benim de otuz yıldır çalıştığım Ü mit Meriçhiçbir öğrencisine konu dayatmaz. Kendi çalışma konularını veya kitap yazacağı alanları öğrencilerine telkin etmez. Öğrencinin belirlediği konuyu kabul eder ve o alanda öğrencisine rehberlik eder. Ben de Ü mit Meriçile yüksek lisans tezimde Türkiye Sosyalist Partisi`ni çalışmıştım. Bir yıl boyunca eli-ayağı tutmayan konu ile uğraştıktan sonra debelenmeye başladığımı anladı ve bir kurtarıcı gibi kendisinde arşivi bulunan dayısının yayınladığı Türkiye Sosyalist Partisi`nin yayın organlarını bana önermişti. Böylece ben de tezimi kotarmıştım. İşte Ü mit Meriçböyle bir hocaydı.  Sosyoloji bölümünün fedakâr ve gülen yüzü Ü mit Meriç`in bugün adına bile tahammül edilmiyor olacak ki ve hatta İstanbul Ü niversitesi geleneğine aykırı bir biçimde uzun yıllar görev yaptığı odadan ve bölümden dahi bugün ismi kaldırılmıştır.

Anti-pozitivist, hem de iflah olmaz bir anti-pozitivist olan Hüsamettin Aslan`ı da Ü mit Meriçkanatlarının altına almıştı. Daha sonraları Nazife Şişman, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu ve Ayşenur Kurtoğlu gibi başörtüsü mağdurları da kanatları altına girecekti.

Hüsamettin Arslan Bir Bilim Sosyolojisi Denemesi olarak hazırladığı Epistemik Cemaat isimli kitabını ilk defa 1992 yılında kendi yayınevi olan Paradigma Yayınevinden yayınladı. Devamında bir bilim ideolojisinin anatomisini dile getirdiği 'Pozitivizm' isimli makalesini yayınladı. Hem kitap hem de makale Türkiye de fincancı katırlarını ürkütmeye yetti. Benim açımdan güzel olan şu ki belki de Epistemik Cemaat ile ilgili ilk yazıyı (1995 yılında Gündüz Gazetesinde yayınlandı) kaleme alanım.

Hüsamettin Arslan`a göre 'Yazmak bir tür çılgınlıktı'. Bu anlamda Epistemik Cemaat: ' bir giriş, bir başlangıçve bir hazırlıktır.' Kitapta cevabını aradığı temel sorular ise ' Bilim ve bilimsel bilgi nedir? Bilimsel bilgi nasıl inşa edilmekte ve nasıl meşrulaştırılmaktadır. Bu masum sorunlar çerçevesinde çalışmayı motive eden varsayım ise 'Türkiye` de 19. Yüzyıl basından bu yana bir entelektüel veya epistemik kirlenme, bu epistemik kirlenmenin yol açtığı bir epistemik kargaşa veya epistemik bunalım yaşanmakta' oluşudur. Devletin de pozitivist bilim ideolojisini toplumu değiştirmek için bir silah olarak kullanıldığını da fark etmiştir. Ona göre 'önce pozitivist ve sonra materyalist, milliyetçi ve Batıcı olunur. Çünkü pozitivizm gelenekten kopmanın biricik aracıdır. Tarihi süreçte göstermektedir ki, ülkemizde Batıya ilk açılanlar kendi toplumlarından devraldıkları geleneğe pozitivist bilim ideolojisiyle karşı çıkmışlardır'

Hüsamettin Arslan evrensel doğruların bulunabileceği tezini reddeder. Evrensellik veya üniversalizm 'güçlünün tercih edebileceği bir stratejidir. Çünkü entelektüel statükonun korunabilmesi için başvurulabilecek biricik stratejidir'. Yani bilim ve onun yasaları güçlü olana hizmet etmektedir. Epistemik Cemaat te batı dışı toplumlarda 'çözümsüzlük üreten' pozitivist bilim anlayışını sorgulamıştır.                     

Bilimsel araştırmaları problemlerle değil ihtilaflarla başlatır. 'Bir bilim adamı`nın bilim adamı` statüsünü kazanabilmesi bilimsel epistemik cemaatin normlarına, diline gelenek ve dogmalarına, standartlarına amaçlarına ilgi ve çıkarlarına uymasına bağlıdır' der. Çırak veya bilimsel epistemik cemaate girmeye hazırlanan bilim adamı adayı bu özelliği bilimsel eğitim dediğimiz kapsamlı sosyalizasyon süreci içerisinde kazanır. Bilimsel epistemik cemaatin tescil etmediği hiçbir bilgi bilimsel` statüsü de elde edemez. Bilimsel epistemik cemaat bu anlamda tam bir monopoldür'. Modern Türk entelektüel hayatındaki 'dış işleri handikabı' ile Batının bilim anlayışı Türkiye`ye taşınmaya başlanır.  Bu nedenle 19. Yüzyıl başlarından itibaren İstanbul`da bir epistemik cemaat doğar. Bu cemaat merkezi Batıda olan uydu bir cemaattir. Epistemik cemaatin önderleri oralardadır onlar yaratıcıdırlar. Modern epistemik cemaatin norm ve değerleri, standartları, dili, doğruları, amaçları, problem ve olguları, stratejileri, gelenekleri orada bu entelektüel önderler tarafından inşa edilir. İstanbul`da doğan epistemik cemaat 'çevre' dedir. Merkezde (Batıda) inşa edilen değer ve normlara, amaçlara, ilgilere dogma ve inançlara bağlıdırlar. Merkezde inşa edilmiş olan dili kullanırlar. Merkezin koyduğu bilgiye ilişkin standartlara uymamak zorundadırlar çünkü merkezle uydu epistemik cemaat arasındaki ilişki bunu gerektirir.(ss.134-135)

Böyle enteresan, vurucu, sorgulayıcı ve sarsıcı açıklamalarla Tür sosyal bilimler dünyasına bir kutup yıldızı gibiydi Hüsamettin Arslan. Pozitivist bilim anlayışını ve bunun sonucunda elde edilen batılı bilgiyi ve anlayışı sorgulayarak kayaları yerinden oynatmayı, nasları zedelemeyi, pozitivizm tabusunu yıkmayı, bir bakıma şu an için imkânsızı denedi. Ve sessizce bu dünyadaki serencamını tamamladı;