`height=

Kendi yastıklarına gölge salmasın
Çocuklarının öpüşleri onlara anlat
Onlara anlat yağmur karşılıklı yağar
Ruhların içindeki müzikle karşılıklı
Kapalı çarşı içinde bir sigara
Bir keman kılıfı senin saçlarına sürünen yağ
Onlara anlat kadınların gözlerinin içinden geçer
Kapalı çarşı ve kapalı çarşıyı götüren saat

(; )

Şiiri, mısralar arasına yüklenen hikmeti, şairi ve bahusus Ü stad Sezai Karakoç`u çok severim; Çok sever, eserlerini yana yana, dönene okur dururum, durur okurum; Ondaki aşkın manayı, manalar içerisinde ötelere yaslanan ulvî kurguyu keşfetmeye çalışırım;

Kapalı Çarşı  şiirine vurgunluğum bundandır; Mezkû r şiiri sanırım Ü stad Sezai Karakoç`la ilk görüşmeye başladığımız dönemde kalmakta olduğu öğrenci yurdunun loş odalarından birinde okumuştum;

Soğuk bir kış günüydü; Ve bu satırların yazarı nöbetçiydi; Nöbetçiler uyumaz, kalorifer kazanına kömür atar, yatakhaneyi dolaşır, üzeri açılan talebeleri örter, ilan panosuna isimlerini yazanları gece namazına ve herkesi sabah namazına uyandırır; Arada da  Kur`an-ı Kerim  okur,  Mektubat  okur,  Risale-i Kibrit-i Ahmer  okur.  Necip FazılSezai Karakoç, Cahit Sıtkı, MevlanaYunus Emre  okur;  

Ben  Kapalı Çarşı  okuyordum, kapalı çarşının içindeki öfke ve af çarşılarını kurcalayarak çarşıyı götüren saati açıp saatçiyi saatin içinden çıkarmaya çalışıyordum!

O yıllarda  Tepe Edebiyat Sanat  dergisini yayınlıyorduk.  Büyük Fetih Ajansı`ndan ve dergiden ortağım olan şair  Osman Bülent Manav`ın dedesi vefat etmişti karlı bir günde. Manav,  'Ali Dede'sinin Hakk`a yürüyüşü üzerine içinden hüzün ve umut geçen bir şiir yazmış, o şiiri dahi ezberlemiştim;

Bundan niye bahsettim. Bu satırları yazdığım esnada kar yağıyor da ondan; Bugün de kar yağıyor ve tipi, pencereme selâm duran  Nafi Baba Tekkesi`nin mandıra arazisiyle  Boğaziçi Konak`a perde olan taş duvarları dövüp duruyor;

`height=

Ne zaman İstanbul`a kar yağsa, karlı bir günün gecesinde tanış olduğum Ü stad`ın Kapalı Çarşı şiiri şiir aklıma düşer,  Osman Bülent Manav`ın mezkû r şiiri misali; Hâsılı kar yağınca iki şiir gelir aklıma; Dostum, Bülent Manav`ın  'Bir Cuma akşamı bir kış gecesi'  başlıklı şiirinin finali sanırım şöyleydi:

Taş duvarlar sanki buzdan örülmüş
Soğuk sessizlikte bir Yâ-Sî n sesi
Uykuda sandığım can dedem ölmüş
Bir Cuma akşamı bir kış gecesi;

(; )

Yine böyle soğuk bir kış günü İstanbul`a kar yağıyordu. Cuma namazı için  Molla Fenari Camii`ne gittik. Safları, Gestetner kalfaları, klişeciler, parça kâğıtçılar, mürettipler, çelimsiz matbaacı çırakları, büyük ofset ustaları ve yazarlarla birlikte sıklaştırdık. 

Namaz çıkışında  'Ne verirsen elinle o gelir seninle' diyerek, ihtiyaçsahibi öğrenciler için cemaatten para topladık.

Ü stad Sezai Karakoç  da camideydi. Onca cemaatin arasında mütebessim çehresindeki nur hemen fark ediliyordu. Sesimizi duydu, yanımıza yaklaştı, selâm verdi, aldık, kabul ettik.

'Kapalı çarşı içerisinde
Açık ve keskin yumuşak ve güzel Kur an sesleri
Kapalı çarşı içinde kapalı rüya çarşıları
Kapalı çarşı içinde öfke ve af çarşıları'
diyen  Sezai Karakoç  elini cebine götürdü cebinde, elinde, avucunda ne varsa takdim etti, şiir dünyasındaki cömertliğe yaraşır bir tediyede bulundu, elinde, avucunda, cebinde ne varsa verdi; Vermek, maldan, mülkten, paradan, puldan, geçer akçeden, nefse sevimli gelen şeylerden vermek insan olmanın icabıydı çünkü;

Cuma gününün Müslümanlar için, herkes için ve bilhassa muhtaçlar için bayram olduğunun idrakinde bulunan muhatabımız şöyle haykırıyordu:

'Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı
Tüyler içinde gelen yeni dünya
Bir sandalye kadar hür olduğu gün
Sen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlat'

Bizler de Cuma`nın kutlu bir gün olduğunu anlamaya çalıştık; Ona özel anlamlar yükleyerek 'Müslümanların bayramı'  bildik;

Bilahare,  Osman Bülent Manav  kardeşimle birlikte  Ü stad`ın  Cağaloğlu`nda   Ü retmen  Han`daki ofisine gittiğimizde bizi kırk yıllık kardeşleri gibi karşıladı. Çünkü kardeş olanlar ancak müminlerdi;   'Kitaplarımı okuyor musunuz bakalım?'  dedi.  'Evet'  dedik ve en son elimize aldığımız  İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü  serlevhalı eseri üzerine bahisler açtık, bahisler kapadık; Ü stad, 'İslâm`dan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır, ekonomik düzen sarsıldıkça İslâm`dan kopulur.'  diyordu.

Kitabın hoş kokulu satır aralıklarında dinimizin ahlâk ve ticaret nizamı, Medine pazarı, ölçüde, kuyumcu misali hassas davranan satıcılar, âdil halifeler, dürüst mal sahipleri, alışverişin ve ticaretin kendilerini namazdan alı koymadığı esnafla birlikte karz-ı hasen müessesesinin de nabzı atıyordu. Tıpkı  Kapalı Çarşı`da olduğu gibi;

(; )


Kapalı çarşıya gittiğin zaman
Bir yangın sonrasının gazetelerini okudun
Bir gazete uzun ve kül olmuş bir gazeteydi kapalı çarşı
Mavi gözlü bir gazete
Kapalı çarşı içinde bulutların en senin olanı
Sen bana kapalı çarşı
Şüphesiz o kadar satılan ve alınanlar var ki
Şüphesiz bir harita kırığı
Bir yapma deniz parçasıyla kapalı kapalı çarşı

Sen kapalı çarşılar üstüne yağmur yağanı
Yağmurun iyi ve doğru yağmadığını onlara anlat

 

Not: 2 Nisan 2015 tarihli Sondevir haber portalındaki köşe yazımdan iktibastır. İEG