`height=

İlmi Etüdler Derneği İLEM oldukça kısa denilebilecek 17 yıllık kurumsal hizmet döneminde toplumumuza ve medeniyet birikimimize yaptığı hamle çapında hizmetlerle adı anılır olan numune bir müessese, örnek bir STK;

Vizyonunu 'sahih bir ilim anlayışının ve özgün ilmî yaklaşımların üretilmesine katkı sağlamak' şeklinde ortaya koyan İLEM`de 2002 yılından bugüne kadar yüzlerce ilmî çalışma gerçekleştirilmiş.

Yakın zaman önce Selman Gemuhluoğlu ile birlikte, Müslüman toplumların düşünce ve medeniyet birikimi üzerinde ilmî geleneğimizi sürdüren ilim adamlarının yetişmesine zemin oluşturmak için yola çıkan güzel insanların kurduğu İLEM`in kurucu başkanı Doç. Dr. Lütfi Sunar`ın misafiri olduk. Sunar üçsene önce İLEM başkanlığını bıraksa da burada ilmî çalışmalarına ve talebe yetiştirmeye devam ediyor. İLEM`in Ü sküdar`daki merkezinde gerçekleştirdiğimiz birkaçsaatlik sohbette müessesenin modern bilimsel üretim geleneğinin ve onun araçsallaşmış insan, tarih ve toplum öğretilerinin açıklandığı bir zeminde dünya ve coğrafyamız tarihine ilişkin doğru bir kavrayış oluşturmayı hedeflediğini müşahede ettik.

İLEM, düşünce dünyamızda müspet gelişmelere yol açabilmesi için akademik çalışmanın mahiyet ve gayesi üzerine yeniden düşünmenin gerekliliğine inanıp ilmî çalışmalarını bu yönde şekillendirmenin yoğun gayreti içerisinde bulunuyor. Bu bağlamda kurum bir yandan gerçekleştirdiği eğitim ve ihtisas programlarına mümbit bir zemin olarak hâsılalarını günden güne çoğaltırken diğer yandan da lisansüstü düzeydeki araştırmacıların ve kıymetli ilim insanlarının iştirakleriyle Türkiye ve dünya genelini kapsayan disiplinler arası araştırma, yayın ve türlü akademik etkinliklerin oluşmasına imkân teşkil ediyor.

İLEM ilmî geleneğimizi yarına taşıyor

Özgün ilmî yaklaşımların, düşünce ve pratik üretiminin İslâm`ın düşünce ve medeniyet birikimi üzerinde yeşerebileceğini düşünen İLEM, ilmî geleneğimizi yarınlara taşıyacak âlimlerin yetişmesine zemin oluşturarak insanlığın sorunlarına çözüm üreten esaslı çalışmalar yapmayı gaye ediniyor.

İLEM`in irfan saati!

`height=

Böyle bir girişten sonra serlevhamızda ifadesini bulan İLEM`in irfan saatine göz atalım! İLEM ve İLKE derneklerinin bulunduğu kadim Ü sküdar`ın Aziz Mahmut Hüdayi semtindeki müstakil STK binasının zemin katında ferah bir mescid var. Mescitte biri sülüs, diğeri talik hat neviyle yazılmış iki eser bulunuyor. Birincisi, Mahmut Şahin hocanın kamış kaleminden neş`et eden naht hadis-i şerif. Bursa Şabaniye Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği Başkanı Hattat Mahmut Şahin Hoca, Efendimizin (sav) 'Rütbetü`l-ilmi a`ler rütebi/İlimlerin en yücesi ilim rütbesidir' mealindeki kutlu sözünü âlâ keyfiyette yazmış. Yazı aynı ustalıkta ahşabın müşfik yüzüne aktarılmış. Mescitte yer alan ikinci esere bu satırların yazarı 'irfan saati' diyor, 'İLEM`in irfan saati'.

İrfan saatinin müellifi Lütfi Sunar

Birkaçyıldır sosyal medyanın muhtelif platformlarında defaatle tevafuk ettiğim saatin yazıları hattat Hanife Alpaydın`a ait. Tekstil ürünlerinden duvar saatlerine anahtarlıktan ofis ürünlerine kadar pek çok mecrada taklid edilen irfan saatinin müellifinin Lütfi Sunar Hoca olduğunu ise yeni öğrendim. 

Hakk ile başlayan saat yönünde sırasıyla tevhid, ilim, irfan, akl, hikmet, insan, amel, adl, ahlâk, umran ve İslâm umdelerine yer verilen irfan saatinin hikâyesini, daha doğrusu vakıasını sosyolojik teori, şarkiyatçılık, öteki, toplumsal değişim, tabakalaşma ve meslekler alanında eskilerin efradını cami a`yarını mani dedikleri tarzda kitap ve makalelere imza atan Doç. Dr. Sunar`dan dinleyelim:  '2012`de İLEM`in 10. Yılı için bir özel hediye düşünüyorduk. Bir arkadaşımızın önerisi ile bir saat şeklinde bir ayraçyapma fikri ortaya çıktı. Sonra rakamların yerine İslâm medeniyetinin temel kavramlarını koyacağımız bir saat olsun, adına da 'ilim saati' diyelim dedik.

Doç. Sunar: Osmanlı saati olarak algılandı

Bu aslında basit ve sade bir görselliği olan bir ayraçtı. Ayracın arkasında da işte bu detaylar, tasarımcı vs. anlatılıyordu. Fakat bu ayraçgörseli zamanla internette yayıldı ve çok ilginçbir şekilde bizim yüklediğimiz anlamın dışında başka anlamlar kazandı. Bu bir Osmanlı saati olarak algılandı. 'cümleleriyle özetliyor.'

İstanbul Medeniyet Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Lütfi Sunar`ın, 'saat yönündeki umdeleri nasıl belirlediniz ve hangi muvazeneye göre sıraladınız?' şeklindeki sualimize verdiği cevap şöyle oldu: 'Kavramları seçme süreci epey uzun sürdü. İbrahim H. Ü çer ile birlikte bu kavramları rakamlara hiyerarşik olarak yerleştirmeye çabaladık. Fakat bu mümkün olmadı. Zira kavramlar arasında hiyerarşik bir ilişki çıkmıyordu. Bir veçheden diğerinin üstünde olan bir kavram başka bir veçheden diğerinin altında kalabiliyordu. Dolayısıyla sadece 3-6-9-12 rakamları yerine gelecek kavramlar arasında doğrudan bir ilişki tesisi ile yetindik. 12`ye 'hakkı', 6`ya 'insanı' yerleştirdik. Böylece bir dikey eksen oluşturduk.

İlmin yatay ve dikey ekseni;

9 ile 3`e de 'irfan' ile 'ahlâkı' yerleştirdik. Orada da bir yatay eksen oluşturduk. Bunu ilmin yatay ve dikey ekseni olarak kabul ettik. Araya da 'adalet' ve 'akıl' gibi birtakım kavramlar koyduk.'

Lütfi Hoca, Müslüman bir sosyolog gözüyle ilim ve hikmet umdelerini değerlendirdiğinde ortaya şu hükümler çıkıyor: 'Aslında burada ciddi bir tarih dersi mevcut. Bizim eseri meydana getiren kişiler olarak zihnimizde tarihe ait görmediğimiz bir olgu onu görenlerin zihninde tarihsel bir şey olarak kodlanıyor. Bu Osmanlı saati değil desek de artık anlatmamız imkânsız. Zira İslâm`la ilgili herhangi bir mesele bugün hep tarihe ait bir şey olarak görülüyor. Bu iyi niyetle de olsa kötü niyetle de olsa sonuçta Müslümanlık nostaljik bir değer olarak kabul görüyor! Halbuki biz tam da bu değerlerin bir Müslüman`ın gündelik hayatında saatin rakamları gibi olağan bir şekilde yer etmesi gerektiği mesajını yüklemiştik.'

Bu satırların yazarının irfan saati şeklinde adlandırdığı bu eserle ilk yüzleşme anında hafızasına Ahmet Haşim`in 102 yıl önce kaleme aldığı Müslüman Saati isimli yazısı tedai etmişti. Haşim, mezkû r yazısında yönünü, daha doğrusu kıblesini kaybetmeye başlayan insanımıza bir asır öncesinden ayna tutup Müslümanca yaşamaya davet ederken 'İstanbul`u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilaların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. 'Saat`ten kastımız, zamanı ölçen alet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve ananeden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu üslub-ı hayata göre de 'saat'erimiz ve 'gün'lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve nihayetini akşamın ziyaları tayin eder.' diyordu.

Saatin sembolize ettiği şey değişimdir`

Doç. Dr. Lütfi Sunar`a müellifi olduğu irfan saatinden hâsıl olan 'tik-tak'ların lisân-ı haliyle günümüz insanlarına neler söylediğini sorduğumda aldığım cevapla mutmain olduğumu belirtmeliyim: 'Günümüzde meseleleri değerlendirirken ve bir tutum oluştururken zamanın akışını ve değişimi dikkate almadan bir değerlendirme yapmak çok anlamlı gözükmüyor. Zira saatin sembolize ettiği şey değişimdir. Bir saati durdurursanız saat olmaktan çıkar ve bir dekora döner. Ancak aynı zamanda bütün bu değişimin arkasında süreklilikler de mevcuttur. Saatin rakamları bu rakamlar arasındaki hiyerarşik ilişki, saatin düzeni, sürelerin sabitliği gibi unsurlar bir saati saat yapan süreklilik unsurları olarak karşımıza çıkarlar. Dolayısıyla üzerinde bir takım temel İslâmî kavramların bulunduğu bir saat imgesi ile biz nostaljik bir metadan ziyade değişim ve süreklilik arasındaki ilişkiyi düşündürtmeyi amaçlıyoruz.'