Ü lkemiz üzerinde asırlardır bir çok medeniyetin izlerini taşıyan adeta dünyanın en büyük açık hava müzesi. Denizi, kumu, güneşi, dağları, ovaları, kanyonları coşkuyla akan ırmakları ve bu tabiat harikası doğada daha çok su kıyılarında ve dağların eteklerinde kurulmuş binlerce yerleşim yeri. Adına ister köy deyin, ister mezra ister kasaba.

Dünya`nın en merkezi bölgesinde, Avrupa ile Asya`nın köprüsü konumunda cennet gibi coğrafya üzerinde yaşıyoruz. 3500`den fazla yerel bitki türüyle dünyanın eşsiz doğa zengini topraklarından birisi olan Türkiye de Anadolu`dan Trakya`ya kadar geniş bir coğrafyada her türlü bitkinin yetiştiği verimli araziler; Her köşesi ayrı bir güzel. Her dağı, her ovası ayrı bir hazine ama köylerimiz bomboş. Böyle mi olmalıydı köylerimizin bugünkü hali.

Ahmet Kutsi Tecer in `Orda bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür ``dizeleri ile başlayan şiiri, Anadolu`nun kuş uçmaz kervan geçmez köylerini anlatır.

O uçsuz bucaksız bozkırların içinde yüce dağların yamaçlarında , derin vadilerin kuytularında kadimden beri var olan köyler. Asırlara sari yalnızlıklara, hasretliklere sabırla bekleyen köyler. Bu millet bu köyleri ve köylüleri ile öyle bir mayalamış ki bu toprakları, mayanın tutması ile `Anadolu `diye söylenir olmuş bu coğrafya . Küçük obalarla, üçbeş evden oluşan mezralarla ve köylerde çalınmış her karış toprağına Anadolu mayası.

Köyler ilmek ilmek Orta Asya`dan gelirken getirdiği değerleri ve örf adetleri.

Ak sakallı bilgeleri, erenlerin ve ermişlerin bir dantel gibi işlemiş olduğu bu kadim topraklar öyle uzun bir hikayedir ki içinde nice masalları, destanları, ağıtları, yasları, şarkıları, türküleri, romanları, hikayeleri var bu yerleşimlerin, yazılı kanunların olmadığı dönemlerde bile geleneklerle, örflerle, adetlerle obaların köylerin, mezraların, meseleleri kendi içlerinde çözmek için kurallar manzumesi oluşturmuşlar.

Neden bu günlere geldik

1980 sonrası dış dünyaya açılan Türkiye`de sanayileşmenin hız kazanması, ihracatın artması ile birlikte İstanbul, İzmir, Bursa, Kocaeli, Gaziantep, Adana, Denizli gibi bir çok kentin etrafında kurulan fabrikalar sürekli Anadolu`dan göçü tetiklemiş. 3 çeyrek asırdır köyler şehirlere akmakta. Artan nüfusla birlikte 1927 de 317 olan ilce sayısı bugün bine yaklaştı Anadolu`da farklı vilayetlerde bulundum buralarda üretim yapan insanlarımızla konuşup dertleşirim. Bu yıl da yine yaz boyunca Anadolu`da birçok yere gitme imkanım oldu. Gördüğüm manzara beni şaşırtmadı desem yalan olur. İnsanlarımız tarımdan uzaklaşmış uzaklaştırılmış. Verimli topraklar ekilmez-biçilmez olmuş. Ekilen yerlerde de tarımla uğraşan çilekeş insanlarımız çok mutsuz.

Kırsalın bütün bilgi birikimi 50 yıldır yok oluyor. Kendine yeterli, doğaya zarar vermeyen haliyle sürdürülebilir bir hayat yavaş yavaş bitiyor.

İtalyan bir firma gelmiş, Trabzon`da kurulmuş, derebeyi gibi istediği fiyattan fındık alıyor. Fındık fiyatı geçen yıl 3 dolar iken bu yıl 2 doların da altına düşmüş. Diğer bir İtalyan firma Konya Ereğli`de kirazı 3-5 yıldır 30 cent`ten alıyor örnekleri pek çok üründe sıralayabiliriz.

Sebep basit, dünyanın en çok fındık, kiraz gibi pek çok ürünü üreten ülkesinin de üretimini kısıtlamak.

Bunu düşük fiyatla başarıyorlar. Ü rünü para etmeyen üretici maliyet baskısı ile bir sonraki sene için bahçesinde masraf yapmıyor.

Kayıtlı çiftçi sayısı 2013`te 2012`ye oranla yüzde 12 azalarak, bir milyonun altına düşmüş durumda. Ziraat Odaları Birliği rakamlarına göre, 1995-2013 arasında toplam tarım alanları yüzde 11,3 azalarak, 23,81 milyon hektara gerilemiş. Sadece Türkiye`de değil, dünya üzerinde de çiftçiliği ortadan kaldıran, tarımı da şirketleştiren bir eğilim var. Türkiye biyoçeşitlilik ve tarımsal hafıza anlamında essiz bir hazinenin üstünde oturuyor zenginliğinin farkında değil , çözüm kırsal nüfusu kırsalda yaşatacak politika benimsemek organik tarım doğa dostu ve çevre bilinciyle yapılan aile üretimi ve kırsal kalkınma modeli olmalı.

Bilim adamlarının katkılarıyla hazırlanan Türkiye nin önümüzdeki yarım asırda tarım sektörünün geleceğine ve iklim değişikliği ile ilgili araştırmalara ve projeksiyonlara bir bakalım.

tarım toprağının 1 santimetresinin oluşması tam 500 yıl sürüyor. Tarım yapabilmek için en az 40 santim kalınlığında toprağa ihtiyaçvar. Bu toprak 20 bin yılda oluşuyor. Ve maalesef bugün erozyon sonucu Anadolu`nun tarım toprak katmanı artık sadece 20 santim. Bu 1950`den bu yana uygulanan hatalı tarım ve vahşi sulama politikalarının bir sonucu. 12 bin yıldır tarım yapılan bu topraklarda 11 bin 900 yıl toprak kaybedilmemiş, ama son 70 yıl içinde endüstriyel tarım sebebiyle tarım toprağımızın yarısını kaybettik. Göllerimizin ve sulak alanlarımızın yarısı da kurudu.

Şu anda dünyanın yaz-kış, gece-gündüz ısı ortalaması 16 derece... 1.5 derecelik bir ısı artışı beklentisi, bu ortalama ısının 1.5 derece artacağı anlamına gelir. Oysa yaz ısısı olarak ele alındığında gündüz 8-10 derecelik bir artış anlamına gelir ki Türkiye`de Akdeniz kıyılarında yaşanan sıcaklıklar Karadeniz kıyılarına kayacak tarımda ağırlıklı olarak bu bölgelerde artacak demektir.

Bazı önemli adımları bugün atmaz isek 30 40 yıl sonra devasa problemlerin bizi beklediği aşikar görünmekte.

Diğer taraftan da köyler beldeler dönüşüyor mahalleleşiyor. Eh.. memleket modernleşiyor büyükşehir`leşiyoruz.

Peş peşe çıkan büyükşehir kanunlarıyla büyükşehir belediyesi kurulan ilçelerin mülki sınırları içinde yer alan köylerin tüzel kişiliği kaldırılıyor köyler mahalle olarak bağlı oldukları ilçenin belediyesine bağlanıyor. Büyükşehir yasaları ile ülke geneli 34283 köyümüzden 16082`i ile yani yaklaşık köylerimizin yarısı ile 1591 belde belediyesi tüzel kişiliği de mahalle oldu bugün mahalle sayımız çeyrek asır önceki köy sayısını geçti.

Okula yeni başlayan çocuklar artık, köyünü köy olarak değil mahalle bilecekler.

Sılayı rahim deyip bir gün geri dönenlere ana kucağı gibi şefkatli kolları ile sarıveren şirin köyler.

Şair Bedri Rahmi,

Ah bu türküler ,türkülerimiz

Ana sütü gibi candan, ana sütü gibi temiz

Türkülerde tüter dağ yayla yayla

Köyümüz, köylümüz memleketimiz; ``

İçinde köy gecen şarkılar, öyküler, hikayeler ve romanlar her ne varsa artık onların olmayacak.