Türk atçılığının yüzakı şahsiyeti Vâlâ Sidar`a rahmeti vesile kılarak hazırladığımız yazı dizimizin dördüncü bölümünde merhum Sidar`ın atlarla ünsiyetine değiniyoruz.

İbrahim Ethem Gören: Vâlâ Bey`in sevgisini de konuşalım. Atları nasıl severdi? Babanızın gözdeleri hangi atlardı?

`height=

Kaan Sidar: Öncelikle ailemizdeki atçılık babamın doğumundan çok öncelerine dayanıyor. Babaannemin anne tarafından dedelerinin soyu Kırım Giray hanedanına dayanır. Kırım hanlığı çöküp, Rusların eline geçtikten sonra Kırım hanı 2. Mengli Giray` n soyundan gelen atalarımıza padişah 1. Abdülhamid ve ardından tahta çıkan 3. Selim tarafından Bulgaristan`da Yanbolu ve Tırnova`da çok geniş araziler tahsis edilmiş. Hatta dedelerimizden biri de henüz çocukken padişah 1. Abdülhamid` in Bulgaristan`ı ziyareti sırasında 'şehzadelerimin içinde bir de beyzade olsun' denilerek Saraya alınmış ve sonradan padişah olacak olan 2. Mahmud ile birlikte büyümüşler. Bu arazilerde Osmanlı süvari birliklerinin ihtiyacı için büyük at sürüleri beslenirmiş.  Bu araziler daha sonra Bulgaristan`ın bağımsızlığı ile birlikte elimizden çıkmış. Ancak tapu kayıtları elimizde mevcuttur.  Daha önce anlatmış olduğum ve babamın 'o atlardan birini neden bana saklamadınız?' diye arkasından ağladığı atlar işte o atlardır.  

`height=

Babaannemin büyükdedesi Hafız Ahmet Bey`in kardeşi Tuna Ordusu Kumandanı Süvari Feriği İsmail Hakkı Paşa`dır. İsmail Hakkı Paşa son Osmanlı Sadrazamı Ahmet Tevfik Paşa`nın da babasıdır. Ahmet Tevfik Paşa`nın oğlu ve dedesiyle aynı adı taşıyan İsmail Hakkı Okday ise yine bir süvari subayı olup Alman İmparatorluk Harp Akademisi mezunudur ve 1. Dünya savaşında Kayzer Wilhelm`in Hassa Süvari Alayında görev yapmıştır. Sultan Vahidettin`in kızı Fatma Ulviye Sultan ile evli olan İsmail Hakkı Bey, gizlice Anadolu`ya geçerek Milli Mücadeleye katıldığı için Vahidettin tarafından kızından cebren boşattırılmıştır. İsmail Hakkı Bey 2. evliliğini de Bülent Ecevit`in teyzesi Ferhunde Hanım ile yapmıştır. Dolayısıyla ailemizin atçılık ile ilgisi aslında babamdan çok öncelere dayanıyor. Yine büyükdedem Miralay İsmail Zühdü Bey`in de Enver Paşa tarafından hediye edilen demiri kır donda ve Ceylan adında çok güzel bir Arap atı varmış. 

Fotoğrafı var mı?

Ceylan`ın fotoğrafı mevcuttu ama kayıp maalesef. 

Babanızın at sevgini konuşuyorduk;

Babam soyaçekimden ötürü olsa gerek çok küçüklüğünden beri atlara karşı büyük sevgi besliyormuş. Biraz büyüdüğünde eve gelen sütçünün atını kaçırıp binmeye başlayınca dedem babama bir at almak zorunda kalmış. 

 

Babanızın önce aktör sonra yarışsever olarak başladığı hipodrom macerası  için büyükçe bir paragraf açalım; Babanızın at merakı nasıl başlamış? Bir sohbetimizde Vâlâ beyin ata binmeye topçu katanalarıyla başladığını, biraz büyüdüğünde ise eve gelen sütçünün atına binip kaçırınca büyükbabanızın babanıza bir at almak zorunda kaldığını söyledikten sonra o dönemde ailenizin sahip olduğu atların isimlerini yanlış hatırlamıyorsam Derviş, Makara, Alceylan ve tayı Bambi, Kartopu ve Kıvırcık olarak saymıştınız. İsmini anmayı unuttuklarım var mı bu atlardan? Hangileri koşum, hangileri de binek atlarıydı? İlk atının adını nedir?

Sanıyorum ilk alınan at Alceylan. Alceylan ve sonra Makara hem binek hem de koşum atı olarak kullanılmışlar, Derviş, Kartopu ve Kıvırcık ise binek atları. Arada başka atlar da olmuş ama benim adları aklımda kalan bunlar.  Babamın Kalamışlı Sinyor Pari tarafından hediye edilen bir de eşeği ve eşek arabası var.  Bu eşek arabası bir 29 Ekim töreninde süslenip püslenip geçit törenine katılmış ve gazetelerde haber olmuş. Babam okuldan kaçıp sık sık at eyerleyip koşturduğu için çareyi tavlanın kapısına kol demiri yaptırıp kilit asmakta bulmuşlar ancak babam ata havuç, kuru üzüm yedirerek demirin altından geçmeyi öğretip gezintilerine devam ediyormuş. Ömerli`de mahalli yarışların yapılacağını haber alan babam Safkan İngiliz olan Kartopu`yu kaçırıp yarışa katılmış ve birinci olmuş. 

`height=

Nasıl bir ödül almış?

Ödül besili bir koçmuş. Koç`un ayaklarını bağlayıp eyerin ön hanesine yerleştiren babam eve hava kararırken dönebilmiş. 

Dedeniz bu hadiseyi nasıl karşılamış!

Dedem işten geldiğinde kol demiri ve kilidin yerinde olup atın ahırda olmadığını görünce hiddetlenmiş tabii ama babam koçla birlikte çıkagelince cezadan kurtulmuş.

Yeni gelmişken, fî tarihinde Bağdat Caddesi`ndeki yapılan ve her seferinde Vâlâ beyin birinci olduğu amatör yarışları konuşalım;

Babam ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa soyundan gelen Abbas Celaloğlu brik denilen iki tekerlekli at arabaları ve bunlara koşulan tırısçı atlarla 1940`ların sonlarında o zamanlar stabilize bir yol olan Bağdat caddesinde tırıs yarışı yaparlar ve babam Rus Orlof cinsi, çok süratli bir tırısçı olan atımız Makara sayesinde Abbas Bey`i her defasında geçmeyi başarırmış.

`height=

Celaloğlu ailesine de değinelim;

Celaloğlu ailesi Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa`nın yeğenleridir ve bu aileden Prens Halim Sait Türkhan,  Ali Haydar Barşal ve Halim Celaloğlu gibi Türk atçılığına ve yetiştiriciliğine damgalarını vurmuş büyük atçılar çıkmıştır.  Prens Halim Sait`in Romance adlı kısrağı gelmiş geçmiş en büyük atlarımızdan biridir. Halim Sait`in meşhur Baltacı Çiftliği uzun yıllar boyunca ülkemizin en önemli özel haralarından biri olmuştur.

Halim Beylere yetişebildiniz mi?

Ben Halim Bey ve kardeşleri Abbas ve Sencer beyleri yakından tanıdım. Bir de Kerrâr Bey vardı ama tanışmış değilim. Günümüzde Halim Bey`in oğullarından Ahmet Celaloğlu Riva`da bulunan haralarında yetiştiriciliğe devam ediyor ve atları hipodromlarımızda yarışlara katılıyor.

Kalamış`ta atlarıyla birlikte denize girmesiyle ilgili bir rivayet var. Siz denk geldiniz mi?

Atlar doğal yüzücüdürler ve sudan korkmazlar. Babamın bir özelliği de çıplak, yani eyersiz ata binmesiymiş ki bu pek zor bir iştir. Kartopu`yla birlikte sıcak yaz günlerinde Kalamış koyunda denize girip serinlerlermiş. Eski Kızıltopraklılardan babamın atla birlikte denize girdiğine şahit olanlar vardı. Hatta bunu bir Facebook grubunda yazanlar da oldu.

Babanızın hiçattan düşmediği rivayetini de konuşalım;

Bir binici için attan düşmek vakayı adiyedendir ancak babam hayatında attan hiçdüşmemiş. Yalnız bir keresinde çayırda otlayan ve yanında tayı olan bir kısrağa sokulmak gibi bir hata yapmış. Tayını kıskanan kısrak babamı kolundan fena halde ısırmış. Tek vukuatı budur. 

Vâlâ beyin yaşlılığında atlarla teşrik-i mesaisi nasıldı?

İleri yaşlardayken bile zaman zaman ata binerdi ve en huysuz atları bile yola getirirdi.  Babamın binicilik yeteneği fıtrî , yani doğuştan geliyordu. Bir ustası veya hocası yoktu. Kendi kendini geliştirmişti. Yıllar sonra Sipahiocağı`nda benim ata bindiğim 1990`larda kulübün huysuz atı Cemo`ya -ki bu at Vehbi Koç`un atıymış sonradan kulübe hediye edilmiş- binip araziye çıkması var ki herkesin ağzı açık kalmış,  ben de babamla iftihar etmiştim.

`height=

Merdivenköy`deki haranızı ve mütevazı padoku da unutmayalım. Kaçyıl burada at yetiştirdi Vâlâ Bey?

Merdivenköy`e hara diyemeyiz. Fiziki imkânları da yok gibi bir şeydi. Babam burada bulunan Bektaşi tekkesi Şahkulu Sultan Dergâhı`nın hemen yanında bulunan bir araziyi ve metruk bir binayı vakıflar idaresinden kiralamıştı. Burada tadilat yapılarak akü imalatı için ufak bir tesis kurulmuştu. Ayrıca depolama amaçlı kullanılıyordu. Arazinin bir kısmı padok yapmaya müsait olduğundan dergâha ait eski bir tavlayı yenileyerek Karacabey harasından satın aldığımız Kıymetli adını koyduğumuz bir yaşındaki Arap tayını buraya koyduk. 15 civarında kişinin çalıştığı tesiste Kıymetli işçilerin maskotuydu. Arazide kendi başına dolaşır, çayırda yayılırdı. Babam hiçyüksünmez bazan Kıymetli`yi bizzat tımar eder, ahırını temizler, yemini, suyunu verirdi.  Kıymetli 3 yaşına geldiğinde idman edilmek üzere Veliefendi`nin yolunu tuttu. Çok başarılı bir at değildi ama birkaçyarış kazandı ve dereceye de girdi.  Kıymetli sahaya gidince yerine Yalel geldi. O da elimizde büyüdü.  

`height=

Yalel ile epeyce gün geçirdiniz sanırım;

Evet, bir hayli; Ben yularına ip bağlar Yalel`i köpek gibi gezdirirdim. Çok iyi huylu, fakat gayet kanlı, enerjik bir taydı. Bir gün hızını alamamış tahminen 1.5 m. yüksekliğindeki duvardan atlarken ayağını yaralamış. Rahmetli Veteriner Ali Akşit tedavi edip iyileştirmişti. Yalel de vakti geldiğinde sahaya gitti ve büyük bir şampiyon oldu. 

Sonra;

Yalel`den ayrıca bahsedeceğim.  Merdivenköy`de büyüttüğümüz üçüncü at Bulgurlu (Çamlıca Bulgurlu doğumluydu) adında bir İngiliz tayıydı ancak çok huysuz bir attı,  koşmak nasip olmadı, babam at meraklısı bir dostuna hediye etti. 

Bulgurlu`nun akıbeti ne oldu?

Akıbeti ne oldu bilmiyorum. 

Sonra;

Babam Merdivenköy`ü sonradan devretti, dolayısıyla bizim buradaki atçılık faaliyetimiz de bitmiş oldu. Şimdi zaman zaman oradan geçiyorum. Dikilen devasa beton yığınlarını gördüğümde eski günler aklıma geliyor, hüzünleniyorum. Keşke filmi geri sarmak mümkün olsa;

Keşke; Çalışanlarıyla diyaloğu nasıldı Vâlâ Bey`in?

Babamın çalışanlarıyla ilişkisi bir işveren, patron gibi değil ağabey-kardeş ilişkisi şeklindeydi.  Çalışanları babamı hem sayar hem de severlerdi. Bugün bile zaman zaman eskiden babamın yanında çalışmış ve artık kendi işinin sahibi olmuş kişilerle karşılaşıyorum. İçlerinde o günleri anarken duygulanıp ağlayanlar, boynuma sarılanlar oluyor. 

Kaan Sidar: Babamın seveni çoktu.

Babamın seveni çoktu. Kompleksi olmayan, mütevazı, eli açık,  haksızlığa, zorbalığa boyun eğmeyen,  kibar ve nazik olduğu kadar gerektiğinde gözünü kırpmadan güçkullanmaktan kaçınmayan, art niyetli kişilerin çekindiği, caydırıcı bir kişiliği vardı. 1980 öncesi yazıhaneye haraçistemeye gelen militanlara güzel bir meydan dayağı atarak esnafa rahat bir nefes aldırmıştı. Yine Merdivenköy`de gece bekçiliği yapan bir üniversite öğrencisinin örgüt mensubu olduğunu öğrenince sakladığı silahı bulup kuyuya atmış, çocuğa da nasihat etmişti. Çocuk bu olay üzerine ağlayarak babamın ellerine sarılmış af dilemişti. Yine mahalleye dadanan bir soyguncuyu kıskıvrak yakalayıp tabancasını elinden aldığı da efsane gibi anlatılırdı.

YARIN: Kaan Sidar: Yalel çok mû nis bir attı.