İstanbul’da aşûre pişirme âdetine genel bir bakış…

Abone Ol

İçinde türlü hüzünleri barındırmakta olan Muharrem, bir yandan Hicr&icirc takvimin ilk ayı olması, diğer yandan da tarih boyunca önemli hadiselere sahne olması bakımından Müslümanlar için önemli bir mevsim olmuştur.

Hicr&icirc 61 yılının (M. 680) Muharrem ayının 10`uncu gününde Kerbelâ`da Efendimizin (sav) torunu Hz. Hüseyin (ra) ile birlikte aralarında kadınların ve çocukların da bulunduğu Ehl-i Beyt`ten 72 kişi hunharca şehit edilmişti. Onuncu gün anlamındaki 'âşir'den türeyen aş&ucirc re, yıllar içerisinde Peygamberimizin (sav) torunu Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitlerinin aziz hatıralarının yâd edildiği, acılarının paylaşıldığı günün ve bugünde pişirilen özel yemeğin ismi olmuştur.

Osmanlı İstanbulu`nda Muharrem ayı girdiğinde tekkelerde musiki aletleri raflara kaldırılır, aynalara bakılmaz, neşeli davranışlardan uzak durulur, evlerdeki endam aynalarının yüzlerine perdeler gerilir, süslenilmez, süslü elbiseler giyilmez, sofralarda sürahi bulundurulmaz, billur bardaklardan kana kana su içilmez, tahta, bakır veya toprak maşrapalarda 'yeteri kadar' su içilirken dervişler suyun tadının bozulması için içine bir miktar kahve ilave ederdi. Muharrem ayında 10 gün boyunca oruçtutulur, bu günlerde düğün dernek işlerinden uzak durularak gönül kapıları neşe ve eğlenceye büsbütün kapatılırdı.

İlk aş&ucirc re yemeğinin Nuh Aleyhisselâm`ın gemisinin tufandan kurtulduktan sonra gemide kalan yiyeceklerle pişirildiğine yönelik yaygın bir kanaat vardır. Günümüze kadar ulaşmış olan aş&ucirc re pişirme âdeti gereğince Muharrem ayının onuncu günü buğday, meyve çeşitleri ve muhtelif hububatın karışımıyla yapılan özel bir tatlı pişirilirdi. İstanbul`da Muharrem ayının onuncu gününden sonuna kadar evlerde aş&ucirc re pişirmenin haneleri bereketlendireceğine inanılırdı.

Mevlev&icirc ler, 'aş' şeklinde isimlendirdikleri aş&ucirc reyi pişirerek Hz. Hüseyin`i (ra) ve Kerbelâ şehitlerini aş&ucirc re gülbangiyle yâd ederdi. Tophane`deki Kâdir&icirc &Acirc sitanesi`nde ise hususi merâsimler eşliğinde yılda iki defa aş&ucirc re pişirilerek dervişlere ve halka dağıtılırdı. Kâdir&icirc &Acirc sitanesi`nde 10 Muharremlerde Kerbelâ hadisesinin yıl dönümü vesilesiyle Safer aylarında da İmâm Zeynelabidin`in (ra) Kerbelâ`dan salimen kurtularak Efendimizin (sav) neslinin devam ediyor olması vesilesiyle aş&ucirc re kazanları kaynatılırdı.

Aş&ucirc re kazanına konulmakta olan su, şeker, yağ, buğday, pirinç, pirinçunu, çekirdeksiz üzüm, bir miktar tuz, fasulye, nohut, süt ve aratottan oluşmakta olan on iki çeşit malzeme, esma-i hüsnâya ve 12 imama nisbet edilirdi. Malzemeler kazanlara Fâtihalar okunmak suretiyle konulurdu.

Kâdir&icirc &Acirc sitanesi`nde aş&ucirc re pişirme belli âdetlere tâbiydi. Kazana konulacak her bir malzeme için okunması gereken s&ucirc re ve esmâlar vardı. İki derviş, mablak denilen özel tahta kepçelerle kazandaki malzemeleri karıştırmaya başlayınca önce ortadan kendilerine doğru bir 'elif' oluştururlar, ardından kazanın orta yerine Arapça Allah lafzını çizerlerdi. Dualarla pişirilen aş&ucirc renin üzerine 12 parça kaymak, nar taneleri, kuru üzüm, kuş üzümü, fıstık, Şam fıstığı, badem ve rendelenmiş Hindistan cevizi konurdu.

Nâzenin Bektâş&icirc tekkelerinde aş&ucirc re kazanları karıştırılırken sağdan sola, soldan sağa çifte vav harfi yazılırdı. Böylelikle aş&ucirc re pişirilirken de dervişler Allah`ı zikrederdi. Çifte vav, ebced hesabıyla değeri 66 olan Allah ismine tekâbül etmekteydi. Bektâş&icirc dergâhlarında hazırlanan ve müntesiplerinin evlerinden getirdiği malzemeler büyükçe bir kazana besmeleyle konulduktan sonra aşçıbaşı elindeki kepçeyi kazanın içerisine 'Dest&ucirc r Yâ İmâm' diyerek daldırırken etrafındakiler 'Yâ Hüseyn' karşılığını verirdi. Aş&ucirc re piştiğinde aş&ucirc re gülbangı, selâmname ve mersiyeler okunurdu.

İstanbul tekkelerinde bir yandan aş&ucirc re pişirilirken diğer yandan Muharrem ayı boyunca mersiyeler okunurdu. İstanbul`daki ilk aş&ucirc re Kocamustafapaşa`daki Sünbül Efendi Tekkesi`nde pişirildikten sonra sıra ile diğer tekkelerde aş&ucirc re pişirilmeye başlanırdı. Karagümrük`teki Cerrahi &Acirc sitanesi`ne aş&ucirc re pişirme sırası Safer ayının onuncu gününde gelirdi.

Aş&ucirc re günlerinde imarethaneler hummalı çalışmalara sahne olur Hamidiye, Lâleli, Ü sküdar`ın Yeni Camii ve Valide Camii imarethanelerinde aş&ucirc re kazanları kaynatılırdı. Aş&ucirc reler zengin fakir ayırımı yapılmaksızın herkese kova ve güğümlerle takdim edilirdi.

Saray mutfaklarında helvahanenin yanı sıra haremde de aş&ucirc re pişirilir, kazan ve testilerle konulan aş&ucirc reler saray ahâlisiyle birlikte Talimhane`de askerlere, Hamidiye Camii`nin avlusunda halka dağıtılırdı. Abdülaziz Han`ın valideleri Pertevniyal Sultan`ın himmetleriyle haremde pişirilen süzme aş&ucirc re, sarayda pişirilen aş&ucirc re aşları içinde ün sahibi olanıydı.

Valide sultanlar İstanbul halkına aş&ucirc re dağıtmak için Avrupa`dan geniş ağızlı porselen tepsiler getirtmişti.

İstanbul`da bir zamanlar aş&ucirc re gününden başlamak suretiyle on gün boyunca, Kerbelâ ağıtlarını okuyarak sokakları, caddeleri, evleri, işyerlerini dolaşıp erzak toplayan ve kendilerine goygoycular denilen âmâ şahıslardan müteşekkil bir grup vardı. Sayıları on iki imamdan mülhem, Şehzadebaşı`ndaki Tabhane binasında ikamet etmekte olan 'goygoycular' topladıkları erzaklar ile aş&ucirc re pişirdikten sonra ihtiyaçlarının fazlasını halka dağıtırdı.

İstanbul`daki vakıflar, vakfiyeleri mucibince aş&ucirc re pişirip dağıtır, Darülaceze`de de aş&ucirc re pişirilerek sakinlerine takdim edilirdi. Ahi teşkilatları da aş&ucirc re pişirerek, halka ve esnafa ikram ederdi.

Evlerde de aş&ucirc re pişirilir, eşe, dosta, akrabaya, konu komşuya dağıtılır, aş&ucirc re kapları yıkanmadan iade edilirdi.

Konaklarda aş&ucirc re pişirilirken kazanın etrafına oturulur, Yasin ve Mülk s&ucirc releri okunur, aş&ucirc renin tuzu, gül suyu, hânenin büyükleri tarafından üçİhlâs ve bir Fâtiha okunarak eklenir, hâsıl olan sevap ölmüşlerin ruhuna hediye edilirdi. Kazanın üzerine kapatılan tepsi kaldırıldıktan sonra üzerinde biriken buhar suları teberrüken gözlere sürülür, aş&ucirc renin ilk kâsesi bereket getirmesi düşüncesiyle evde tüketilir, bir miktar aş&ucirc re evin kenar köşe yerlerine serpiştirilir, kepçeyle kazanın ön, sağ ve sol kısımlarına vurularak ocağın üzerine birkaçdamla aş&ucirc re dökülürdü.