`height=

Prof. Dr. İbrahim Ortaş, (Çukurova Ü niversitesi) ile Marmara`yı istila eden 'Deniz Salyası' konusunda bir söyleşi yaptık..

AY: Hocam, Marmara Denizi Neden Önemli?

ORTAŞ: Çevre gününün anıldığı bu günlerde Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi kıyılarını saran deniz salyası (müsilaj) tesadüfen oluşmuş bir çevresel felaket değildir. Müsilaj sorunu ülkemizin çarpık kentsel dönüşümü, ekonomik-sosyal dönüşümünün adeta bir yansımasıdır. Bu yansıma ile çevre, ekoloji ve denizleri nasıl tanımladığımız ortaya çıkmaktadır.

Türkiye`nin 84 milyonluk nüfusunun yaklaşık 25-27 milyonu Marmara Bölgesinde yaşamaktadır. Türkiye sanayisinin ağırlığı bu bölgededir. Marmara denizini çevreleyen yerleşim yerlerinin endüstriyel atıkları ve yoğun nüfusun atıkları uzun zamandır Karadeniz, Marmara ve boğazın sularına boşaltılmaktadır. Uzun zamandır denizlerde ve boğazlarda balık türlerinin azaldığı, kirliliğinin artığı sık sık belirtiliyordu. Ancak konu uzun erimli olarak yetkililerce dikkate alınmadı. Ta-ki Marmara Denizinde müsilaj oluşana kadar.

Bir bütün olarak istisnalar hariçülkemizin ve belediyelerimizin çevre anlayışı atıkların toplanması ve kentlerin dışına çıkarılması, endüstriye işletmelerin atıklarını bertaraf etmesi ve ye arıtması işlemleri yeterli görülmemektedir. Denizler adeta atıkların boşaltılacağı bitmez tükenmez umman olarak görülmektedir. Ancak denizin doğası bugüne kadar boşaltılan atıkları taşıyabiliyordu. Her alanda olduğu gibi çevresel atıkların denetimsiz olarak ortama bırakılmasının artması ile artık deniz ekosistemi doğal yapısını kaybetme noktasına gelmiş görülüyor. Doğanın en önemli özeliklerinden birisi (karada ve suda) mikroorganizmalar doğadaki organik ve kısmen inorganik bileşikleri ayrıştırır. Ancak birleşik kaplar prensibi gereği bugüne kadar denize boşaltılan atıkları denizlerin doğal dengesi tarafından tamponlandı. Ancak artık denizdeki ekosistem atıkları kendi sistemi ile baş edemez duruma gelmiştir. Denizdeki bir çok canlı atıkları ayrıştırabilmekte, bir kısmı ortaya çıkarılan müsilajlar ile beslenerek bertaraf ediyor vs. Denize bırakılan kimyasalların deniz ekosistemindeki bazı mikroorganizmaların yaşam alanlarını daralması sonucu ekosistem kendi kendini restore edemez duruma geldi. Denizlere bırakılan organik atıkların parçalanmasını sağlayan organizmaların oksijeni tüketmeleri ile ortamda oksijenin azalması ile bazı oksijenle solunum yapan canlı grupları ortamda azalınca ekosistemin dinamik işleyişi gereği başka organizmalar ortaya çıkmaya başladılar.

Anlaşılan çevredeki tarımsal alanlar, şehirlerin katı-sıvı atıkları ve kimyasal fabrikaların atıkları denizlere bırakılan, içinde yüksek konsantrasyonlu azotlu ve fosforlu (deterjanların temel maddesi fosfor) bileşikler mikroorganizmaların hızla çoğalmasına neden olmaktadır. Suya dışarıdan karışan organik bileşikler özelliklede fosforlu maddeler başta alg ve belirli bakterilerin hızla çoğalmasına (ötrofikasyon) yol açmaktadır. Bu arada denizlerde mikroorganizmalar tarafından hücreden dışarı salgılanan şekerli ve proteinli polisakkaritler ortamdaki diğer kirletici parçacıklarında birbirine yapıştırarak ortamı az akışkan duruma getirmektedir. Fitoplankton olarak bilinen su yosunlarının da çıkardığı organik bileşikler deniz yüzeyinde sümüksü salgı birikmesine neden olur. Bu arada ötrofikasyonun arması ile denizdeki oksijenin azalması ile anaerobik (oksijensiz yaşayan) farklı mikroorganizmaların gelişmesine neden olabilmektedir. Oksijensizlik durumu ekosisteminin işlevsiz kalması anlamına gelmektedir.

Doğa bir bütün olduğu için ortama bırakılan atıklar sonunda deniz salyalarının kapladığı oksijenin olmadığı ve diğer canlıların öldüğü sonunda gıda güvencesinin riske girdiği duruma gelir. Bu bütünlük anlaşılmamış ve bu sebepten dolayı ciddi bir felaket ile karşı karşıyayız. Bu olgu anlaşılmadan sorunun çözümü de anlaşılmaz.

Bölgenin atıkları denize deşarj edildiği için suyun sıcaklığı ve iklimi değişmiş, kimyasal yapısı ve deniz hidrobiyolojisi de bozulmuş durumdadır. Denizlere bırakılan atıklar kadarının da doğaya bırakılması sonucu toprakların da kirlenmesine neden olmakta ve besin zinciri yolu ile tüm canlılar ve özellikle de toplum sağlığı bozulmaktadır. Bütün göstergeler göstermektedir ki çevresel sorunların olumsuz etkisi beklenenden de daha ciddi sonuçlar oluşmaktadır. İklim değişimleri, salgın hastalıklar, vb. birçok sorun insan kökenli sorunlardan kaynaklanmaktadır. İnsanın biraz çıkar eksenli paragöz anlayıştan doğa ve insan eksenli yapıya dönmesi insanlığın sürdürülebilirliği için yararlı olacaktır.

Bugün Marmara denizinde yaşanan müsilaj sorunu tamamen büyük bir ekosistem sorunudur. Ekoloji bilimini ilgilendiren alanlarda çalışan tüm bilim insanları yaşanan olgunun sebep sonuçilişkisini bilirler. Sorun ağırlıklı olarak da mikrobiyal ekoloji alanı ile doğrudan ilgilidir. Toprak ekolojisi ve mikrobiyoloji ile ilgilenen bir araştırıcı olarak denizdeki müsilaj salgının oluşumu mekanizması ve kaynaklarını genel ekoloji-ekosistem mekanizması ekseninde tahmin edebiliyorum. Ayrıca bitki kök müsilaj`ının toprak yapısı üzerindeki olumlu etkisi çalıştığımız konu olarak ayrıca ilgimi çekmektedir.

Devam edeceğiz; .