Tarihte önemli bir yer işgal eden Altınordu Devleti`nin yıkılmasından sonra yerine çok sayıda küçük devletler kurulmuştur. Karadeniz`in kuzeyindeki bu devletler Kırım, Nogaylar, Kazan, Kıpçak, Özbek, Astrahan ve niceleri;

Bu devletlerin hepsi Türk olmasına rağmen neden bir türlü birleşemiyor ve Altınordu Devleti gibi bir gücü tekrar oluşturamıyorlardı? Elimizdeki kitap tam da bu sorunun cevabını, açık şekilde ortaya koyar nitelikte.

`height=

                                                      ***

Romanda olayların akışı, Nogay Hanlığının başşehri olan Saraycık ilinde başlıyor. Yayık Nehri`nin, Hazar Denizi kuzeyine döküldüğü yere yakın konumlanan Saraycık ilinde han olarak, Mirza Yusuf bulunmaktadır. Mirza Yusuf hâkim olduğu topraklarda, halka adalet ile hükmetmektedir. Günlük hayatında da, dinine bağlı bir Müslüman nasıl yaşaması gerekiyorsa öyle yaşamakta, devlet işlerini de yine İslami hassasiyet neyi gerektiriyorsa o şekilde sürdürmektedir.

Mirza Yusuf`un her anına hükmeden büyük bir üzüntüsü ve korkusu vardır. Bu korkunun sebebi ne bitmek tükenmek bilmeyen Rus akınları ne de üzerine titrediği ailesi ile ilgilidir. Altınordu Devleti`nin yıkılmasından sonra Rusların karşısında en büyük güçolarak duran Kazan Hanlığı`nın son yıllardaki durumudur bu haline sebep!

Kazan Hanlığı son yıllara kadar Rusların karşısında adeta bir duvardır. Ruslar tüm akınlarında bu duvara toslayıp geri dönmek zorunda kalıyorlardı. Bu durumda en büyük pay, Kırım, Nogay ve diğer Türk devletlerinden gidip Kazan`a han olan vatanperver kimselerdi.

Türkleri savaş meydanlarında toprağından söküp atamayan her gücün yaptığını Ruslar daha da geliştirmişlerdi. Türk Devletlerini içten çökertmek için durmadan yeni entrikalar icat ediyorlardı. Son yıllarda Kazan Hanlığına mensup çok sayıda Türk beyinin Ruslar tarafından kadın, para ve mal gibi dünyalıklarla kandırılıp kendi taraflarına çekildiği haberleri geliyordu. Bu beyler de zaman zaman Rus yanlısı kimseleri han olarak seçtirmeyi başarıyorlardı. Mirza Yusuf kendi mahiyetindekiler ve Kazanlı vatanperver beylerle sık sık gizli toplantılar düzenleyip, durum değerlendirmesi yapıyordu. Çözüm için tek tek hepsinin fikrini alıyordu.

                                                      ***

Mirza Yusuf`un en büyük hayallerinden biri, kendi ideallerini daha ileriye taşıyacak, Türk Birliğini sağlayacak bir oğul yetiştirmekti. Hamile olan eşinin doğumuna günler kala Ruslarla savaş kaçınılmaz hale gelmişti. Mirza Yusuf eli silah tutan erkeklerden güçlü bir ordu oluşturdu. Nişanlısını, beşikteki çocuğunu, gözü yaşlı annesini geride bırakanlar gibi o da aynı duygularla artık doğuma hazırlanan eşi ile vedalaştı. Aradan birkaçgün geçmişti ki kızının doğum haberini savaş meydanında aldı. Her ne kadar oğlu olmasını istemişse de, bu haberi büyük bir teslimiyet ile karşıladı. Haberi getiren ulak ile Saraycık`a haber gönderdi. Kızına Siyün Bike adının verilmesini istemişti. Siyün-sevimli, Bike-sultan, prenses anlamına geliyordu. Mirza Yusuf savaştan sağ dönerse, Türk tarihinde pek çok örneği olduğu üzere kızını vatanperver bir kadın kahraman olarak yetiştirmeye ant içmişti.

Siyün Bike aldığı titiz eğitiminde etkisiyle küçük yaşlardan itibaren babasının işlerine ilgi duymaya başlamıştı. Çoğu erkeğin dahi idrak edemediği konulara kafa yoruyordu. Rusların Kazan`da yapmaya çalıştıklarını irdeliyor. Bu hassas konuları babası ile istişare ediyor ve bunları kendine dert ediniyordu.

Siyün Bike beraber büyüdüğü Dilaver ile kendilerini hazır hissettiklerinde, her yıl şehir meydanında yapılan müsabakalara katılmak istemişti. Babasının da onayı ile katıldıkları müsabakalarda ata binme, kılıçkullanma gibi büyük beceri gerektiren alanlarda dahi birçok erkeğe kök söktürmüşlerdi. Hele ki Siyün Bike`nin zekâsı, kültürü, güzelliği ve harp sanatındaki başarıları o yıldan sonra tüm Karadeniz kıyısı devletlere ulaşmıştı.

Bir gün saraya Kazan`dan büyük bir heyet gelmişti. Gece geçsaatlere kadar Mirza Yusuf ile görüşmeleri herkesi heyecanlandırmıştı. Bu görüşmenin önemli gelişmelere gebe olduğunu tüm saray sakinleri anlamıştı. Görüşme tamamlandığında Mirza Yusuf, kızı Siyün Bike ile görüşmek istedi. Ona Kazan`ın başına getirilen küçük yaştaki Can Ali Han`ın Rusların eğitiminden geçmiş bir kukla olduğunu anlattı. Gelen beylerin ise bu basiretsiz hanı ancak Siyün Bike gibi Türk töresine göre yetişmiş, zeki ve dinine bağlı bir sultanın dize getirebileceğine olan inançlarını aktardı.

O günden sonra Siyün Bike için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ailesi, arkadaşları, doğup büyüdüğü ve çok sevdiği Saraycık`ı sonu kestirilemez bir yola feda etmesi isteniyordu. Can Ali denilen çirkin adamı Ruslardan koparıp koparamayacağı dahi belli değildi fakat kararını vermişti. Kazan`ı Rusların pençesinden çekip alma ideali uğrunda tüm varlığını ortaya koymayı kabul etti.

Siyün Bike Kazan`daki saraya gelin gittiğinde, dönen dolapları yakından görmüş ve ilk günleri gizli gizli ağlamakla geçmişti. Kadın, para ve mal gibi insanı alçaltan küçük çıkarlar uğrunda vatan, millet ve bayrak gibi kutsal değerleri hiçe sayan beyleri tanıdıkça davası uğrunda daha da bilendi. Bundan sonraki hayatını hiçbir zaman kendisine layık bir koca olarak görmediği Can Ali Han ve uşağı olduğu Ruslar`dan Kazan`ı kurtarmaya, yerine vatanperver birini han olarak başa getirmek isteyenlerle işbirliği yapmaya ve Kazan`ı eski gücüne kavuşturmaya adadı.

                                                      ***

Kullanılan üslup ve olaylar arasındaki geçişler açısından bakıldığında roman türünün çok iyi örneklerinden biri olup olmadığı tartışılabilir. Fakat tüm zayıf yönlerine rağmen bir dönem romanı olarak okunup, bitirildiğinde o döneme dair silinmez izler bırakacağı muhakkak!