İstanbul`un güzelliklerine güzellik katan tarihi kulelerden bahsedeceğim. Bu kulelerin hepsi gerek bir zamanlar sahip oldukları fonksiyonel özellikleri gerekse sembolik değerleriyle İstanbul`un incileridir. Yangınlarıyla meşhur eski İstanbul`un harap olmaması için inşa edilen Beyazıt Yangın Kulesi, bu tehlikenin önünün bir an önce alınması için oldukça önemli bir konumdaydı. Galata Kulesi de aynı amaçla uzun yıllar hizmet etmişti. Efsanelere konu olmuş Kız Kulesi ise Osmanlı devri öncesinde stratejik konumu nedeniyle daha çok askeri amaçlarla kullanılmıştı. Osmanlı devrinde ise artık güvenli bir yer haline gelen Boğaz`ın girişinde, şanına uygun rollerde kullanıldı: Gemilere yol gösteren ve zor durumda kalan kayıklara çengel atarak onları kayalara çarpmaktan ve sürüklenmekten kurtaran bir cankurtaran durumundaydı artık bu kule. Merasimlerde top atışları da buradan yapılırdı. Kız Kulesi ile aynı paralel hat üzerinde, fakat Avrupa yakasında kalan Dolmabahçe Saat Kulesi ise mimari değeri yanında Yıldız Saat Kulesi ile birlikte II. Abdülhamid iktidarının önemli görsel sembollerindendi.

Galata Kulesi

Bizanslılarla çekişme halinde olan Cenevizliler tarafından 1438`de savunma amacıyla yapılmıştı. Şehrin üst kısmını çevreleyen ve küçük kulelerle donatılan surlarla beraber, kentin tepe noktasında yükselmekteydi. Galata Kulesi, tahminlere göre ilk olarak 507 yılında Romalılar tarafından yapılmışsa da bugünkü şeklini 1348 yılında Cenevizler vermiştir. Yüksekliği yaklaşık 70 metre, çapı ise aşağı yukarı 10 metredir. Ağırlığının ise 10 bin ton olduğu tahmin edilmektedir. 1.Anastasius tarafından yaptırıldığı tahmin edilen kuleye Cenevizler, büyükçe bir Katolik haçı yerleştirdiler. Osmanlılardan önce İsa Kulesi olarak anılan kulenin tepesindeki haç, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından indirtilmiştir. İstanbul`un fethinden sonra Galata Kulesi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde farklı amaçlarla kullanıldı. 1509 yılında meydana gelen İstanbulluların 'Küçük Kıyamet' olarak adlandırdıkları depremde ciddi zararlar gördü. O devrin önemli mimarlarından Hayrettin tarafından onarıldı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde hapishaneye çevrildi. Kasımpaşa tersanesinde çalışan mahkumlar burada tutuldular bir süre. 1500`lerin sonlarına doğru ise Takıyüddin Efendi tarafından buraya bir rasathane kuruldu. Fakat Sultan 3.Murat daha sonra, ahalinin 'meleklerin eteklerinin altına bakılıyor' serzenişi nedeniyle 'yıldızlarla uğraşmakta hayır yoktur' diyerek burayı kapattı.

Galata Kulesi, 17. yüzyılın ünlü bilgini Hezarfen Ahmet Çelebi`nin kendi imalatı kanatlarla buradan Ü sküdar`a doğru kanat açtığı yer olarak da bilinir. 18.yy`ın ilk çeyreğinde Galata Kulesi, bitmek tükenmek bilmeyen İstanbul yangınlarına karşı gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlandı. Kaderin bir cilvesi aynı yüzyılın sonlarında kulenin kendisi de yandı maalesef. Aradan yarım asır geçmeden tekrar yanan Galata Kulesi`ne 3.Selim ve 2.Mahmut dönemlerinde cumbalar eklendi. 1875 yılında İstanbul`da meydana gelen bir fırtınada çatısının uçtuğunu da biliyoruz. Cumhuriyet döneminde bir restorasyon daha geçiren Galata Kulesi, bugün restoran ve seyir terası olarak hizmet vermektedir. Galata Kulesi efsaneleri arasında yer alan belki de en ilginçefsane, en eski olanıdır. Bu efsaneye göre Romalılar şuna inanıyorlarmış: Eğer bir kadın ve erkek, Galata Kulesi`ne ilk kez birlikte çıkarlarsa, onlar mutlaka evlenirler; Ama çiftlerden biri daha önce kuleye çıktıysa (başkasıyla ya da tek başına fark etmez), bu tılsım bozulurmuş. Bu efsane ise daha masalımsı bir hikayedir. Buna göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşıktırlar. Ama aradaki amansız boğaz nedeniyle kavuşmaları da imkansızdır. Günden güne özlemleri daha artmaktadır. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi tırmanır kuleye, Avrupa`dan Anadolu yakasına uçmak üzere. Galata Kulesi`nin ısrarlarına dayanmayarak, kulenin yüzyıllardır biriktirdiği mektupları da yanına alarak kanatlanır ve onları Salacak sahiline yaklaşırken Kız Kulesi`ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar dalgaların da yardımıyla Kız Kulesi`ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını anlayan Kız Kulesi, mektuplardan sonra daha güzelleşir. Bu sayede Galata Kulesi de sevgisinin tek taraflı olmadığını anlar. İkilinin birbirlerine karşı hissettikleri bu duygular, onların karşılıklı olarak yüzyıllara meydan okumalarını sağlar;

Son olarak hakkında çok az bilgi bulunan ve artık yerinde olmayan Galata surlarından bahsetmek istiyorum. Kendi zamanında Hristos Surları olarak adlandırılan bu surların 3`ü kara tarafında 1`i de deniz tarafında. Mahalleye giriş ve çıkışlar 12 farklı kapıdan yapılıyordu. Bunların 9`unun deniz yönünde olması, Galata`nın tam bir liman kenti olduğunu destekler niteliktedir. Baştan sona 14 kilometre civarında olduğu düşünülen Galata surlarının, 10m &ndash 12m yüksekliğe sahip olduğu tahmin edilmektedir. Son kalıntısının 1864`te yıkıldığı biliniyor.

Kız Kulesi

İstanbul kuleleri arasında efsanelere en çok konu olan, bu kuledir. Bu özelliği yüzünden İstanbul`un en önemli simgelerinden biri haline gelmiştir. Kule, inşasından bu yana pek çok kez yeniden yapılmış ve şekil değiştirmiştir. Kaynaklar bu bölgedeki bir yapıdan ilk olarak M.Ö. 411`de söz etmekte, ancak kule çapında bir binadan bahsetmez. Kule, zaman zaman bazı devlet görevlilerinin cezalandırıldığı bir yer olarak da hizmet gördü. 1600`lü yıllarda G. J. Grelot`un yaptığı ve İstanbul üzerine en güvenilir resim sayılan gravür-panoramada Kız Kulesi, üstü mazgallı bir küçük kale görünümündedir. 1719`da yanıp harap olan kule, Sadrazam İbrahim Paşa tarafından, 1725-1726 yıllarında elden geçirildi, zeminin üstüne camlı bir köşk oturtuldu ve kubbesi kurşunla örtüldü. Bugünkü görünümünü de büyük oranda bu onarımda aldı. 1830`larda kolera salgınına karşı karantina hastanesi olarak kullanılan kule, II. Mahmud döneminde tekrar onarıldı. Cumhuriyet döneminde işlevini yitirdi ve bir deniz feneri olarak kullanıldı. 1992`den sonra boş kalan bina yakın bir tarihte restore edilerek yeniden hizmete açıldı.

Beyazıt Yangın Kulesi

İstanbul`un en yüksek yerlerinden birinde bulunan kule panoramik İstanbul fotoğrafları çekmek için eşi bulunmaz bir konumdadır. Tarihi içinde en fazla yangın geçiren şehirlerden biri olan İstanbul`da şehri yangınlara karşı korumak üzere ilk defa Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında Tulumbacı Ocağı kurulmuş. 1749`da çıkan Küçükpazar yangını esen rüzgârla hızlanarak Ağakapısı Sarayı`nı da yakmış. Bu sebeple Ağakapısı yeniden yapılırken çıkan yangınları gözetleyerek tedbir almak ve aynı zamanda ertesi gün havanın nasıl olacağını halka bildirmek için Beyazıt Kulesi 1749 yılında inşa edilmiş. Gözetleme yerine kadar çıkan merdivenler 180 basamaktan oluşur ve 85 metre yüksekliğindedir bu kule...Başlangıçta ahşap olarak inşa edilmiş ancak 1756 yılındaki Cibali yangınında yanmış. 1826 ya yeniden yapılan kulenin bahtı o kadar karaymış ki bir yeniçeri isyanında tekrar yanmış. Bunun ardından bu kez II. Mahmut Han zamanında onların yerine 1828`de, büyük ihtimal ile Senerkim Balyan tarafından bu kule yapıldı ama 1894 yangınında kısmen zarar gördü, onarıldı. Yangınları önlemek için yapılan bu kulenin yangında tahrip olması, tarihin garip bir cilvesi olsa gerek. Yakın bir tarihe kadar itfaiyecilerin bulunduğu kule bugün hâlâ hizmet görmekte ama meteorolojik gözlemler için kullanılmaktadır. Beyazıt Yangın Kulesi, nöbet katı, işaret katı ve sancak katı olmak üzere 3 bölümden meydana gelir. Yangın, Beyazıt Kulesinden gündüz sarkıtılan sepetlerle, gece ise fener yakılarak haber verilirdi.

Uzun süre geceleri farklı renklerde aydınlatılarak İstanbullulara ertesi günün hava tahminin duyurulması için kullanıldı. Kulenin mavi renkte aydınlatılması ertesi gün havanın açık olacağını, yeşil yağmuru, sarı sisi ve kırmızı karı haber verirdi. Ancak bu uygulamaya 1995 yılında son verilmişti. 2010 yılında ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi nin girişimiyle bu uygulama tekrar başlatıldı. Kâgir olan bugünkü kule yapılmadan önce, aynı bölgede ahşaptan başka yangın kuleleri yükselmekteydi ama çeşitli yangınlar yüzünden yıkıldılar.

Yıldız ve Dolmabahçe Saat Kuleleri

Halk arasına sadece Cuma namazı münasebetiyle çıkan Sultan II. Abdülhamid, bu görünmezliğini kamusal yapıtlar aracılığıyla aşmak istemiş, bu nedenle imparatorluğun İstanbul, Şam ve İzmir gibi önemli merkezlerinde saat kuleleri inşa ettirmişti. Boğaz kıyısında Kız Kulesi`yle birlikte eşsiz bir görüntü oluşturan Dolmabahçe Saat Kulesi, 1890-1894 yılları arasında Balyan ailesi tarafından yapıldı. 27 metre yüksekliğinde ve mermer bir platforma oturan kule Barok, neoklasik ve ampir üslup öğelerinin seçmeci bir tarzda kullanılmasıyla ortaya çıktı. 1890`da inşa edilen Yıldız Saat Kulesi de Dolmabahçe gibi eklektik bir tarzda inşa edilmişti. Ancak, payitahtın yeni merkezi olan Yıldız Sarayı`nın yakınında olması sebebiyle devlet katındaki itibarı daha yüksekti.