Sırlı Süleyman Efendi Miladi takvim yılının son sabahına ait namazı İstanbul`un selâtin camilerinden birinde kılmaya niyetlendi. Namaz çeyizini hazırladıktan sonra besmeleyle yola çıktığında telefonunun yanında olmadığını fark etti: Hayy Allah! 

Bunda da bir hayır vardır`

Bunda da bir hayır vardır` diyerek aracını sürmeye davam etti. Şükür ki evine epeyce uzak mesafedeki ibadethaneye vardığında imam efendi henüz mihraba geçmemişti. Namaz akabinde tesbî hât, aşr-ı şerî f tilâveti derken kadim camide bir müddet daha kalırken dilini damağına yaslayıp ezkâr-ı ilâhiye râm oldu. Bir müddet sonra Sinân-ı Abdülmennân Hazretleri`nin elinin emeği sebkat eden caminin tamamen boşaldığını fark etti. Buna mukabil 10-15 kişilik bir gurubun minber yakınında halka yaptığını gördü. Hemen yanlarına vardı. Halka, bir kişinin dizlerinin dâhil olacağı miktarda açıldı. Bu keyfiyetle mesrû r oldu. -Hac mevsiminde bir zaman Beytullah`ta sabah namazı sonrası hatm-i hâcegân okuduklarını fark ettiği bir gurubun halkasına dâhil olmak istediğinde dirsek olmasa bile en azından diz yemişliği vardı!- Her neyse; Kendine verilen cüzü okudu. Fâtiha hatmesini, salavât-ı şerî fe hatmesi takip etti.  

'Aramıza hoş geldin Sırlı!'

İrfan mektebinde haşyetullahtan gönlü yufka gibi incelen ve dua esnasında tüm letâiflerinden ism-i celâl neş`et eden bir zat kendisine 'aramıza hoş geldin Sırlı!' dedi; Oysa ne adını ne de sanını söylemişti. Kulağında, muhatabının hoş geldin Sırlı!` âvâzı yankılanmaya devam ederken çevik bir hamle ile sakalı, iman tahtasına kadar uzanan pî r-i fâninin elini öptü;

(; )

O gün, yakın zaman önce kurdelası besmeleyle kesilen İstanbul`da Tasavvufî Hayat sergisini ziyaret arzusundaydı. Fotoğraf çekmek de istiyordu. Sultanahmet Camii`nin deniz tarafındaki sokaklarını arşınladıktan sonra İttifak Gazetesi`nin merkezine vardı. Bulmak istediği zat, mevkû tenin ağır abi`lerinden Hüseyin Akçay her zamanki gibi vazife başındaydı. 

Behemehâl At Meydanı`nda, İbrahim Paşa Sarayı`na bu toprakların ruhunu üflemekte olan Türk ve İslam Eserleri Müzesi`ne vardılar. Tasavvuf neş esini sanat, estetik ve ilmî bir zeminde bugünün insanının irfanına arz eden sergiyi kemâl-i edeple temâşâ ettiler. Adanalı gazeteci Hüseyin, Sırlı Süleyman Efendi`nin işaret ettiklerini dikkatli bir şekilde fotoğraflarken, Sırlı, bazı eşya ve tasavvuf erkânına müteallik eserlere gözlerini mıhlayarak dakikalarca kaldı. 

`height=

'Nafi Baba`dan bir nefes hû '

Hüseyin`in objektifi Tarî kat-ı Aliyye-i Bektaşî yye`ye ait derviş kıyafetlerine ve bâhusus teslim taşına odaklandığında, Rumelihisarı Şehidlik Dergâhı`nın gönüllü türbedarı Sırlı Süleyman Efendi, bu esnada yanında toplananlardan birinin 'Teslim taşı nedir?' şeklindeki sualini 'Nafi Baba`dan bir nefes hû ' başlıklı yazısına müracaatla cevapladı. 'Bektaşilik erkânında bu taş mühimdir. Hikâyesini daha doğrusu vakıasının kısaca arz edeyim. Böylelikle Bektaşi dervişlerinin teslim taşını boyunlarında taşımaları nezdinizce de malum ola;

`height=

Vaktâ ki Hz. Allah (cc), Musa Aleyhisselâm`ı Tur Dağı`nda huzuruna davet etti. Musa Aleyhisselâm, Kelî mullah oldu;   Yahya b. Salih El-İslambolî `den nakille 'Bektaşiliğe mensup olanların boyunlarına astıkları teslim taşının sırrı şudur: Allah Teâlâ Musa Aleyhisselâm`a 'Benim kullarım arasındaki en alçak mahlû ku bana getir' diye nida etti. Musa Aleyhisselâm, uyuz bir köpek bulup boynuna ip bağlayarak huzura getirmek üzereyken köpek, hâl dili ile 'Ey Musa! Benim en alçak yaratık olduğumu nereden bildin?' diye sordu. Musa Aleyhisselâm utandı ve pişman oldu. 'Ya Rabbi! Ben hata ettim, estağfirullah el-azî m' diyerek, kendi boynuna bir taş asıp acziyetini izhar etti. Bektaşî yye tarikatında boyna asılan teslim taşı, 'Acziyetimizi söyleyip teslimiyet kapısında bulunuruz' anlamına gelmektedir.'

`height=

Metin Erksan: Babam keyif verir mülahazasıyla demli çay dahi içmezdi.

Haddizatında söz meclisten dışarı olmakla birlikte hazirundan biri 'Bektaşî likte dem çekme var, sen neler anlatıyorsun?' dediğinde, Sırlı`dan aldığı cevap şöyle oldu. 'Bakınız, bir zaman Emin Işık Hocamızı Rumelihisarı Şehitlik Dergâhı`nda misafir etmiştim. Hasbihalin bir yerinde sözü, 2012 yılı Ağustos başında Boğaziçi Ü niversitesi Güney Kampus içinde mahpus bırakılan Şehitlik Dergâhı`nın haziresinde Şeyhler Sofası`nın yakınına sırlanan yönetmen Metin Erksan`a getirdim ve aralarındaki hukuku merak ettim. 'İyi görüşürdük kendisiyle. Bir gün meraktan, Metin baban dem çeker miydi?' diye sorduğumda aldığım cevapla irkildim: 'Ne dem çekmesi, babam keyif verir mülahazasıyla demli çay dahi içmezdi.' 

Sırlı, hadisenin ehemmiyetine binaen bu kez sözü Hasan Cemali Baba`ya getirme lüzumunu hissetti. Rumelihisarı Şehitlik Dergâhı`nın meşhur postnişinlerinden Nafi Baba`nın, Hasan Cemali isminde mühim bir Halifesi, bu zatın da Bektaşî Risaleleri nâm bir eseri vardır. Tekfurdağlı (Tekirdağlı)  li  bâ hizmetkârı Hasan Cemali Baba, 'Cem âyinlerinin remizleri' başlıklı risalesini niçin yazdığını şöylece izah eder: 'Bu risaleyi, Hazret-i Pî r Efendimizin yüce erkânını elimden geldiğince baştan sona anlatmak için yazdım. 

'Muhakkak ki Allah hakkı söyler ve doğru yola iletir.'

'Muhakkak ki Allah hakkı söyler ve doğru yola iletir.' (Ahzâb Sû resi-4) Â rifler, niçin yazdığımı soracak olurlarsa, şunu söylemek isterim: Tarikatimiz bir süredir ehil olmayan kimselerin ellerine kalmıştır. Şeriatin 'ş'sinden, tarikatin 't'sinden, marifetin 'm'sinden, hakikatin 'h'sinden haberi olmayan bir takım babalar meydana çıkmıştır. Bunlar kendi zanlarınca, bilip bilmeden bazı icatlarda bulunarak saf tâliplerin yollarını şaşırttılar. Hâlbuki yüce erkânımızın, sonradan eklenecek herhangi bir tasarrufu kabul etmeyeceği âşikârdır.

Nazar-ı Cemâli Baba seçer kallâşı
Cevherle karışmış olsa çay taşı
Taklî d kabul etmez asla Bektâşî
Kem ayârı tanur çeşm-i urefâ

(; )

Ol dem de Türk ve İslam Eserleri Müzesi`nin sergi salonlarında yankılanmakta olan hû ezkârı muvakkaten kesildi, sözü, zülcenâheyn Hasaneyn Baba`nın muhibbanından Ferruh Efendi aldı:

Şem`a yanan pervâneler,
Gelsin beraber yanalım
Aşka düşen divâneler,
Gelsin beraber yanalım

Yanmaktır bizim kârımız,
Mahveyleriz hep varımız
 şıklardır yarânımız
Gelsin beraber yanalım

(; )

Şenlendiren insan, şenlenen insandır. 

İslam`ın özü mahiyetindeki tasavvufta ince bir nüans vardır. Mürî dân, mezkû r nüansa asliyet ve terkip şuuru katmakta olan ilâhi duyuş ve kavrayışlarla sürdürmeye muvaffak kılındıkları marifet ve hakikat yolunda incitenden incinmeyi sû -i ahlâk kabul ederdi. İnsanı bir yana bırakın eşyaya dahi ihsan eden tasavvuf erbabı yaşadıkları mekânları dahi şenlendirirdi. Çünkü onlar inançve iktisadın bir arada hayat bulduğu 'şenlendirme' kavramının Tevhid inancının prensiplerine göre şekillendiğinin farkındaydı. Hayatını kırık gönülleri ihya edip ferdî ve ictimâî alanda insanlığa fakirlikten toprağa düşmüş Ü mmet-i Muhammed in evladına hizmete adayan Celalettin Topçu`nun (Hacı Baba, Ulu Veli) halifesi 

Ebu Meryem`in ifadesiyle iki temelin kuşatıcı birlikteliği ile yükselen bu kavramla insan bir yandan şenlendirirken, aslında kendi de şenlenmektedir. Hâsılı şenlendiren insan, şenlenen insandır. 

`height=

(; )

Sergi, tekke ahalisinin estetik seviyelerine işaret ediyor.

İstanbul`da Tasavvufî Hayat sergisi bir önceki paragrafta arz ettiğimiz üzere incinmemeyi ve incitmemeyi şiar edinen, mutlak mânâda hakikate yapılan derû nî seyahati arzulayan tasavvuf ehlinin, yaşadıkları mekânın sadeliğine, incelikli gündelik hayatlarına ve kullandıkları eşyanın zarafetine odaklanıyor. Sergide İstanbul  Beyoğlu Refia ÖvüçOlgunlaşma Enstitüsü`nün hakikatli ustalarının ellerinden gecen hüsn-i hat, tezhip, minyatür, nakış, ahşap oyma sanatlarıyla, tekstil,  metal işleme ve kuyumculuk sanat ve zanaatlarına ait eserler, sanatkâr ecdadımızın, tekke ahalisinin estetik seviyelerine işaret ediyor.

(; )

'El abdü yüdebbir, vallahu yukaddir'

İstanbul`un tasavvufî hayatına yön veren tekkelerin eskimez eserlerinin meraklıları, Sırlı Süleyman Efendi`ye birkaçadım daha yaklaşarak sergiyi birlikte gezmeye başladılar. Turkuvaz renkli, üzerinde  'El abdü yüdebbir, vallahu yukaddir/Tedbir kuldan, takdir Allah`tan' mânâsını hâvi, ilhamını, Kazakistan`ın Türkistan şehrindeki Ahmet Yesevi`nin türbe duvarından alan panonun önüne geldiklerinde Sırlı Süleyman Efendi etrafına yönelttiği 'Çoğu giden, azı kalan dünya hayatının, hayatın sırrı nedir?, hayat nedir?' şeklindeki mukadder sualini, Ahmet Yesevî (ks) ve Abdulhaliki Gucdüvânî (ks) gibi halifelerini yetiştiren Yusuf-u Hemedânî `den nakille kendisi cevapladı: 

Yusuf-u Hemedânî : Hayat avunmak ve teselli bulmaktır.

'Hayat avunmak ve teselli bulmaktır. Canlı avunan ve teselli bulandır. İnsan avunan ve teselli bulandır; İnsan ne ile teselli buluyorsa odur. Teselli mekânı, içinde yaşadığımız ve faniliğini bir türlü idrak edemediğimiz dünyadır. Dünya ise yeme, içme, mal biriktirip toplama, yığma yeridir.'

`height=

Yâ Ali!

Sırlı, gelen bir talep üzerine Türkistan`daki orijinalinden ilhamla teberrüken oluşturulan büyükçe kufi pano özelinde hüsn-i hat çeşitlerine değindikten sonra celî sülüs 'Yâ Alî ' levhasının Zülfikar şeklinde keşî delenen 'ye' harfine dikkatleri çektikten sonra kelâmı, Hz. Ali`ye (kv) getirdi: 'Güzel yazı hocanın öğretişinde/meşkinde gizlidir. Kıvamı çok yazmakla, devamı İslâm dinini yaşamakla olur.'

`height=

Salâ yâ hû !

Derviş çeyizleri, teberler, keşkül-i fukaralar, dokunsanız zikir sesi verecek nefirler, bendirler, tâc-ı şerifler ve Rufâî ve Kâdirî gülleri, üçnesil öncesine kadar İstanbul`da tasavvufî hayat neşesinin yaşandığı tekke ahalisinin güzel insanlarından haberleri İstanbul`un orta yerine taşırken, günün sonunda Ferruh Efendi`nin 'Salâ yâ hû ' nidasıyla kıbleye yönelerek yün ve keten kumaştan ibrişimle dokunan Kâdirî tacını kuşanan Hasaneyn Baba yatsı namazının birinci rek`âtinde kıraati 'Muhammed`un Rasulullah(i)'ye geldiğinde kirpikleri gözyaşlarını daha fazla tutamaz oldu.

Bism-i şâh, Allah Allah!

Sırlı Süleyman Efendi ve dört yâranı lokmayla bedenlerini, ezkâr-ı ilahiyle gönüllerini ihyâ yolunda çabalarken  sitane`de saat 24:00`ı gösterirken karanlık, havai fişek atışlarıyla aydınlandı, ortalıkta tava ve tencere gümbürtüleri yankılandı.  

Derken, hazirundan, Hasaneyn Baba`nın mânevî evladı Ebu Fâtıma, 'Zikr-i Ali ibâdetün/Ali yi zikretmek ibadettir.' cümlesini kurduktan sonra gözlerini yumdu, gönlü dil olup Miladi 2023 yılını karşıladı:

Hayırlar fethola, şerler defola.

'Bism-i şâh, Allah Allah! Akşamlar hayrola, hayırlar fethola, şerler defola. Müminler ber-murâd ola, münkirler mâtola, münafıklar berbâd ola. Allah Allah! Demler dâim, cemler kāim, ibadetler sahih ve sâlim ola. Gönüller şâd ola, meydanlar âbâd ola, meclisler küşâd ola.

Allah Allah!

Allah Allah!  Er Hak Muhammed Ali cümlemize muî n ve zahî r ve dest-gî r ola. On iki imam ve on dört masû m-ı pâkân efendilerimizin hayır himmetleri üzerlerimizde hâzır ve nâzır ola. Hemî şe iltifat-ı ulyâları ve rû hâniyyet-i aliyyeleri yâr ve yâverimiz ola. Çağırdığımız demde feryâd-reslerimiz ola. Muhabbetleri dâim ve kāim ola.

Allah Allah!

Allah Allah! Nazar-ı şerî fleri zâhirlerimizi mâmur, bâtınlarımızı pür-nû r eyleye. Hazret-i Hakk-ı veliyy-i mutlak rütbe-i alâları der-i sahrâ-yı mahşer bâ-şehî dân-ı Kerbelâ cümlemizi haşr ü cem eyleye.

Allah Allah!

Allah Allah! Tâcü`l-ârifî n, gavsü`l-vâsılî n, sultânü`l-âşıkīn, pî rimiz, üstâdımız, melce-i melâzımız Hz. Seyyid Muhammed Hünkâr Hacı Bektâş-i Veliyy-i Horasâniyyü`n-Nî şâbû rî -kaddese`llāhü sırrahü`l-âlî ve`l-celî - efendimiz hazretlerinin himmet-i ulyâları ve rû hâniyyet-i aliyyeleri üzerimizde sâyebân ola. Sülû künde sâbit-kadem edip kötü işlerde bulundurmaya. Nâmerde muhtâçettirmeye. Zevk-i vicdân, ilm-ü irfân, kemâl-i hâl, fütû hât-ı kısmet kerem ve inâyet eyleye.

Allah Allah!

Allah Allah! Mefhar-i ehl-i î mân Hazret-i Balım Sultan, Sarı İsmâil Sultan, Hacım Sultan, Seyyid Ali Sultan, Abdal Mû sâ Sultan, Kaygusuz Sultan, Şahkulu Sultan, Mansû r Baba Sultan ve gelmiş geçmiş dedebaba sultanlarımızın himmetleri hâzır, kerâmetleri bâhir, velâyetleri nâzırımız ola. Her geldikçe hakkımızda hayırlısını ihsan eyleye. Güçişlerimizi âsan, müşkil işlerimizi halleyleye.

Allah Allah!

Allah Allah! Nefeslerimizi keskin, tî ğlerimizi bürran, dî delerimizi bî nâ, kalplerimizi musaffâ eyleye. Çerağ sahiplerinin çerağları rû şen ola. Hayır sahiplerinin hayrı kabû l ola. Kurban sahiplerinin kurbanları makbû l ola.

Allah Allah!

Allah Allah! Deryada ve karada olan ehl-i î mân can kardeşlerimize sıhhat ve selâmet ihsân eyleye. Ve bu tarî k-ı aliyyeden güzerân eden ehl-i î mân canların rû h-ı revânları şâd ü handân ola.

Allah Allah!

Allah Allah! Huccâc-ı müslimî ne ve guzât-ı müsâfirî ne hayırlı selâmet ihsân eyleye. Namazlarımız, niyazlarımız, erkânlarımız pesendî de-i bârigâh-ı kibriyâ ola.

Hastalarımıza şifâ, borçlularımıza edâ, bi-gayri hakkın esir ve mahbus olanlarımıza hayırlısıyla halâs nasî b eyleyip gāib hazî nesinden merzû k eyleye.

Hû !

İnâyet-i seyyid-i kâinat, sırr-ı Murtazâ Alî , dem-i pî r hünkâr Hacı Bektâş-i Velî ve çerâğ-ı kānû n-ı evliyâ ebed ola. Gerçek erenlerimizin demine, devrânına hû !'

Yazı No: 458