-Hayır benim dediğim yere oturacaksın!

-Oturmayacağım.

-Bizden ayrı masada oturmana izin vermiyorum.

-Ben burada kalmak istiyorum.

-Bak beni ele güne karşı zorda bırakma! Kalkar çıkar giderim restorandan!

Aile büyüğü evladını böyle disipline etmek isterken evladı çoktan masadan kalkıp dışarı çıkmıştı bile. “Yani gidersen git umurumda sanki” der gibiydi...

Babasının “kalkarım” tehdidine karşın evladı “kalkarım demekle olmaz, böyle kalkılır” der gibi kalkıp dışarı çıkmıştı...

Çok üzüldüm bu duruma... Arkalarından gidip babayla konuşup konuşmamayı çok düşündüm. O an faydası olmayacağını bildiğim için içim burkularak masamdaki yemeğimi boğazıma düğümlenerek yemeye çalıştım...

Tahmin ettiğim gibi baba da arkasından çıkmıştı annesi de bu kervana dahil oldu ve gittiler. Sanırım çocuğu geri gelmesi için ikna etmek mümkün olmayacaktı... Çünkü o halen “ben büyüğüm, benim dediğime göre hareket edilecek” otoriter yaklaşımının günümüzde demode olduğunun farkında değildi... Çocuk ise orada herkesin kendilerine baktığını görerek zaten bir daha oraya asla adım atmamak üzeri orayı terk etmişti...

Tam olarak ne mi olmuştu?

Çocuğu babasıyla ve annesiyle aynı masada yemek yerine evdeki gibi kendi başına kenar bir masada yemek istemişti. Aile ise restoranda herkese bir masa ayrıldığını hesap ederek çocuğunu da yanına almak istemişti...

Oysa çocuğu büyümüş çocukluktan çıkmış, ergenlik çağına adım atmıştı... İşte bu konuda anne babaya ergenle iletişim kılavuzunun en az birkaçönemli maddesini öğrenmek düşüyordu...

En basit kurallardan biri şuydu... Ergenlik çağına adım atan çocuk daha çok kişisel alana sahip olmak arzusundadır...

Eğer o çocuğu izleme şansınız olsa o çocuk evde de kendi odasına artık daha çok kapanmaya başlamıştır...

O baba bunu okusa bana dönüp “Ama daha düne kadar ne kadar iyi anlaşıyorduk” diyebilir.

Doğrudur ama eğer dikkat ettiyse çocuğu son günlerde onlarla bir arada vakit geçirmekten artık sıkılmaya başlamıştır. Odasına kapanmak bir yana bir de kapısını kilitlemeye bile başlamıştır.

Hatta sofraya çağırsalar da gelmeyip fazla ısrar ettiklerinde masadan bir tabak yemek ve bir dilim ekmek kapıp “ben odamda yiyeceğim” diyerek odasına yönelmeye başlamıştır.

Siz “ne oldu buna böyle ya?” diyebilirsiniz?

Hatta, başına buyruk hareket etme seanslarına yavaş yavaş sinirlenip otoriterliğinizin elden gittiğine hükmederek telaşlanabilirsiniz.

Eğer bu farkın farkında olamazsanız düne kadar çocukça duygularla yanınızda büyütmekten mutlu olduğunuz çocuklarınızın ergenliğe adım atmaya başladığı dönemde sizinle sorun yaşamaya başladığını fark edersiniz.

Hatta öyle anne babalar vardır ki “çocuğumuzla niye anlaşamıyoruz” diye merak bile etmez. “Yediği önünde yemediği arkasında. Biz onun yaşında iken bunları bile bulamıyorduk” gibi içsesle gönüllerini rahatlatır kimileri... “Ya bu çocukta değişmeler oluyor. Acaba ne yapmamız lazım?” gibi bir sorunun içinde olmazlar...

İşte bütün sorun da burada başlar...

Anne babalar çocuklarının kendilerini anlamasını hak olarak görür ama kendileri çocuklarını anlamak gibi bir bakış açısını akıllarına getirmez.

Nasıl olsa ellerinde “ebeveyn” olmanın verdiği üstünlük (!) vardır. Çocukları onlar ne isterse öyle yaşamalıdır. “Benim dediğim gibi olacak” kolaycılığına sığınırlar.

Sonra bu iletişim hatasının tamiri yerine çevrenin etkisiyle çocuklarına mobing (mahalle baskısı) uygulamaya başlarlar.

Herkesin bildiği söylemle “bizim çocuk çok aksi”, “Çok başına buyruk oldu” gibi sözler söylemeye başlarlar. Oysa bu sözler kendilerine ait değildir, çevreden yansıyan fikir ve düşüncelerdir.

Oysa normal bir anne baba, çocuğu artık kendisine konuşulanı anlamıyor, baktığını göremiyor durumda ise ergenlik çağına girmiş durumda olduğunu gözlemlemelidir.

Yani siz ne konuşursanız konuşun o içinden kendi kendine o kadar çok şey konuşuyordur ki, dışarıdan konuşulanlara “hı!” diye cevap verse de ne denildiğini fark etmeyebilir...

Ona bir şeyi gösterip söyleseniz, isteseniz bile onun hayal dünyasında olanlardan o sizin gösterdiğinizle ilgilenmeyebilir...

İşte bu durumda kesinlikle evladınızı bir “çocuk” terbiye eder gibi terbiye etmeye çalışmayın. Onu yargılamaktan, hele hele küçük düşürücü söz söylemekten, hele hele kişiliğine saldırı içeren aşağılayıcı söz ve davranışlardan uzak durun.

Kişisel alanına olabildiğince toleranslı olun. Odasını, eşyalarını izinsiz karıştırmak kontrol etmek gibi bir yanılgıya düşmeyin... Onunla birlikte yapabileceğiniz ve kabul edebileceği küçük sorumluluklar önererek bu süreci iletişimi koparmadan atlatmaya çalışın...

Eğer başaramayacağınızı hissediyorsanız kesinlikle profesyonel yardım alın...

Çocuğunuz sizin için her şeyden değerlidir...