Kaan Sidar ile öznesinde at ve at sevdası olan bir sohbet…

Abone Ol

Hemen herkesin içinden at ve atlılar geçer ve dahi at sevgisi; Atı sevmeyen, binmeyen, yelelerini okşamayan yiğit var mıdır!

At, Türk kültür ve medeniyetinin asl&icirc bir unsurudur. Orta Asya`dan Anadolu`ya, oradan Balkanlara ve Avrupa içlerine kadar uzanan Türklerin hakikat yolculuğu atların yoldaşlığında sürüp gitmiştir asırlar boyunca. Ve yine asırlar boyunca at, Türk kültür, medeniyet ve irfanının önemli sembollerinden biri olarak asliyet ve terkip şuuruna dönüşmüştür. Mezk&ucirc r terkip, at, avrat silah üçlemesiyle hafızalara kazınarak, 'at, avrat ve silah emanet verilmez' düsturuna dönüşmüş, atın bizatihi kendisi namus ve özgürlükle birlikte anılır olmuştur.

Atları ilk defa Orta Asya steplerinde ecdadımız ehlileştirerek yoldaş ve sırdaş haline getirmiştir. Eskimez medeniyetimizde her daim hayatın içinde olan atlar, sahici ve içten bir eda ile yolda, izde, belde, savaşta hâsılı iyi ve kötü günde sahibinin can dostu hüviyetine bürünmüştür.

At sırtında ilây-ı kelimetullah uğruna cihattan cihada, serhattan serhada koşturarak, er meydanında şehit yahut gazi olan atalarımızın insan&icirc , imân&icirc ve vicdân&icirc vasıfları, binitleri olan yağız atlar gibi her daim tevhid şuuruyla şahlanmıştır.

Hayatın tam orta yerinde kişneyen atlar ve dahi at sevgisi edebiyatımızın hemen her türünde kendine yer bularak, destanlara, öykülere, şiirlere ve dahi ağıtlara özne olmuştur.

Hayatın tam orta yerinde kişneyen atlar ve dahi at sevgisi edebiyatımızın hemen her türünde kendine yer bularak, destanlara, öykülere, şiirlere ve dahi ağıtlara özne olmuştur.

Divan-ı Lügati`t-Türk`ün müellifi Kaşgarlı Mahmut at bahsinde 'At Türk`ün kanadıdır' derken yerden göğe kadar haklıdır. Biz dahi üstada öykünerek at Türk`ün kardeşidir diyelim!

Türkler, hâlâ Anadolu`dan Orta Asya`ya ve oradan Doğu Türkistan`a kadar uzanan geniş gönül coğrafyasında kanatlarına/kardeşlerine sahip çıkmakta, atlarını kâh Kızılırmak`ta kâh Tula ırmağında suya kandırarak atları için bayramlar tesis etmektedir.

Böylesi mülahazalarla Türkmenistan`da her yıl Ahalteke atları adına At Bayramı düzenlenmektedir. Hâsılı atlar yarıştırılmayı değil, binilmeyi ve sevilmeyi beklemektedir.

İttifak gazetemiz portalında 13 Mart 2019 tarihinde yayınladığımız 'At, Türk`ün kanadıdır' serlevhalı yazımızdan yukarıdaki cümleleri emaneten almamızın sebebi sözü, İstanbul ve at sevdalısı Kaan Sidar üstada getirmek içindi; Kaan Sidar`ın at sevdası ailesinden, babası merhum Vâlâ Sidar`dan tevarüs etmiş.

Kaan Sidar ile at, atçılık ve at sevdası üzerine hasbihal ettik.

Kaan Bey 'Altının değerini sarraf, atın değerini Türk bilir' demiş ecdadımız. Türklerin atla münasebetine ve taaşşukuna dair neler söylemek istersiniz?

Türk ve at birbirlerinin mütemmim cüzleridir. Atalarımızın Orta Asya steplerinden Tuna boylarına, Viyana kapılarına kadar uzanan yolculuğunda en sadık yoldaşları atlar olmuştur. Eski Türk kavimlerinde hükümdar ve savaşçıların ebedi istirahatgâhlarına atlarıyla birlikte defnedilme geleneği atların Türk milleti için ne kadar önemli olduğunun en önemli delilidir. Efsane olsa bile Köroğlu Destanı`nın en önemli figürlerinden biri ünlü Kır-at`tır. Osmanlı döneminde Sultan 2. Osman`ın sevgili atı Sislikır ya da Süslükır için Ü sküdar Kavak (Şerefabad) Sarayı bahçesinde yaptırdığı mezarın kitabesindeki 'Hakk` ın gölgesi Hazret-i Osman Han`ın/Sislikır adlı atı anılmıştır/Allah`ın emriyle ölüm gelince/O bu makam içine gömülmüştür' dörtlüğü Türklerin atlarla olan ilişkisini anlatan en güzel örneklerinden biridir. Yine Sultan II. Abdülhamid`in Ferhan adlı ünlü Arap atının adını taşıyan ve Yıldız sarayında bulunan Ferhan Tavlası adlı binicilik tesisi kültürümüzde geçmişte atlara verilen önemi gösteren somut örneklerdir.

Sanayi devrimiyle birlikte Demiryolları, otomobil ve diğer motorlu araçların gelişimi o zamana kadar en önemli ulaşım ve nakliye vasıtası olan atların önemini kaçınılmaz olarak azalttı. Dünya ordularında vurucu gücü oluşturan muharip süvari sınıfı teknolojik gelişmelere paralel olarak yerini zırhlı birliklere bıraktı. Dünya harp tarihi kayıtlarına göre tarihteki son süvari hücumu 1939 yılında Polonya ordusuna mensup süvariler tarafından işgalci Nazi panzerlerine karşı yapıldı ve doğal olarak Nazilerin ezici üstünlüğüyle sonuçlandı. Bu bir dönüm noktasıydı ve binlerce yıldır savaşan orduların vurucu gücü olan süvari birliklerinin sahneden çekilme zamanı gelmişti. İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra tarımda mekanizasyonun giderek yaygınlaşmasıyla birlikte atların koşum ve çift sürme amaçlı olarak kullanımı giderek azalırken atların sportif amaçlı kullanımı ön plana çıkmaya başladı. Bu gelişmeler ülkemizde ve dünyada at nüfusunun giderek azalmasına ve bazı at ırklarının da neslinin tükenmesi tehlikesini de beraberinde getirdi.

1971 padok hatırası.&nbsp

Ü lkemizde durum nasıl?

Pek içaçıcı olduğu söylenemez. !970`lerin başında 1.200.000 civarında olan at sayısı günümüzde 200.000`e kadar gerilemiştir. Buna paralel olarak Uzunyayla, Canik atları ve Ayvacık midillisi gibi yerel at ırkları neredeyse yok olma aşamasına gelmiş, Cumhuriyetin ilk yıllarında Karacabey harasında büyük gayretlerle Macar Nonius aygırları ve Arap kısrakları kullanılarak süvari birliklerinin ihtiyacı için geliştirilen ve aynı zamanda çok yetenekli ve güçlü spor ve binek atı özelliklerine sahip olan Karacabey atı ise tamamen yok olmuştur.

Bugün ülkemizde Osmanlı imparatorluğundan intikal eden 3 büyük devlet harası mevcuttur. Bursa Karacabey, Eskişehir Anadolu Tarım İşletmesi (Çifteler) ve Malatya Sultansuyu haralarında Tarım ve Orman Bakanlığımız tarafından yarışçılık faaliyetine yönelik olarak safkan Arap atları yetiştirilmektedir. Ayrıca Türkiye Jokey Kulübü bünyesinde mevcut olan hara ve aşım istasyonlarında hem Arap ve hem de İngiliz damızlık safkanlarına sahip olan yetiştiricilerimize pansiyoner bakım ve aşım hizmeti verilmektedir. Ayrıca yine birçok özel harada yarış amaçlı olarak yetiştirme faaliyeti gerçekleşmektedir.

Sportif amaçlı kullanıma yönelik ülkemizde neler yapılıyor?

Atların sportif amaçlı kullanımı denildiğinde bu faaliyeti iki ana başlık altında incelemek gerekir.

Bunlardan birincisi binicilik sporudur. Binicilik engel atlama ve dresaj adı verilen at terbiyesini kapsar. Bunun dışında konkur komple ve mukavemet dediğimiz ve ülkemizde yaygın olmayan dalları da vardır. Ü lkemizde binicilik faaliyeti Binicilik Federasyonu denetim ve gözetiminde çeşitli atlıspor kulüpleri vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir.

Kulüplere değinir misiniz?

Tabii ki. Bunların başlıcaları Sipahiocağı, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa Atlıspor kulüpleri ve Kemer Binicilik kulübüdür. Bu kulüplerimizde değerli antrenörlerin gözetiminde yeni biniciler yetişmektedir.

Binicilik bir hayli masraflı bir uğraş olsa gerektir?

Evet İbrahim Ethem Bey, biniciliğin ancak belli imkânlara sahip kişilerin yapabileceği çok pahalı ve ciddi zaman gerektiren bir spor olduğunu özellikle vurgulamak isterim. Bu gerçek maalesef binicilik sporunun yaygınlaşması ve gelişmesi konusunda büyük bir engel oluşturmaktadır.

Binicilik amaçlı kullanılan atlar konusunda maalesef dışa bağımlıyız. Zira ülkemizde yetişen Arap atlarının engel atlama yeteneği çok sınırlıdır.

İngiliz atlarında durum nasıl?

İngiliz atları asabi mizaçlı olmaları nedeniyle bu ırkın eğitim süreçleri zor ve zahmetli olmaktadır. Ancak ülkemizde yetişen İngiliz safkanlar arasında çok başarılı konkur atlarının bulunduğunu da söylemeden geçemeyiz. Binicilikte ağırlıklı olarak Alman Hanoverian ve Holstein, Fransız Anglo Norman ve Anglo Arab, İrlanda, Hollanda kökenli, soylarında İngiliz ve Arap kanları bulunmakla birlikte melezlenerek elde edilen engel atlamaya uygun fiziksel yapıya sahip binek atları kullanılmaktadır. Bu nedenle at ihtiyacı büyük ölçüde ithalat yoluyla karşılanmakta, küçük boyutta olmakla birlikte ülkemizde yetişen binek ve konkur atlarımız da bulunmaktadır.

Dört kuşak binici Sidar Ailesi.

Eğitimler için de bir paragraf açalım;

Tabii ki, vakıa mutabık olur. Konkur ve engel atlama atının eğitimi zor ve zahmetlidir. Arap atları 3, İngiliz atları ise 2 yaşından itibaren yarışmaya başlarken konkur atlarının eğitimi bir atın fiziksel gelişimini tamamladığı 6 yaşından sonra başlayabilmektedir. Bunun dışında geleneksel ata sporu olan cirit oyunları ve Rahvan yarışları da özellikle Erzurum, Samsun, Uşak, Malatya, Mardin illerimizde rağbet görmektedir. Bu spor dallarında umumiyetle yarış hayatı bitmiş olan Arap atları ve yerli melezler tercih edilmektedir.

At yarışları atçılığın ana hedefi olsa gerek!

Aynen öyledir. At yarışları atçılığın en büyük ve önemli dalını oluşturmaktadır. Yarışçılıkta Safkan İngiliz ve Arap atları kullanılmaktadır ve bunların yarışları birbirinden ayrıdır. Aslında dünyada gücü ve üstün süratiyle yarış atı özelliklerine sahip tek at ırkı bizim İngiliz atı dediğimiz aslında gerçek adı Thoroughbred yani Türkçesi Safkan olan at ırkıdır.

Bildiğim kadarıyla Thoroughbred ırkının ataları Arap atlarıdır.

Doğrudur. Bu atların kökeni Arap atından gelir ancak İngiltere`de 18. yüzyıldan itibaren çok ciddi çalışmalarla yerli ırklarla melezleme sonucu ortaya çıkan ve gelişim sürecinde ayrı bir ırk olarak temarüz eden bu atın sürat ve güçbakımından çok üstün özelliklere sahip olması bu ırkı diğer at ırklarından ayırmıştır.

İngiliz atının temeli Osmanlı topraklarından İngiltere`ye götürülen Safkan Arap ve Doğu atlarına dayanır. Burada 3 aygır önemli rol oynamıştır. Bunlar Darley Arabian, Godolphin Arabian ve Byerley Turk adlı aygırlardır. Byerley Turk adlı aygırın 2. Viyana Kuşatması`nda esir düşen bir Osmanlı sipahisinin atı olduğu, uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra İngiltere`ye ulaştığı ve İngiliz atının gelişiminde çok büyük rol oynadığı tüm otoriteler tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Türkiye`de at yarışları hangi zaman dilimine tarihlenir?

Ü lkemizde at yarışları 20. Yüzyıl başında İzmir`de başlamıştır. Daha sonra Enver Paşa`nın girişimiyle Veliefendi Çayırı`nda düzenlenmeye başlayan at yarışları 1. Dünya Savaşı`yla kesintiye uğramış Cumhuriyet`ten sonra Ankara Hipodromu`nun inşasıyla modern bir hüviyet kazanmıştır. Bu dönemde bizzat Atatürk`ün girişimiyle Irak ve Suriye`den safkan damızlık aygır ve kısrakları getirilerek elde bulunan damızlık stoğu güçlendirilmiş, ayrıca Fransa ve İngiltere`den de safkan İngiliz damızlıkları ile koşar durumda yarış atları getirilerek Türk at yarışçılığının temelleri atılmıştır.

Bugün ülkemizde at yarışları İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Kocaeli, Urfa, Diyarbakır ve Elazığ illerimizde Tarım ve Orman Bakanlığı gözetiminde Türkiye Jokey Kulübü Derneği İktisadi İşletmesi tarafından organize edilmektedir.

At yarışları da futbol gibi bir spor dalıdır.

Dünyada Kralların Sporu, Sporların Kralı olarak adlandırılan at yarışlarının bir kesim tarafından kumar olarak tanımlanmasının büyük bir haksızlık olduğunu da özellikle vurgulamak isterim. At yarışları da futbol gibi bir spor dalıdır. Bence tüm spor dalları içinde seyir zevki ve heyecanı en yüksek düzeyde olanıdır. Nasıl futbola gönül verenlerin iyi birer futbolcu olmaları gerekmiyorsa at yarışlarında da durum böyledir. At yarışlarında müşterek bahis oynanıyor olması bu faaliyetin bir spor dalı olduğu gerçeğini gölgeleyemez zira aynı durum futbol için de geçerlidir. Ü stelik bu bahisler devlet gözetiminde kanuni bir şekilde organize edilmektedir. Bu konu aslında beni ilgilendirmiyor, ben sportif tarafıyla ilgileniyorum. Ancak bu konuda bazı yanlış önyargılar olduğu için kısaca değinmek istedim.

Atlara kara sevdalı` bir aileye mensupsunuz. Sidar Ailesi`nin at ve atçılık serencamına değinir misiniz?

Ailemizin atçılık macerası çok eski bir hikâye. Aslen Türk ve kökenleri özbeöz Oğuz Türkü olan Selçuklulara kadar dayanan atalarımın arasında Osmanlı devletinin kuruluş yıllarından itibaren Rumeli`nde fetihlere katılmış ve bu yörelere yerleşerek geniş topraklara sahip olmuş kişilerin bulunuyor olması atlarla ilgimizin temelini oluşturmaktadır. Yine ailemizin bir kolunun Kırım kökenli olması ve Kırım Hanı 2. Mengli Giray` n soyundan gelmesi de bu bağı güçlendirmektedir. Ailemizde çok sayıda asker bulunması da bu konuda önemli rol oynamıştır. Babaannemin babası Erkan-ı Harp Miralayı İsmail Zühdü Bey`e Enver Paşa tarafından hediye edilen Ceylan adındaki safkan Arap atının atçılık hikayemizde özel bir yeri vardır. Babamın dayısı Reşad Bey bu atla Beyazıt Meydanı`nda Harbiye Nezareti`nin önünde dolaşırken atı çok beğenen bir subay binmek istemiş. Fakat binmesiyle düşmesi bir olmuş.

Hayrolsun inşallah!

Ceylan, subayı üstünden atıp doğru Sultanahmet`teki eve gitmiş.

Ceylan`ın serencamına da değinelim;

Ceylan maalesef işgal döneminde satılmış. Bana da at sevgisini aşılayan merhum babam Ahmet Vala Sidar atlar konusunda Allah vergisi fıtri bir ilgi ve yeteneğe sahipti. Babam henüz çocukken babaannem dedelerinin atlarından bahsederken kendini yerden yere atar, o atlardan neden birini bana saklamadınız diye ağlarmış.

Merhum babanız Ahmet Vala Sidar`a rahmet olsun; Dedelerinizde durum nasıl?

Askerliğini topçu yedeksubayı olarak yapan ve 6 yıl süren uzun bir askerlik hizmetinden kıdemli üsteğmen rütbesiyle terhis olan büyükbabam da babamla kıyaslanması mümkün olmasa da atlara düşkün bir kişiymiş.

Babanızın atlarla tanışmasının nasıl bir hikâyesi var?

Ata binmeye topçu katanalarıyla başlayan babam biraz büyüyünce eve gelen sütçünün atına binip kaçırınca büyükbabam babama bir at almak zorunda kalmış. Derviş, Makara, Alceylan ve tayı Bambi, Kartopu ve Kıvırcık o dönemde sahip oldukları binek atlarından bazıları. Bunlardan Derviş Rus Orlov tırısçısı, Makara ve Alceylan Arap, Kartopu İngiliz, Kıvırcık ise Anglo Arap ırkıymış. Bu atlar binek ve koşum amaçlı olarak kullanılır ve Kızıltoprak`taki köşkün bahçesindeki ahırlarda barındırılırmış.

Babam bu atlarla kâh Kalamış`ta denize girip birlikte yüzer kâh o zamanlar toprak bir yol olan Bağdat Caddesi`nde diğer meraklılarla birlikte amatörce yarışır, her seferinde de birinci gelirmiş.

Babanızın biniciliğine dair neler söylemek istersiniz?

Babam müthiş bir biniciydi. Bir binici için yılda 3-4 kez attan düşmek çok normaldir, ancak babam bayağı ileri yaşına kadar ata bindiği halde attan hiçdüşmemişti. Ata kene gibi yapışır ve atla bütünleşirdi.

Sipahi Ocağı`nda ata yeni binmeye başladığım dönemlerde bir Pazar günü babam beni seyretmeye gelmişti. Ata bineceğim diye tutturdu. Kulübe ait olan ve huysuzluğu nedeniyle kimsenin binmek istemediği Cemo adında bir at vardı. Bir zamanlar Vehbi Koç`a ait olduğu, huysuzluğu nedeniyle kulübe hediye ettiği söylenirdi. Cemo`yu eğerleyip getirdiler. Ben atın huysuzluğunu bildiğim için engel olmak istedim ama babam dinlemedi ve binip araziye çıktı. Yaklaşıp 1 saat sonra indiğinde o huysuz Cemo gitmiş yerine pamuk gibi uysal bir at gelmişti. Herkesin ağzı açık kalmıştı. Bu hatırayı da anlatmadan geçemedim. Babamın at yarışlarıyla ilgisi aslında bir filmde başrol oynamasıyla başlamış. İsmet Hayal`in sahibi olduğu Hayal Film yapımı, yönetmenliğini İsmet Alkaya`nın yaptığı filmde babamla birlikte Muzaffer Nebioğlu, Sibel Göksel, Turan Seyfioğlu, Ali Tevfik Aktan, Mümtaz Erer gibi devrin ünlü aktör ve aktrisleriyle Ölüm Yarışı adlı bir filmde oynayan babam bu filmde Mafya`nın şike yapması için zorladığı ancak başa çıkamadığı bir jokeyi canlandırmış. Bu film Türk Sinema tarihinde At Yarışı konulu ilk film olarak yerini almıştır ve ana kopyası bir yangın sonucu yok olduğu için maalesef tek bir kopyası bile yoktur.

Ölüm Yarışı beyaz perdede rağbet görmüş mü?

Zannederim 1954`te vizyona girmiş ve pek rağbet görmemiş bir filmdir. Ama babamın atçılık kariyerine başlamasına vesile olduğu için önemli tabii. O filmle babamın artistlik kariyeri bitip atçılık kariyeri başlamış aslında. Babam askerliğini o zamanki adıyla riyaset-i cumhur muhafız alayında reisicumhur Celal Bayar`ın özel koruması olarak yapmış. Bu dönemde Celal Bayar`ın Tufan adlı ünlü atıyla ilgilenmiş ve muhafız alayında askerlik yapan ve Tufan`a da binen Ekrem Kurt ile yakın arkadaş olmuş.

Babamın önce aktör sonra yarışsever olarak başladığı hipodrom macerası ünlü atçılardan Kenan Atan ile 1968 yılında ortak satın aldıkları Heidi ile yeni bir boyut kazandı. Heidi çok iyi orijinli fakat çok huysuz bir attı ve kendi kendini sakatladığı için koşmak nasip olmadı.

Ortaklığın ikinci atı Nadide adında bir İngiliz kısrağıydı. Vasat bir performansı olan bu kısrak küçük yarışlarda birçok birincilik elde etti. Daha sonra babam, Kenan Atan`ın atçılığa ara vermesi nedeniyle yoluna tek başına devam etti. Bu dönemde koştuğumuz atlar arasında Al Capone adlı İngiliz atı, Kızıltopraklı, ve Kıymetli adlı Arap atları bir çok yarış kazandılar. 1970 lerin başı olan bu dönem babamın da camiada tanınmaya başladığı bir dönemdir.

Sidar Ekürisi`ne değinir misiniz?

Sidar Ekürisi her zaman mütevazı ölçekli bir eküriydi, ancak atlarımızın koştuğu tüm yarışlarda sahaların önde gelen ekürileriyle başa baş mücadele ettik ve başarılı olduk. Yıllar ilerledikçe Royal Dancer, Zühtüm, Akbulut adlı İngiliz atları ve Yalel, Segah ve Kıryunt adlı Arap atlarıyla bir çok dereceler aldık. 6 yıllık bir aradan sonra Türk atçılığının en büyük isimlerinden Özdemir Atman`ın yetiştirmesi Ela adlı bir İngiliz kısrağıyla yetiştiriciliğe başladık.

Ela`dan kaçtay aldınız?

Ela bize 3 tay verdi ve bütün tayları yarış kazandı. Ela`nın taylarından Magic boy ve Kıvırcık adlı tayları Arek Kuyumcuyan Ekürisi satın aldı.

Kendinize at ayırmadınız mı?

Hiçayırmaz mıyız? Kendimize ayırdığımız Ruby 12 yarış kazandıktan sonra damızlığa ayrıldı.

Merhum babam her zaman Allah ölene kadar kapımdan atı eksik etmesin diye dua ederdi. Cenaze namazı kılınırken Ruby`nin Carduelis adlı torunu Ankara hipodromunda start aldı. Antrenörümüz atı yarıştan silmek istedi ancak ben engel oldum. Eminim ruhu şâd olmuştur.

Babanız adına Vâlâ Sidar Koşusu düzenleniyor? Koşu günlerinde nasıl bir halet-i ruhiye içinde oluyorsunuz?

Babamın vefâtından sonra Türkiye Jokey Kulübü bir jest yapıp babamın adına bir koşu ihdas etti. Her yıl koşulan bu koşu sonrasında kazanan atın ilgilisine kupasını takdim ediyor ve babamın hatırasını yaşatıyoruz.

Bu hikâyede siz nerede duruyorsunuz?

Kendimi bildim bileli atların içindeyim. Okul dışındaki vaktimin tamamına yakınını atlarla geçirir, babamla beraber idmanları seyretmeye gider, yarışları mutlaka takip ederdim. Bütün çocukluğum ahırlarda atlarla birlikte geçti diyebilirim. Ben de ata binmeye çok hevesliydim. Kızıltopraklı adlı atımız çok sakin bir yapıya sahip olduğundan Çerkez seyisimiz Abdurrahman Efendi çocukluğumda beni ona bindirir, atı yedeğine alıp dolaştırırdı. Ata düzenli olarak binmeye ancak üniversiteden sonra vakit bulabildim. Türkiye`nin ilk atlıspor kulübü olan ve 1913 yılında Mahmud Şevket Paşa tarafından kurulan Sipahiocağı Binicilik Kulübü`nde başlayan faal binicilik hayatım 10 yıl kadar devam etti. Bir arkadaşımla ortaklaşa aldığımız Zorbekli adlı atla başladığım biniciliğe daha sonra aslında iyi bir yarış atı olan ancak sakatlığı nedeniyle yarış kariyeri biten ve babamın çok beğenerek Karamehmet Ekürisi`nden benim için aldığı Hayta adındaki atla devam ettim.

Ben işlerimin yoğunluğundan dolayı kulübe düzenli devam edemediğim için Hayta`ı milli binicilerimizden Bülent Bora`nın altında müsabakalara soktuk ve herkesin küçümsediği Hayta bir çok derece elde ederek bizleri mahcup etmedi. Bülent Bora ağabeyim bugün Türkiye Binicilik Federasyonu Başkanı olarak biniciliğimize büyük hizmetlerde bulunuyor.

Sahip olduğumuz atlar dışında adı atçılık tarihimize geçmiş birçok şampiyonu pistlerde seyretme şansını yakaladım. Bunlar içinde en beğendiklerim İngilizlerde Karayel, Minimo, Nadas, Tünkut, Nurcivan, Vidar, Levano, Johnny Guitar, Arslan, Uğurtay, Bold Pilot, Araplarda ise Satvet, Gazel 13, Vadi, Ersoylu, Aknasip, Albatur, Demirkır, ve Kafkaslı`dır.

Eskiler 'at dorudur, diğerleri renktir' demiş. Hayta nasıl bir attı?

Hayta kestane doru donda, alnında kartopu ve ince bir akıtması olan arka iki ayağı sekili, çok yakışıklı bir attı. Kulüpteki tecrübeli binicilerin bundan müsabık at olmaz, yakışıklı bir binek atı hepsi bu dedikleri Hayta zaman içinde büyük bir gelişim gösterdi ve antrenörüm eski milli binicilerden E. Süvari Albay İbrahim Murat tarafından titizlikle eğitildi.

Aileniz için çok özel olan ve hasreti burnunuzda tüten bir atınızın öyküsünü ve mezk&ucirc r atla geçen bir hatıranızı paylaşır mısınız?

Ailemizin sahip olduğu atlara az önce değindim ancak bu atların içinde Araplarda 1976 yılının şampiyonu Yalel ve İngilizlerde Royal Dancer`in yeri ayrıdır. Yalel henüz 1 yaşındayken babamın vefât eden bir arkadaşının ailesinden satın alındı ve Merdivenköyü`ndeki -hara diyemeyeceğim- çok mütevazı ölçülerdeki ahır ve padoğumuzda elimizde büyüttük. Yalel çok iyi huylu ve karakterli bir kısraktı. Sayısını tam hatırlayamıyorum ama 20`den fazla yarış kazandı ve koştuğu dönemdeki tüm önemli Arap atlarını mağlup etti. Yalel koşu hayatı bittikten sonra Kıbrıslı bir yetiştirici tarafından satın alındı.

Yalel`e sonra ne oldu?

Sonrası ne oldu bilemiyorum çünkü takip edemedik. Royal Dancer ise çok güçlü bir pedigrisi olan müthiş bir İngiliz kısrağıydı. Yetiştiricisi İlyas Çokay`dan büyük bir bedel karşılığında satın alınmıştı. Babam Royal Dancer`ı satın almadan önce 1 ay boyunca her gün takip ettiğini ve ondan sonra satın aldığını anlatırdı.

Royal Dancer 1976 yılında Türkiye`de en yüksek fiyata el değiştiren safkan olmuştu. Babası Royal Ride Amerika`dan ithal edilmişti ve ünlü yarış atı ve aygır Native Dancer`ın torunuydu. Babamın bu tayı aldığını duyan ünlü işadamı ve atçı Mehmet Kemal Karamehmet babama çok kızmış, sen şaşırdın mı bir taya bu kadar para verilir mi, ahır senin gel istediğini vereyim koş, kazan, öde demişti. Bu ufak tefek tay 1977 yılının haziran ayında ilk kez piste çıktı. Tayımızı padokta görenler bu kedi gibi atın burada ne işi var bunu çiftliğe geri götürün diyorlardı. İşte o kedi gibi tay üzerinde 'Kemancı' lakaplı rahmetli jokey Halil kaya ile birlikte hayatının ilk koşusunda 17 tayı geride bırakıp bitiriş çizgisini tutarak 10 boy önde geçtiğinde bütün hipodrom susmuş sadece babam yürü kızım yürü de at görsünler diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Royal Dancer ilk üçkoşusunda hiçgeçilmedi ve rekor derecelerle birinci oldu ancak geçirdiği bir kaza neticesinde uzun süre pistlerden ayrı kaldı, tedavisi bitip yeniden koşmaya başladığında ise eski günlerine geri dönemedi.

Damızlık mı yaptınız?

Damızlık yaptık fakat gebe kalamadı. Kuveytli bir atçı tarafından satın alındı ve Kuveyt`e gitti. Duyduğumuza göre Amerikalı bir veteriner tarafından tedavi edilmiş ve tay doğurmuş ancak takip imkânımız olmadı. Kanaatimce atçılıktaki en büyük şansımız ve şanssızlığımız Royal Dancer gibi bir ata sahip olmaktı.

Arap safkanlarla İngilizlerin benzerlik ve farklılıklarına değinir misiniz?

Dünyadaki sıcakkanlı at ırkları içinde safkan niteliği taşıyanlar sadece Arap ve İngiliz ırklarıdır. Bu ırklar sahip oldukları üstün özellikleriyle diğer ırklardan ayrılırlar ve diğer tüm sıcakkanlı at ırklarında mutlaka belli oranda Arap ya da İngiliz kanı mevcuttur. İşe önce Arap atıyla başlayalım.

Eyvallah;

Arap atı gelişimini 2000 yıla yakın bir süreçiçinde çöl ortamında tamamlamış, güzellik, mukavemet, sürat, itaatkarlık, kanaatkarlık gibi hasletleri bünyesinde toplamış üstün bir at ırkıdır.

Vala Sidar ve Ruby bir galibiyet sonrası...

Hangi fiziksel özelikleriyle öne çıkar Arap atları?

Belirgin fiziksel özellikleri vardır, parlak ve canlı iri gözler, geniş burun delikleri, küçük bir baş, çukur alın, küçük ve hilal biçiminde içe kıvrık kulaklar, zarif boyun yapısı ve derli toplu kısa bir sağrı ve koşarken bayrak gibi dimdik tuttuğu kuyruğuyla Arap atı seyrine doyum olmayan güzellikte bir canlıdır. Cidago yüksekliği 1.45 ila 1.55 arasında değişebilir. Özellikle Musul civarında yetişen Arap atları daha yapılı olurlar.

Arap atı süratli bir ırk olmasına rağmen 18. yüzyılda ortaya çıkan İngiliz atının hızına yetişemez. Ancak dayanıklılık bakımından İngiliz atından üstündür. Genellikle sakin, mülayim, iyi huylu bir mizaca sahiptir. Tabii atın mizacının gelişimi nasıl bakıldığı ve eğitildiğiyle yakından ilişkilidir. Köpekler kadar zeki olmamakla birlikte atlarda hafıza çok güçlüdür. Kötüyü ve iyiyi asla unutmaz. Sahibini sesinden, hatta ayak seslerinden tanır.

İngilizlerde durum nasıl?

İngiliz atlarının soy kurucu aygırları Osmanlı İmparatorluğu topraklarından satın alınan, ele geçirilen ya da çalınan aygırlardır. Britanya adasındaki yerli kısraklarla bilimsel metodlara dayalı bir yetiştirme yöntemi kullanılarak yarış amaçlı geliştirilen bir at ırkıdır. Bu nedenle çok süratlidir. Yarış esnasında ortalama 60 km. sürate erişebilir. Arap atına kıyasla daha güçlü ve boylu bosludur. Cidago yüksekliği 1.60-1.65 m. arası değişebilir. Süratli olduğu için sakatlık geçirme olasılığı yüksektir. Yarış amaçlı yetiştirilmekle birlikte bir çok İngiliz atının savaşlarda ve engel atlama müsabakalarında büyük başarılar elde ettiğini biliyoruz. Bunlardan en meşhuru Waterloo`da Napoleon Bonapart`ı mağlub eden Wellington Dükünün Copenhagen adlı atıdır.

Bugün yarışçılıkta dünya genelinde İngiliz atları tercih edilmektedir. Türkiye, Fransa, Polonya, Macaristan, Almanya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkelerinde ise ayrıca Arap yarışları da düzenlenmektedir.

DEVAM EDECEK;