Korkunun ecele faydası var mıdır?

Ecel var ise, korku önümüze çıkan bir engeldir sadece.

Korkuyu burada sosyolojik boyutta ele almakta fayda var, biyolojik ve psikolojik boyuttaki korkular teknik özellikte olup uzmanlarından dinlemek lazım gelir.

Korku, mümine ait bir duygu değildir. Sonradan öğrenilmiş bir duygu olarak hayatımıza dahil olmuştur. Sonradan öğrenilmiş ve öğretilmiş korkular; bazı insanlar ve toplumlar, hatta devletler tarafından yaptırım gücü olarak kullanılmıştır. Korku kültürü ile yetiştirilen bireylerin, sevgiyi alma ve verme konusunda olağanüstü yetersizlikleri bütün hayatlarına yansımakta, hayatındaki insanlara da olumsuz tezahürleri olmaktadır. Bu insanlara sevgiyle yaklaşmak onları ürkütür. Bu sevginin arkasında muhakkak can yakıcı bir durum söz konusu, önyargısıyla bakar hayata. Yapılan bir fedakarlığın, iyiliğin, insandan insana, insanca olabileceği idraki, duygusu gelişmemiştir.

Korku insana her şeyi yaptırır, maazallah. Korku, sadece Allaha itaat noktasında kontrol edici bir unsur olarak kullanıldığında dizginleyicidir. Kulun kula karşı korku duyması imani bir zafiyettir.

Kaybetmekten korktuğu bir insanı, kimse korkuyla yanında tutamaz. Hayatını sadece  insanlar ne der korkusuyla, beni iyi bilsinler kaygısı ile düzgün tutmaya çalışanlar; korktukları insanlardan çok Allah’tan korkmuş olsalar, iyi bir insan olmaları zaten kaçınılmaz olur.

Diğer taraftan, yalan, iftira, her türlü dümen, değersizleştirme, yok sayma, algı oluşturma, beyaza siyah, siyaha beyaz diye tutturma, hançerini hep arkadan saplama, çeşitli manipülasyonlarla  karşı tarafı suçlu hissettirme, mağdur rolüyle insanları kendi emrinde ve kontrolünde tutmaya çalışmak; korkak insanların en belirgin özellikleridir.

Mazlum, geniş yürekli sevgi dolu insanların imtihanı çoğu kez bu tarz insanlarla olur. Herkes kendi rolünü oynar, kim kazanır kim kaybeder ? 

Her defasında ne kadar sevgi ve anlayışla tahammülünü artırmaya çalışsan da, onlar kara delik gibidir. Bir bakarsın ki elinde avcunda kalan bir tutam iyi niyeti de yutuvermiş. 

Korku; insani anlamda olması gereken güzellikleri, cesareti, gayreti, iyi niyeti, inisiyatif kullanmayı, açık görüşlü ve açık sözlü olmayı, özüyle sözüyle şeffaf olmayı reddeder. Bu özelliklere sahip insanlar; korkak insanların en büyük düşmanıdır. Arkadan vurmak, kaçmak, inkar etmek, beyazı siyah göstermek, iftira etmek, insanların güzel ilişkilerinden, mutluluklarından ve gayretlerinden rahatsız olmak, en bariz özellikleridir, korkaklığın.

       Aziz Türk milleti ve Muhammed Ümmeti en çok bu tarz insanların düşmanlığı ile imtihan olmuştur. 

  • Hz. Osman Efendimiz (r.a) Kuranı Kerim okurken sırtından hançerlenerek şehit edilmiştir. Rabbimizin bilgisi dahilindedir evet lakin kul imtihandaysa, bundan ilahi mükafat nasibi varsa yaşar, şehadet şerbetini içer, hain de hıyanetinin karşılığını kendi eliyle hazırlamış olur.
  • 18 Mart Çanakkale Zaferinde nice hikayeler saklıdır. Yine konumuzla ilgili olarak, yaralı bir düşman askerini merhamet abidesi Türk askerinin kucaklayıp düşman cephesindeki ilk yardım çadırına ulaştırmasının ardından, arkasını döndüğü anda sırtından haince vurulması, bu duruma bir örnektir.
  • Yıllarca açık ve şeffaf bir savaşla bileğini bükemedikleri Türk Milletini ihanet dolu ve iki yüzlü anlaşmalarla ve son yıllarda yaşadığımız üzere korku  politikalarıyla, diz çöktürmeye çalıştılar. 
  • Bütün dünya için bir milat olan bir pandemi süreci yaşadık. Kimine göre plandemi. Yaşanırken söyleyince; felaket tellallığı ile suçlandı insanlar. Ve şimdilerde ise üst perdeden birileri çıkıp bunun bilinçli bir laboratuvar üretimi olduğunu pişkin bir şekilde bütün dünyaya açıklıyor. Kullanılan ilaçların, aşıların sayısız kalp krizi ölümlerine yol açtığı haberleri sayfa sayfa gazetelerde. Sonucun felaket olması için bin bir yalan ile  cehennemine odun taşıyanlar, yapıları itibariyle bu sonuçtan da tatmin olmamış olsa gerek ki, bunların bilinçli yapıldığını utanmazca açıklamakla da kalmıyor, ellerindeki güçle insanlığa hükmedecekleri mesajını korku odaklı duyurmaktan da geri kalmıyorlar.
  • İnsanın canıyla sınandığı bir korku politikasıydı bu. Pompalanan korkularla ne olduğu bilinmeyen ilaçlara, aşılara mecbur bırakıldı milletimiz. İnsanlar sosyolojik, psikolojik savaşlara ve yalnızlıklara itilerek birlik ve beraberlik ruhu sadece korku verilerek yok edilmeye çalışıldı.
  • Bu durumda bilerek istenilerek zarar görenler elbette şehitlik makamına erişirken, insanlık adına hainlik edenler ve ortakçıları da ihanetlerinin bedelini kendi elleriyle kazanmış oldular.  Lakin kaçırdıkları nokta şu ki; burası, vurup kaçınca, yapıp inkâr edince, yaptıkları yanına kar kalıp kendini kahraman ilan ettikleri dünya hayatı, sadece ve sadece kullarını kalbur üstü ve kalbur altı olarak elediği bir yer küredir. Asıl seçmeler o çok korktuğunuz ölüm sonrasıdır. Finale kalmak, başrol oynamak orada hak edene hak ettiğinin takdim edildiği, altın portakal mı, ateşten topuz mu, asıl erlik meydanı orasıdır. Hükmettiğini, kandırdığını sandığı (en çok da kendini) firavun ruhlu insanların mağlubiyetinin gözler önüne serileceği er meydanı işte orasıdır. Bunu bize Rabbimiz defalarca ayetlerinde söylemişken, Kâfiri anlarsın da, Müslümanım en iyi Müslüman benim diyen insanların korkuya olan teslimiyetini ve ihanetini koyacak yer bulamazsın, insansan eğer aklın almaz, üzülürsün, acırsın, öyle olmaktan Rabbine sığınırsın. Kısasa kısas hakkın varsa da kullanmak istemezsin, çünkü en alt segmentin nişanesi olan bu hakkı kullanarak onlara benzemek istemezsin.
  • Sevdirmeden anlatmadan korkuyla çocukları okula, camiye götüren ailelerin çocuklarını eli sopalı hocalara teslim etmesi neticesinde babasından ya da hocasından yediği dayak yüzünden kuran öğrenmekten, tesettürden, namaz kılmaktan yıllarca kaçtığını anlatan binlerce insan var ülkemizde. Bu ömre verilen zararın vebali kime ait ve nasıl telafi edilebilir?

Rabbimizin rahmetinden ümit kesmeyerek ve korkunun hayatımızda, ne ecele ne de başka bir şeye faydası olmadığı gerçeğini öğrenerek ve öğreterek, başka kayıpların önüne geçebiliriz.

Sonradan sevginin, emeğin, enerjinin, zamanın, iyi niyetin boşuna harcandığını düşündüğünüz insanların olduğunu anlarsınız hayatınızda. Ne zaman anlarsınız? Ne yaparsanız yapın iyiliğin, güzelliğin kar etmediği, geçersiz sayıldığı dünyalarıyla baş edemediğinizde, her seferinde farklı bir yüzleri ve bahaneleri olduğu için yüzleşemediğinizde; sizi doğrularınızdan uzaklaştırıp, doğru bu diye birçok yanlışlığa sürüklediklerinde ve bu yanlışların içinde mücadele ederken de öylece izleyip mutlu olduklarında. Başkalarının olumsuzlukları ile beslenerek kendi hatalarından kurtulduklarını sananlarla yol ayrımı için tek bir seçeneğiniz kalmıştır, ‘mesafe’! Başka hiçbir insani çözüm kar etmez, böyle durumlarda. En asil çözümdür bu. Peygamber Efendimizin (s.a.v) çok kıymetli amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşinin iman etmesi nedeniyle küsmemesi, lakin gönlünün de mahzun olmaması için mesafe seçeneğini öngördüğü gibi.

Bu süreci de bir kayıp gibi görmüyorum esasında, edindiğin öğretiler su çekilince elinde kalan inciler gibi kıymetli oluyor yüreğini yorsa da tortulardan temizlenip arındığını da hissediyorsun beraberinde. Yaşadığın haksızlık her ne ise bunu bilgeliğe dönüştürebiliyorsan kaybedilen bir şey yoktur diye düşünüyorum. Eğer bilgeliğe dönüşmeyen bir acı varsa bunu bir kısır döngü olarak sana öğretisine devam etmek üzere sürekli karşına çıkar. Bilgeliğe ulaşmış, iyiliğe dönüştürülmüş her acı, senin yeni rüzgârlara daha mukavemetli bir şekilde yelken açmana vesiledir. Birilerini  hayatında sıkıca tutmaya çalışmak gücünü aşıyor bir zaman sonra, sen verdiğin mücadelen sorumlusun, mücadeleni hakkıyla verdiğine inanıyorsan, giden gider, gitmelidir de, senin hayatındaki görevi ya da nasibi bitmiştir o insanın… Kimi varlığı ile kimi gidişiyle mutlu eder.  

  • Yaşadığımız Şubat depremi ve sonrasında süren sarsıntılar hatta mütemadiyen şiddetli gök gürültüleri ve sel sebebi yağışlar hepsi doğa olayı evet; insan eliyle tetikleme var mı yok mu şeklinde birçok soru işareti var. İnsanların akıllarını karıştıran huzurunu kaçıran. Diyelim ki öyle veyahut sadece ve sadece doğa olayları. Buradaki asıl konu şu ki; korkunun ecele bir faydası yok, iyi ki de yok. Ecel şaşmaz fakat korku şaşırtır insanı; gücünü, keyfini, azmini en çok da teslimiyetini yok eder.

Teslimiyet korkunun en büyük düşmanıdır. Ne güzel bir dinimiz var ki söylediği hiçbir şey boşuna değil. Rabbimiz kendisi yarattığı için, bizi en iyi kendisi tanıdığı için kullanım kılavuzunda tek tek adım adım yol göstermiş. O ki yaratıcı olmasına rağmen; tek korkunun kendisine duyulması gerektiği halde; Rahmetim gazabımı geçmiştir diyerek kullarına serinlik ve ümit mesajı vermiştir. Sevgiyle yol alınabileceğini bize öğretmiştir. Yarattığı kulunun hatırını gözeten bir Rab var iken, hatır gönül bilmeyen insanlara niye bile dememek lazım gelir, oysaki. Ne çok vakit kaybı Allahım! Öğrenirken ne çok vakit ve enerji kaybı olmuş, bunu bizim için sen telafi et Allah’ım. Yeni öğrenmiş bir kulun Kuranı Kerimi okurken yanlış okuduklarını meleklerin düzelttiği gibi, tekâmül yolculuğumuzda yaptığımız hata ve yanlışları, israf ettiğimiz nimet ve zamanı bizim için daha hayırlısı ile telafi eyle Güzel Allah’ım.  Âmin.