Devlet ilk kuruluş devresinde göçebelik devresindedir. Kurulduktan sonra refaha kavuşmak onu takip eder. Haller genişler, yerleşik hayat  bolluk getirir. Bolluk iş bölümüne  iş bölümü hünere yol açar, böylece göçebelikten yerleşikliğe doğru bir evrim yaşanır.

Bu evrim süresince devlet çeşitli devreler geçirir. Bu devrelere göre ahalinin ahlak ve tabiatının değiştiği görülür. Bu devreler en genel anlamda beş grupta incelenebilir.

  1. Zafer ve maksatlara erişme sahip olma devresi,
  2.   Hükümdarın kavmini boyunduruğu altına alarak otoriteyi kendine geçirdiği dönem
  3. Devletin servet ve meyvelerinden faydalanmak, feragat ve rahatlık çağı
  4. Kanaat ve başarıyla yaşama çağı,
  5. ; ve israf ve saçıp dağıtma çağı.

Toplumlar için bir tavırdan diğer bir tavra geçiş tehlikeli çağdır. Her tavırda bir türlü davranmak ve her devrin mizacına göre çare ve ilaçaramak lazımıdır. Yani değiştirmeye karşı ihtiyatlı olunmalıdır.

Devlet-toplum ilişkisi

İbn Haldun`a göre hükümdar, uyruğu olan ve uyruğuna hükmü geçen şahıs demektir. Sultan uyruğu olan kimsedir. Uyruk, hükümdarları mevcut olan insan topluluklarıdır. Hükümdar uyruklarına karşı kötü davranırsa, devletin düzen ve nizamı bozulur. Devlet, kötü ve zalim olursa bu devlet uyruk için zararlıdır. Onları mahveder. Devletin iyiliği şefkat ve merhametli olmasıyladır. Baskı ahalinin basiret ve ahlaklarını bozar. Tebaya iyilik etmek ve onları korumakla hükümdarlığın gerçek manası tahakkuk  eder. Ancak şefkat ve yumuşaklık uyanık ve kesin zeka sahiplerinde az bulunur. Bunlar gelişmeleri önceden kestirebileceklerinden uruklarını mahvedebilirler.

Devletin ilk çağında hükümdar otorite ve yetkileri kendi akraba ve  topluluklarıyla paylaşır. İkinci çağda hükümdar onları devlet işlerinden uzaklaştırır ve kendi neslinin dışındaki insanlarla çalışmak isterler. Devlete kapulanan bu yabancı insanlar gerektiğinde hükümdar için canlılarını dahi verebilirler. Vezirlik gibi en büyük makamlar onlara verilir. Bu hal devletin tabiatının bozukluğunu ve tedavisi kabil olamayan hastalığa tutulduğunu gösterir. Çünkü asabiyet bozulmuş, eski dostlar düşman olmuştur.

Her devlet kendi gücüne göre ülke ve yurtlara sahip olur. Yani devletlerin sınırlarının genişliği ve ömrünün uzunluğu o devleti koruyanların sayılarının azlığı veya çokluğu ile alakalıdır.

Devletin  parçalanması, ihtiyarlama alametlerindedir. Devleti ihtiyarlık bastıktan sonra o devlet bu baskıdan kurtulamaz.

Delet ve ekonomi

İbn  Haldun`a göre devletin ilk kuruluş yıllarında teba üzerinde vergileri azdır. Fakat bu vergiler toplanırken çok mal ve para toplanır. Devlet yıkılma çağına geldiğinde tebaya ağır ve çok vergiler yükletilirse de, vergilerden az para ve mal elde edilir. Çünkü ilk kuran göçebeler olursa göçebe devletin ihtiyaçları az olur. Yerleşiklik, iş bölümü uzmanlaşma artıkça ihtiyaçve tüketim de artar .

İbn Haldun`a göre hükümdar ve devletin ticaretle meşgul olması teba için zararlıdır. Çünkü sermayenin devletin  eline geçmesi tüccarları zorda bırakır. Devlet ricali, ekincilik ve ticaretle uğraşırsa teba zor durumda kalır ve bu çok hatalıdır. Çünkü tebanın mal ve servetleri birbirine denktir. Dolayısıyla ihtiyaçları da o nispette olur. Serveti  büyük olan sultan alış-verişe başlarsa, teba zarari. Sultanın mal ve serveti ancak vergi ile çoğalmalıdır.

Devlet ile hükümdar dünyanın en büyük pazarı durumundadır. Ü cret ve aylıkları eksiltmek devletin gelirini eksiltir. Çünkü Pazar daralır gelirin azalması, pazardaki alış-verişin azalmasına yol açar.

Devlet kurma sosyal hayatın bir icabı ve insanlar için tabi bir zarurettir. Hükümdarlığın gerçek manası ise iyilik etmek ve tebayı korumakla tahakkuk eder. Şu son cümle bile devlet adamının nasıl olması gerektiğini en bariz biçimde açıklamaktadır. Bunun yanında adalet de devletin önemli bir özelliğidir.

Buraya kadar anlattıklarımızı Batı`dan ülkemize aktarılan ve uygulanmaya çalışılan teorilerle karşılaştırırsak aralarında büyük bir farkın olduğu göze çarpar. Bu farklılıklar ister istemez devlette siyasi  erk`le tebayı birbirinden ayırmıştır. Siyasi erk büyük oranda- kökü Makyevelliye dayanan siyaset ve devlet teorisine dört elle sarılırken toplum İbn Haldun`un  Yusuf Has  Hacip`in islam`ın Nizamül Mülk`ün söylediklerini ve yazdıklarını şuur altında taşımakta ve bunların özlemini her an içlerinde yaşatmaktadır.

İki yüz yıllık bu çelişki son yıllarda toplumun alt katmanlarından yükselen seslerin üst katmanlarda yer ve yankı bulamasına yol açmıştır. Yani toplum artık devleti zorlamaktadır. Tek çözüm şudur devlet kanallarını ellerinde tutanlar toplumun hedefleri ve  beklentileri doğrultusunda siyasete yön verilmelidir. Bu da belirtiğimiz gibi teori ve pratiğiyle, kurum ve kuruluşlarıyla geçmişten ders almakla mümkündür.