TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Kemal Kılıçdaroğlu, Canan Kaftancıoğlu, Ekrem İmamoğlu ve diğer ‘oğullar’ geçtiğimiz Pazar günü ne yapmışlar biliyor musunuz? Sağ bulsalar yeniden idam edecekleri muhakkak olan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın Topkapı’daki kabirlerini ziyaret etmişler, ziyaretle kalmamış, bir de ellerini açıp ruhlarına Fatiha okumuşlar.

Göz yaşartan bir tablo…

Aralarında dua adabına en ziyade hürmet gösteren Kemal Bey olmuş. Ellerini güzelce yukarı kaldırmış ama yanındaki Canan Hanımın elleri epeyce aşağıya sarkık durumda. Ekrem Bey ellerini karnında kenetlemiş, yanındaki şahıs ise karnına sürmüş!

Bu bir ayrıntı belki ama her ayrıntı bir şeyi gösterir. Buna eskiler “mübâlâtsızlık” derdi, umursamazlık yani. Kabir ziyaretinin bir adabı, erkânı vardır, Fatiha okumanın da. Bu bir kültür meselesidir: Eğitimi üç yaşından başlar. Onu sonradan edinmek güçtür burada görüldüğü gibi. Kiminin eli karnına gider, kiminin kenetlenir.

Lakin hadisenin başka bir cephesi var ki, bu ayrıntı devede kulak kalır yanında.

Menderes ve hükümetlerine 10 yıl boyunca kin besleyen, Demokrat Parti’nin anasının ak sütü gibi meşru iktidarını devirmek için yalanın, hile ve hurdanın envai türlüsü, askerin dipçiği, yargıcın tokmağı, tahrikin dik âlâsı, velhasıl ne rezillik varsa esirgemeyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin günümüzdeki mensuplarının açık bir özür dilediklerini, partimiz yanlış yaptı, bugünkü yöneticiler olarak pişmanız türünden bir nedamet açıklaması yaptıklarını duyan, bilen var mı?

Hadi darbenin ana aktörü olan Genel Başkan İsmet İnönü bu özeleştiriyi yapmadı, Yassıada’da Topkapı olayları davasında CHP Ankara Milletvekili sıfatıyla tanık olarak dinlenen ve ifadesinde DP yöneticilerini suçlayan Bülent Ecevit yaptı mı? Hayır.

Peki 12 Eylül darbesinden sonraki liderleri yaptı mı?

1990 yılında o zamanki adıyla SHP Genel Başkanı olan Deniz Baykal Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950’deki seçim zaferinden olumlu bir dille bahsetmiş ama Yassıada ve idamlar hakkında tek kelime etmemeye yemin etmişcesine afakî ifadelerle geçiştirmiştir bahsi.

Kılıçdaroğlu’nun olsun, saz arkadaşlarının olsun idamları mertçe kınayıp Yassıada kararlarını alenen reddettiklerine dair bir itiraflarını okumadım bugüne kadar.

İyi de, kendi parti teşkilatınızın gayrimeşru bir yoldan devirmek için yıllarca uğraştığı ve idamlarını davul çaldırarak kutlattığı (bunlar fiilen yaşanmış olaylar) Menderes ve arkadaşlarının, inşasına zerre kadar katkınızın olmadığı, elinizden gelse yeryüzünden sileceğiniz kabirlerine hangi yüzle gidiyor ve utanmadan bir de bilir bilmez Fatiha okuyor görüntüsü yayıyorsunuz?

Sebep belli:

Halkın sevgi selinin karşısında durmak yerine ondan pay kapmak ucuzculuğu…

İşte bu riyakârlıktır ki son çiviyi çakacaktır CHP’nin tabutuna.

Madem düşmansın, bari düşmanlığında istikrarlı ol 2. genel başkanın İnönü gibi.

Bakın, dün ayağına gittiğiniz Hasan Polatkan’ın hanımı Mutahhare Hanım 30 Ağustos 1987’de Hürriyet gazetesine neler anlatmış, ibretle okuyun:

“27 Mayıs günü bizim için bir kâbustu. (…) Silahlar, bizim eve çevrilmişti. İsmet İnönü’lerin evi, bizim karşımızdaydı. Bayram yeri gibiydi. Biz, kan ağlıyorduk. Onlardan tepsi tepsi limonatalar, ayranlar gidiyordu. (…) Çocuklarım okullarda çok sıkıntı çektiler. Kızımı soyadı nedeniyle koleje almadılar. Kimi hocası, okulda tahtaya kaldırıp zorla babasının adını, soyadını yazdırıp ‘Baban nerede şimdi?’ diye sordu; onlara ‘Düşükler Yassıada’da’ filmini seyrettirdiler.”

Polatkanların evine yas çökerken karşılarındaki İnönülerin evi bayram yeri gibidir ve CHP’liler gönüllü olarak askerlerin önüne düşüp ev ev Demokrat Partilileri ihbar ediyor, tutuklanmalarını sağlayarak darbeye hizmet ediyorlardı. İdamların arkasından Saraçhane Meydanı’nda davul çaldıranlar da onlardan başkası değildi.

62 yıl sonra bu üç yiğidin kabrine gidip Fatiha okuyanlar önce bu kirli geçmişin hesabını versinler de öyle gitsinler.