Radyo dalgın bir kulakla dinlenebilir. '(...) Televizyon ise, aksine, iki belli başlı duyuyu birden harekete getirir ve dikkati tamamen kendine bağlar, onu kendine bendeder.'

Çok zaman 'radyolu günler' diye geçmişe bir özlem halinde yakınmalar görülür. Yakın bir gelecekte radyo ile ilgisi yok denecek kadar az olduğu için gençler arasında bu özlemi taşıyanlar da bulunmayacak artık.

Giderek, herşeyi televizyondan bekleyen bir toplum oluyoruz. Şehir cereyanı kesilip, elektrikler gittiği zaman eroin bulamamış bağımlılardan bir farkımız kalmıyor desek abartma mı olur?

Farkında değiliz yahut umursamıyoruz: hayatımızda televizyon diye bir 'şey'in bulunmadığı yıllardaki toplum değiliz artık. Çok değiştik. Akşamlarımız tamamen evin dışından organize edilmiş bir hayatın akşamlarıdır.

Bu, sularda sürüklenmek gibidir.

*

En görünen bir gerçek: radyo kulağınızın ilgisini taleb etmiştir fakat televizyon gözlerinizi ister sizden.

Televizyon şahsî teşebbüsü insanda sürekli ertelemektedir. Halbuki ne işler var!...

Bunun farkında mıyız?

Televizyon eğliyor, sözüm ona seslendiriyor.

Sürekli eğlenmiş oluyoruz.

*

Televizyon karşısında iken, bizde korkunçbir şeyler olup bitmektedir. Daha doğrusu her gün sürüp gitmektedir. Televizyonla gelen bilgi, uzak mesafeleri aşıp gelmesiyle insanda bir hayret uyandırıyor. Biz insanlar bu hayrete tutuluyoruz galiba. Ama vehamet bununla kalsa iyi. Bu bir şoktur ve her gündüz ve gece bu şok tekerrür etmektedir.

Doğrusu Avrupalılar televizyonla ortaya çıkan sorun ve hatta açmazlar üzerine epey kafa yormuşlardır. Bir doktorun hastalığı kuşatması cinsinden, tespitler, hatta teşhis gücünde sonuçlara varmışlardır.

Varılan bir sonuçşöyle örneğin: 'uzak ülkelerin çekiciliğini sıradan bir şey haline getirdiği, ihtiyarların yalnızlık acılarını hafiflettiği muhakkaktır' diyor Fernand-Laurent. Kitabının Türkçesi de göz açıcı: Ahlâk ve Tiranlar. Biraz esprili bir tesbit de yapıyor: 'meyhane müdavimi olan kocayı eve bağladığı tartışılmaz' diyor.

*

İyi örneklerle kötü amaçlı yayınların etkisi sınırlanabilir ancak.

Çoğu kanalda bir insanın maruz kalmak istemeyeceği o kadar çok şey var ki muhatabımız bir insandan gelse o insana tepki gösteririz. Hafif konulara çekme, maksadını telkin, propaganda, oyalama gibi.

Televizyonun bir de 'eleştirici düşünceyi uykuya yatırması' tarafı var. İnsanda üretici hassayı körletmesi, İslâm Medeniyetinin günlük hayata kazandırdığı kitapla insan arasına bir 'yarına bırakma' sokmasıdır.

*

Kitaba yönlendiren televizyon, Müslümanın vaktini çalmayan televizyon... Düşünceyi geliştiren... Çocukları erken olgunlaşmadan koruyan... Sohbeti öldürmeyen...