Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Ekrem Ergüder
Ekrem Ergüder

Kurtarıcılar

Son yıllarda yapılan süper kahraman filmleri, dünyada izlenme rekorları kırdı. Çizgi romanlardan sinemaya aktarılan karakterler insanları kötülerden kurtarıyor ve dünyaya iyilik getiriyorlar. İşin ilginci sinema salonundan çıktıktan sonra, herkes işine gücüne dönüyor ve filmdeki gibi süper kahramanların olmadığı bir dünyada yaşamaya devam ediliyor.

NewYork’ta 11 Eylül 2001 günü İkiz Kuleler’de mahsur kalanlar için anlatılan acı veren olaylardan birisi de kurtarıcı beklemekle ilgiliydi. 110 katlı dev binalardan çıkamayıp ölümü bekleyen Amerikalılar pencerelerden el sallayarak ünlü televizyon dizisindeki Airwolf (Hava Kurdu) benzeri bir kurtarıcı helikopterle kurtarılmayı beklemişlerdi. Beklentileri boşa çıktığı gibi, sonunda çikolata gibi eriyen binaların içinde kalarak hayatlarını kaybettiler. Zor zamanlarında insanoğlu, filmlerde izlediklerinin gerçek hayatta da olmasını istiyor. Sinema insanların kurtarıcı beklentilerini körüklemekle kalmıyor, aynı zamanda açığa çıkarıyor. The Passion of The Christ (İsa’nın Tutkusu) filminin yönetmeni Mel Gibson ve filmin ekibi en çok gişe yaptıkları ülkelerden birisi olan Meksika’yı ziyaret ettiklerinde ilginç bir olay yaşamışlardı. Halk, filmde Hz. İsa’yı canlandıran Jim Caviezel’e gerçek İsa muamelesi yapmış, önünde eğilerek kendilerini kurtarmalarını talep etmişlerdi. Caviezel, defalarca ben İsa değilim demek zorunda kalmıştı.

Toplumların kurtarıcı beklentisinin geçmişi hiç kuşkusuz sinema sanatından eski. Aynı beklenti günümüz toplumlarında da var. Birisi veya birileri gelsin bizi kurtarsın istiyorlar. Bu duygu ve talep, içinde yaşanan ortama bir tepki olarak tezahür ediyor. Politik anlamda kurtarıcı bir figür çizmek, muhalefet etmenin en kestirme yolu. Adalet, eşitlik gibi kavramları sürekli vurgulayarak insanların tepkiselliğini yükseltmek ve kurtarıcı adayı olmak çok zor değil.

Uluslararası ilişkilerde de güçlü devletlerin kurtarıcı rolünü çok sevdiklerini bize tarih anlatıyor. II.Dünya Savaşının sonunda Avrupa şehirlerini Alman işgalinden kurtaran Müttefik kuvvetlerinin şehirlere girişlerinde düzenlenen resmi geçit törenlerini izlerken kurtarıcı algısına ne kadar önem verdiklerini görülmüştü. Yıllar önce İtalyan Kültür merkezinde seyrettiğim belgesel nitelikli bir dönem filminde, Roma’yı “özgürleştirmek” üzere, 4 Haziran 1944’de şehre giriş yapan Amerikan askerlerini hararetle alkışlayanlar gösteriliyordu. Ancak filmin yönetmeni, sevinç gösterisi yapanların arasındaki bir İtalyan yurttaşın, fazlaca yaklaştığı Amerikan tankının paletine farkında olmadan pantolonunun paçasını kaptırdığını ve ezilerek hayatını kaybettiğini göstermişti. Bir yanda kurtarıcılara hoş geldin diyenlerin sevinç çığlıkları, diğer yanda aynı kurtarıcıların tankının altında ezilmek…

Tank deyince aklıma Türkiye’de darbelerle yönetime gelenlerin de kurtarıcı rolünde oldukları geliyor. Karanlıktan aydınlığa çıkışı anlatan Beethoven’in Beşinci Senfonisi eşliğinde tebrikleri kabul eden 12 Eylül cuntasını, anarşi ortamından bıkan halkımız kurtarıcı görüp alkışlamıştı. Darbe öncesindeki anarşi ortamında kardeşin kardeşi vurduğunu görmüştük, ama bir tabancanın aynı gün içerisinde değişik ideolojilerdeki insanları katletmekte kullanıldığını sonradan öğrenmiştik. Kurtarıcılar, giderek derinleşen toplumsal çatışmaya müdahale etmemiş, kendilerinin kurtarıcı sıfatını kazanması için toplumun kıvama gelmesini beklemişlerdi. Sırf bu davranış bile, kurtarıcı rolü oynamayı seven Amerika’nın darbeyi arkaladığına dair izler taşıyordu. Ruslardan kurtarmak için gelip, yıllarca işgal ettikleri Afganistan’ı, demokrasiyi tesis etmek için kurtarıcı olarak geldikleri Irak’ta yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiğini çok iyi hatırlıyoruz.

Şimdi sırada Gazze var. Trump, geçen hafta Gazze’nin geleceğine dair hazırlattığı bir propaganda videosu paylaştı. Yakılıp yıkılan ve onbinlerce masumun katledildiği topraklara kurtarıcı olarak gelecek Amerikan ordusu bir refah ortamı oluşturacakmış. Büyük turistik oteller, plajlar ve kenarında siyonist katillerle birlikte içki yudumlanan havuzlar… Trump, bunun bir teklif olduğunu söylerken, hiç kimse bu sözlerin aslında tekliften öte, tehdit olabileceğini düşünmedi. Teklifi kabul edip etmemekte serbestsiniz demek, kabul etmezseniz olacaklardan sorumlu değilim anlamına geliyordu. Kenara çekilip siyonist İsrail’in ülkesini terk etmeyen milyonlarca masum sivili katletmesini izleyecek ve sonra kurtarıcı olarak Amerika gelecek. Tabii bu onların planı.

Öte yandan Trump Amerikası, Ukrayna için de kurtarıcı rolünde sahneye çıkıverdi. Yıllardır sen savaşa devam et, biz seni destekleriz diyen Amerika, şimdi ülkeyi işgalden kurtaran kahraman olarak Ukrayna’nın doğal zenginliklerine el koyuyor. Oysa ülkenin topraklarının büyük bölümü çoktan işgal edildi ve geri gelmemek üzere kaybedildi bile. Müzakeresi söz konusu bile edilmiyor. Herşey gözlerimizin önünde, aleni yaşanıyor.

Emperyalizm, hem savaştırıyor halkların katline ortam hazırlıyor, hem de kurtarıcı rolüyle ülkelerin zenginliklerinin üzerine çöküyor. Diğer yandan, yıllar süren bölgesel savaşlarla ekonomisi olumsuz etkilenen çevredeki ulus-devletler küresel finans kurumlarına borçlanıyor, yıllarca faiz ödüyorlar.

Trump’ın kurtarmaya niyetlendiği Ukrayna’nın başkanı Zelensky ile yaptığı oval ofis görüşmesi başta komşumuz Yunanistan olmak üzere Avrupa’da yıllardır Amerikan desteğiyle yaşayan ülkeleri rahatsız etti. Onları bazı şeyleri tekrar düşünmeye sevk etti. Amerika üsler kuruyor, askeri yardım yapıyor, ekonomik destek veriyor, ama günü geldiğinde Ukrayna’da olduğu gibi, verdiklerinin karşılığında daha fazla şeyler talep ederek ülkelerin üzerine karabasan gibi çöküveriyor. Üstelik Washington’a çağırıp ülkeyi temsil eden kişiyi azarlayarak, onuruyla oynayıp, kıyafetiyle bile dalga geçerek yapılan tertiplerle.

Şimdi Avrupa, kurtarıcısının olmadığı bir dünyaya geçişin hazırlığında. Askeri harcamaları olmadan, terör belasına trilyon dolarlar ayırmadan, refahı vatandaşlarına dağıtarak standartlarını yükseltmişlerdi. Bizdeki bazıları da, yıllardır bütün bu önemli farkları görmezden gelerek Avrupa hayranlığına soyunup, adamlar şöyle iyi, böyle başarılı derken, kendi ülkelerini aşağılamaktan geri kalmıyorlardı. Hepsi bitti. Avrupalı dostlarının desteğine güvenip siyasete atılanlar, Avrupa’da üslenmiş küresel kuruluşlardan yardım alan terör örgütleri için de son günler.

Kurtarıcılarından kurtulan Türkiye için ise güzel günler başlıyor. Gerçi kurtarıcılar gelsin de alkışlayalım diyerek elleri havada bekleyenler hala var, şimdi onlar da ellerini indirip, ülkeleri için bir şeylerin ucundan tutsalar daha iyi olacak gibi görünüyor. Zaten Marvel’in süper kahraman filmleri de artık eskisi gibi ilgi çekmiyor. Onlar da bitti.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR