İnsanlar kendilerinin düşünerek bulamadıklarını, bir başka insanın düşüncesinden yararlanmak suretiyle bulma imkânına sahiptirler.

Günde karşılaştığımız nice insan, kendi durumumuzu tayin etmemizi sağlayacak ipuçları demektir. Başkaları, önemlidir. Başkalarının farkında olmadan yaşanamaz.

*

Biz insanları gergin yapan, ani sürprizler olabilir mi? Bu sürprizler, bizi birdenbire kendimizle karşı karşıya getirir. İhmal ettiğimiz, çözümlerini hep sonraya bıraktığımız hususlar varsa, bunlar hayat içinde bir şekilde kendilerini bize hatırlattıkları zaman, içimizdeki bir meselenin kendimiz tarafından çözülmemiş bir halde bırakılmış olduğunun ancak o zaman farkına varırız. Tepkimiz ne olur?

Öfkeleniriz. Hâdis-i şerifte ne buyruluyor: Öfke baldan tatlıdır...

Şüphesiz ki Peygamber Efendimizin her sözü gibi bunda da çok yönlülük ve derinlik vardır. Öfkenin ne kadar tehlikeli bir anormallik olduğu, bal örneği verilerek dolaylı bir yolla, insana düşündürülmek istenmiştir.

*

Sürekli kendisini haklı görmek, insanın nefis muhasebesine elbette mâni olacaktır. Nefis muhasebesi, insanın kendi kendisini denetlemesini sağlar. 'İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına' atasözü boşuna mıdır?

*

Kendisinin daima haklı olduğunu zannetmek, insana ancak nefsinin telkin edeceği bir ruh durumundan kaynaklanabilir.

*

İnsanların kırılabileceğini düşünemediğimiz her defasında, kendi kendimizin hazırladığı bir tuzağa düşmüşüz demektir. Öyle ya, o da bizim gibi, bir insandır. Bir onuru vardır. Sevgi, yakınlar arasındaki sevgi, o onuru gözetmekle de anlaşılabilecek bir haslettir.

*

Son yıllarda toplumumuzda, insanlar arası ilişkilerde açıklanamayan, daha doğrusu, düşünürsek bulabileceğimiz, fakat pek de bulmak istemediğimiz bir davranış bozukluğu olduğunu kimse görmezlikten gelemez!..

Bu bozukluğun kaynağını, örf ve adetlerin hayatımızdan süratle çekilmekte oluşunda aramalıyız. Kendimizi aldatmayalım. Gelenekleri küçümseyen bizleriz...

*

İnsanlar arası ilişkilerde eski kuşakların hayatlarından intikal eden manevî oluşumları, 'n`apalım şimdi hayat böyle' basit düşünüşüyle küçümsememiz ihtimalinden şüphe etmeli değil miyiz?

*

Hz. Ali`nin 'bana bir harf öğretenin kölesi olurum' hikmetli sözünü biraz genişleterek düşünmeye ne buyrulur acaba? Bu sözde, harf, sadece okuma yazmaya bir gönderme olmakla kalmayacaktır. Kardeşin kardeşte bulacağı anlam`a da işaret eder. Karşısındakinden, iyi bir söz duymaktan ödü kopan bir insan tipi haline nasıl geldik, bunu düşünmemiz kendimize yapacağımız esaslı bir katkının kapısını açabilir bize.

*

İyi bir şey duymaktan ödü kopan insanlar... Bu hepimizi kapsıyor. Etrafımızdaki yalnızlaşma, kendi kendimizi yalnızlaştırmadan başlamıyor mu?

*

Sevgi dayatılan birşey olamaz. Sevgiyi böyle anlamak, çarpık bir yorum olabilir. Sevgi, dayatılan birşey olamaz bu durumda adını koymak gereken şey, karşısındakini itaat altına alma gizli güdüsü diyebileceğimiz bir ruh halidir gibi geliyor bana.

*

Kardeşliği tehdit eden olumsuzluk değil mi bu?

*

Gerek aile gelenekleri, gerek onların toplamı olan toplum gelenekleri, belli bir riayetler etrafında anlamını muhafazaya çalışıyordu. Ne yazık ki 'mevcudu muhafaza' denilen dikkat sevgi bağları için önemsenmiyor.

*

Kardeş kardeşi ezmesin. Sevgiye ihtimam edelim. Aileler dinî özü taşıyan gelenekleri son dönemlerde umursamadılar. O zaman, günah keçisi gerekti.

*

Yani, her kusurun birileri üzerinde görülmesi bu da kendi kusurlarını kendi gözünden kaçırmak istemenin sonucudur.

*

Toplum genelinde para insanları itaat altına aldı. Duyarlılıklar kısıtlandı.