Arapça gökyüzü anlamına gelen “felek” kelimesi üzerine yazılan, çizilen ve konuşulan sözlerden bahsetmek istedim. Felek nedir? İnsanoğlu felekten şikâyet ederken aslında neyi anlatmak istiyor?

Sıkıldıysak ya da bunalıma girdiysek, neden hemen feleği suçlu ilan ederiz? Felek bizim için ne ifade ediyor?

Tarihimizi ve kültürümüzü incelediğimizde atalarımızın 'Gök Tanrı`inancına sahip olduklarını görürüz. Zaman ve mekâna sığmayan Rabbimiz için göklerdedir denmiyor mu?

“Yukarıda Tanrı var, korkmaz mısın?” sözünün, tabirinin bile genlerimize işlemiş olduğu Gök Tanrı inancından gelmiş olsa gerekir.

Dilimize pelesenk olmuş felek kelimesi kimi zaman “dünya” içinde kullanıldığı oluyor.

Feleğe küstüm, felek dönektir ” gibi deyimler muhtemelen dünya tasviri yapılarak yorumlanıyor.

“Feleğin sillesini yemeyen bir baş / Elini demir sanır, yumruğunu taş.”

Dünyada sıkıntı çekmemiş insanlar için kullandığımız bir deyimdir.

Dünyada acı çekmemiş insanlar için kullandığımız bir tabirdir. Bu açıdan baktığımızda felek evrensel bir kelime oluyor. Bu nedenle dilimizde yaygın olarak kullanılmaktadır.

Bu açıdan felek, potansiyel suçlulardan biridir. Peki, feleğin suçu nedir? Bu sorunun cevabını insan ruhunda aramalıyız. Özümüz toprak, hayatımız hava ise suçpaydasında onların da payı oluyor. İnsanın ruh-beden, inanç-iman ekseninde durduğu nokta da önemlidir.

Eğer; İnançtemelinde çatlaklar varsa veya ruh-beden uyumunda sorunlar varsa, isyan ateşi kaçınılmaz olarak yanar.

İslam tasavvufu için dünya bir dost değil, azılı bir düşmandır. Osmanlı devletinin güzide padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han, Felek için bakın neler yazmış;

“Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek /Giryemi füzun eşkımı hun etti felek / Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan / Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek.”

Feleğe karşı olan tavrımızda peygamber efendimizin şu hadislerinin de etkisi olduğunu düşünüyorum;

“Dünya ile aramızda bir münasebet yok Zira ben dünyada yaz gününde yola çıkan yolcu gibiyim. Yolcu yolda bir ağaçgölgesinde biraz istirahat eder, sonra gölgeyi terk edip gider Ben de yoluma devam edeceğim.”

İlmi kemâle erdiği halde dünyaya rağbetten uzaklaşmayanın ilmi, kendisini ancak Allah-u Teâlâ'dan uzaklaştırır.”

İslam büyükleri de dünya için veciz, ders alınması gereken sözler söylemişlerdir.

“Allah'ın rasûlü bize yemin verdi: Her birinizin dünyalıktan taşıyacağı, bir yolcunun taşıdığı kadar olsun, buyurdu” (Selman-ı Fârisî Hz)

O halde felekle savaşımız isyanla veya imanla olur. Orta yol yok gibi görünüyor. Bazen isyan hali ile bazen de iman hakikatiyle savaşırız.

Bu ruh hali kültürümüze o kadar yansımıştır ki şarkılarımız, türkülerimiz bile feleğe konu olmuştur.

“Bölemedim felek ile kozumu / Güldürmedi şu cihanda yüzümü / Düşman süre süre gelir izimi / Kalk gidelim sevdiğim bu el bize yaramaz.”

Türküleri incelemeye başladığımızda felekle imtihanımızın dünya ölçeğinde olduğunu ve sorunun aslında insanlar arası ilişkilerde olduğunu anlayabiliriz. Felek aslında insandır. Neşet Ertaş’ın felekle ilgili türkülerinde bu daha iyi anlaşılır.

“Gör ki felek bize neler, bize neler eyledi, eyledi / Attı gurbet ele parelerimiz aman, aman.”

Âşık Özlemi’nin bir bestesine baktığımızda yine insan faktörü öne çıkıyor.

“Bugün benim efkârım var zarım var /Değme felek değme değme telime benim /Gül yüzlü cananı dost dost elden aldırdım / Ecel oku değdi dost dost gülüme benim.”

Biraz eskiye gidelim dediğimizde yine değişen bir şey olmayacaktır. Erzurumlu Emrah türküsünde geçen felek yine insandır.

“Felek çakmağını üstüme çaktı / Beni bir onulmaz derde bıraktı / Vücudum şehrini odlara yaktı / Yandım ataşına su leyli leyli.”

Felek'in doğrudan insana atıfta bulunmaktan çok bir sıfat olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Âşıkları ayıran cahiller, onları yurt dışına çıkaran zalimler, ıstırap çektiren âşıklar denilmek istendiğinde, çıkış yolu genellikle felek olmuştur.

Neşet Ertaş bir söyleşisinde felekle ilgili görüşünü şöyle açıklıyor:

“Arada cahil felek var. Ne yaklaşabiliyorsun, ne bir kelime konuşabiliyorsun, ne elin eline değiyor. Haydi, yanma bakalım! Biri benim, bunların içinde. Benim mutlu bir yuva kuramayışımın sebebi, bu cahil feleğin yüzündendir. Bütün hayatım boyunca çektiklerimin vebali, günahı cehil feleklerin boynuna. Felekler diyorum, bu gibi şeylere engel olanların boynuna…

Aşk irade gönüller sultan olsun /Gönül aradığını gönlünce bulsun / İsterim ki herkes muradını alsın /Cahil felek buna mani olmasın 

`Felek`dediğimiz, haşa huzurunuzdan ırak, kendini bilmeyen adam, gönlü bilmeyen, şunu bunu tanımayan, zorunu kullanan, adam sıfatında... Buna yobaz da diyebilirsin, ne dersen de yakışır. Zaten bütün şikâyetler, 'felek`ismi altında insanoğluna söylenmiş oluyor. Onun için, `Cahil felek buna mani olmasın`dediğim bu.”

Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur’da felekten şikâyet eden sanatçılarımızdandır. 

“Bilmesin o felek / Seni çok sevdiğimi / Duymasın kaderim / Seni istediğimi…”

“Vazgeçfelek sen benden / Hep peşimden gezmekten…”

“Ben sevdim eller aldı feleğin işine bak / Gece gündüz dinmiyor gözümün yaşına bak.”

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Felek ile içiçe olup ayrılmaz bir bütün oluyoruz. Halimiz, şartlarımız, davranışlarımız ve duygularımız feleğe göre ayarlanmıştır. Kederimiz, acımız, hüznümüz feleğe yüklenmiştir. Dünya döndükçe böyle devam edecek gibi gözüküyor. Felek ister gök, ister yer, isterse de insan olsun bizim gözümüzde durum değişmeyecektir. Felekle sınavımız devam edecektir.