Kanada’da Filistin’in çalınan arazileri açık artırmaya çıkarıldı

TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Abone Ol

“Ben Rabi David Misvasser. Kanada Bağımsız Yahudi Sesleri örgütü üyesiyim. Filistinlilerden çalınan arazi üzerinde inşa edilen mülklerin satıldığı bir sinagogun önündeyim. Çalıntı Filistin toprakları üzerinde inşa edilen mülkleri satmak için bugün Toronto’ya gelen bir emlak acentası var. Kanada’nın buna izin vermesi gerçekten inanılmaz. Açıkça yasa dışıdır. Tanrı’nın izniyle bunu durdurmak için buradayız.”

Tevrat’ta “Çalmayacaksın” diye yazıldığı halde yapılan bu ahlaksızca satışı kınayan, kınamakla yetinmeyip protesto eden bu Yahudinin yaklaşımı da tarihe geçecek, “Filistinliler bal gibi toprak satmıştı, hatta toprak satıp parasını yemeleriyle meşhurdurlar” diyerek İsrail’in soykırımını meşrulaştırmaya ve henüz ilk nefeslerini almaya başlamış Filistinli bebeklerin katline fetva verenler de.

Unutmasınlar ki, tarihte yaşayanlar hakkında ahkâm keserken kendileri de sanık sandalyesinde oturmakta.

Kaldı ki dedeleri satsa ne lazım gelir? Dedenin suçunun bedelini torunların canlarıyla ödemesi normal mi?

Kaldı ki ortada bir suç da yok. Yüzde 99’u işgal ve gasp edilen toprakların yüzde 1’ini satanların en büyük kısmı da Müslüman olmayıp Filistinli de değildir. En büyük toprak ağalarından biri Sursuk ailesidir ki, Hıristiyan Ortodoks olduklarını ona buna “cahil” diyen “cahil”lerin bilmesi gerekir.

O kadar uzağa gitmeye gerek yok. Ben size Doğrucu Davutluğu yüzünden İsrail’den kovulan tarihçi İlan Pappe’nin Yeryüzünün En Büyük Hapishanesi (Küre: 2023) adlı kitabından işgal devletinin 1980’lerde Filistinlilerin topraklarını nasıl gasp ettiğini aktaracağım.

Başbakan Ariel Şaron işgal altındaki topraklarda, özellikle Batı Şeria’da arazilere el koyup Yahudileştirmesiyle tanınıyordu.

İsrail Yüksek Mahkemesi nasılsa özel mülklere el konulmasını yasaklamış, yalnız kamuya ait topraklara el konulabileceğini karara bağlamıştı. Şaron hukuk uzmanlarını topladı ve onlardan toprak çalmaya bir formül bulmalarını istedi. Bir bürokrat parlak bir fikir attı ortaya: Osmanlı hukuku uzmanıydı ve İslam hukukunda “mevat” (ölü) arazi kavramı vardı. Buna göre 3 yıl üst üste işlenmeyen arazi devletin sayılırdı. Böylece İsrail işine geldiğinde İslam/Osmanlı hukukuna sarılıyordu.

Şaron ertesi gün helikoptere bindi ve adamlarına terk edilmiş görünen toprakları gösterdi. İndikten sonra harita üzerinde “mevat toprakların” işaretlenmesi emrini verdi.

Pappe’nin sözleriyle “Besbelli ki Osmanlı tecrübesi Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin kolonileştirilmesiyle tamamen alakasızdı.” Böylece toprak hırsızlığı geriye dönük olarak yasalaştırılmış oluyordu. Toprağı 3 yıl ekmeyenler keyiflerinden ekmiyor değildi ki. Önce topraklarından kovmuşlardı. Şimdi de boş duruyor gerekçesiyle gasp ediyorlardı.

Pappe şöyle yorumluyor:

“Böylesi güçlü bir araç ister Batı Şeria’da ister Gazze Şeridi’nde olsun bürokratların Yahudi yerleşimi, askerî üs ya da toprakları üzerindeki halk olmaksızın yutmak adına herhangi başka bir şey için istediği her toprağa el koymalarının önünü açtı.” (s. 200)

Bu da yetmedi, el konulan topraklar askeri ihtiyaçlar için kolonilere dönüştürüldü. Sonuçta “Bu yeni kentsel yayılma sadece Yahudi devletinin topraksal genişlemesine hizmet etmekle kalmadı, aynı zamanda İsraillilerin inşa ettiği mega hapishanenin ortasında büyük gözetim ve izleme merkezleri olarak da görev gördü.”

1985 yılına gelindiğinde İsrail Batı Şeria’nın yüzde 39’una el koymuştu.

Bitmedi. Bir sonraki adım Batı Şeria’daki özel toprakların ele geçirilmesi olacaktı. “Mevat topraklar” oyunu burada oynandı. Ancak oyunun bir de Kudüs ayağı vardı.

İsrail’in el koyduğu Kudüs’te kamu toprağı çok azdı. Çoğunluğu özel mülktü. Burada da Osmanlı ve Ürdün yasaları işlerine geldiği gibi yorumlanarak istimlakler gerçekleştirildi. Hatta İsrail 1970’ten itibaren Doğu Kudüs’te toprak istimlaki için bu defa İngiliz mandası dönemi yasalarını devreye sokmakta tereddüt göstermedi.

Her yolu deniyorlardı. İslam hukukundan Manda yönetiminin hukukuna kadar başvurmadıkları çare kalmamıştı. Onların başvurmadıkları Filistinliler topraklarını sattı yalanını ise tarihten emekli olmuş profumuz üstlendi.