Bölgede İsrail’e karşı koyacak askeri güce sahip devlet yok, çünkü İsrail kendisine rakip olacak devletlerin gelişimini önceden engellemektedir.
Sınırı olmayan terör örgütü gibi hareket eden İsrail, stratejik olarak bölgeyi savaşa zorluyor. Bunu adım adım yapıyor.
Önce Gazze, sonra Lübnan, daha sonra Suriye ve şimdi de İran’da.
Bunun ilk adımlarını İran bilim adamlarını, sonra Kasım Süleymani’yi, daha sonra Cumhurbaşkanı ve İsmail Haniye’yi şehit ederek attılar. Pervasız davranması, arkasında güvendiği güçlerdendir.
Teknolojik olarak kendisi de güçlü olan terör örgütü, asıl gücünü ABD'nin içine girmiş ve ele geçirmiş Siyonistlerden almaktadır. ABD’nin desteğini almadan kendi başına bu şekilde hareket edemez.
ABD derken tüm hücrelerine girmiş, her tarafını sarmış ve devleti rehin almış küresel çeteyi kast ediyorum. Bu çetenin en büyük destekleyicileri, bölgemizdeki Arap ülkelerinin devlet yöneticileridir.
Trump, bölgedeki haraçları topladıktan sonra İsrail’e yol vermiş, kenarda bekler gibi yapıp “Aman İsrail’e karışmayın, savunmak zorunda kalacağım.” deyip herkesi uyarırken, esas vermek istediği mesaj şu: Haraç toplayamadığı ülkelere de gözdağı vererek, kendisiyle birlikte hareket etmeyen, kendisine itaat etmeyen ülke ve yöneticilerin başına neler gelebileceğini herkese izletmektedir.
Bölgede İsrail’e karşı koyacak askeri güce sahip devlet yok, çünkü İsrail kendisine rakip olacak devletlerin gelişimini önceden engellemektedir. İsrail derken, ABD ile birlikte hareket eden küresel çeteyi akla getirmek lazım.
Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki gelişmesinin önemi daha da açığa çıkmıştır. İsrail, birinci sıradaki hedefini bertaraf etmiştir.
İran’da önemli ölçüde askeri hedefini gerçekleştirmiştir. Siyasi hedefine ulaşması için de yönetimi ekonomik olarak zora sokarak, rejim değişikliğine giderek Mısır ve Ürdün’deki gibi bir yönetimi iş başına getirmek olacaktır. Bunu başarır mı, zaman gösterecek.
Başaramazsa bile siyasi bakımdan da amacına yaklaşmıştır. Çünkü İran’da rejim, halk nezdinde itibarını kaybetmiş; uzun bir zamandan bu yana ekonomik ambargo altındaki ülke, mali açıdan çok zor durumdadır. İran bu zorluğu aşacak bir adım atamamış, gerek komşuları ile gerekse içerideki muhalefet ile bağlarını güçlendirmek yerine iyice arasını açmıştır.
Baskıcı, akılcı ve adil olmayan siyasetiyle halkının gönlünü kazanamamış, hatta halkı “Rejim gitsin, ne olacaksa olsun.” noktasına gelmiştir. Yani oradaki bu memnuniyetsizlikten İsrail ve arkasındaki güç azami ölçüde yararlanarak rejim değişikliğine gitmek isteyecektir.
İsrail, askeri bakımdan hedefine ulaşmıştır. İran’ı tehdit olarak en azından askeri bakımdan uzun zamanda oyalayacak, moral bakımından toparlanamaz hale getirecektir.
Uluslararası kuruluşlarla, askeri bakımdan yapamadıklarını ekonomik yaptırımlarla kontrol altında tutmaya ve bir daha toparlanmamasına çalışılacaktır.
İsrail, askeri bakımdan bölgede kendisine tehdit oluşturacak başka bir güç görmemektedir. Ancak savunma sanayisi her gün gelişen, kendi kontrolünden çıkmış ve bir daha kontrol edemeyeceği Türkiye’yi birinci sırada tehdit olarak görmektedir.
Küresel Siyonist güç, Türkiye ile askeri bakımdan savaşmayı göze alamaz. Türkiye’nin askeri bakımdan geldiği seviye bunu engellemektedir. Ancak içeride yapacağı manipülasyonlarla bir iktidar değişikliğine giderek, hiçbir zaman kendi imkânları ile iktidar olma şansı, kabiliyeti olmayan insanları iktidara getirip her istediğini yaptırabilir.
Mısır’da yaptığını Türkiye’de yapmak isteyeceklerdir. Yoksa kendilerini asla güvende hissetmeyeceklerdir.
Türkiye’nin güçlenmesi demek, İsrail’in yayılması ve genişlemesine engel olarak görülür. O sebeplerle, dini motiflerle savaş plan ve programını yapan, sembollerle hareket eden bir yapının Türkiye’yi birinci hedef olarak görmesi kaçınılmazdır. "Yükselen Aslan" bunun ve diğer tüm savaşlarındaki isim ve semboller bunu göstermiştir. İsrail bir devlet değil; Siyonist emelleriyle birlikte küresel bir ekonomik yapıdır.
İran’ın askeri bakımdan hiçbir mukavemet göstermemesi çok enteresandır. Bu hiçbir sebeple açıklanamaz.
Elli yıldır “Yok edeceğiz.” dedikleri İsrail’e karşı hiçbir hazırlıkları olmadığı görüldü. Bundan sonra yaralarını sarıp moral bakımından mutlaka bir şeyler yapacaktır. Ancak bu yarayı sarması çok kolay olmayacaktır. Bu saldırı, daha öncekilerin hiçbirine benzemediğinden, bu şaşkınlıklarını atmaları ve kaybolan devlet imajını, moralini düzeltmeleri hiç kolay olmayacaktır. İçeride ve dışarıda işleri hiç kolay olmayacaktır.
Bu arada İsrail, İran’ı bırakıp Türkiye’yi hedefine koyacaktır. Genişleyen ve tahrif edilmiş Tevrat’ta referansını alan İsrail, bölgesinde güçlü hiçbir ülke istememektedir. Hiçbir kuruş harcamadan her istediğini yapan komşularının olmasını önce kabul edip, daha sonra ona da razı olmayacak şekilde bölgeyi dizayn etmek istemektedir. Sonra da Tevrat’ta belirtilen şekilde tüm “Arz-ı Mev’ud”u kendisine vatan yapma hedefinden hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerdir. Bu düşünceleri ve amaçları önündeki her engel, askeri hedeftir.
Türkiye ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır. Karşı karşıya gelmemek için de ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Diğer bir ifadeyle, bu küresel güç için barış, devam eden savaş halidir. Sulh içinde olmak istiyorsak, hazır olmamız lazım cenge. Su uyur, düşman uyumaz.
İsrail, bir apartmanın ayrı ayrı dairelerinde istediği zaman bomba patlatarak hedefinin hangi odada olacağını hesaplayarak bombayı orada patlatacağını göstermiştir.
Ancak söz konusu Gazze olunca, çocuk, kadın, taşlı demeden tüm hedefleri vurmuştur. Gazze’deki tüm binaları yerle bir etmiş, hiçbir şeyi gözetmemiştir. Gazze’de yaptığı soykırımın asıl hedefi, Gazze’yi boşaltmak, insansız olarak teslim almaktır. Amaç Hamas üyeleri olsaydı, on beş katlı binaları hiçbir şey gözetmeden yerle bir etmezdi. Amaç Hamas üyeleri olsaydı, tüm Gazze’yi kumlara gömmezlerdi. Her türlü operasyonel kabiliyeti olan İsrail, Gazze’de hiçbir kural tanımamış, İslam dünyasını test ettikten sonra tüm bölgeye stratejik olarak çökerek, şimdilik kendisine bağlı yönetimlerle, daha sonra doğrudan hâkimiyetine almak istemektedir.