“Kuşdili bu. Perdeler iner kalkar, giderek şeffaflaşma olur ve perde aynaya dönüşür: Sen bendesin, ben sendeyim! Sonra ayna da kalkar ve oyun devam eder. Adına gerçek dediğimiz.” Leyla İpekçi

1738620055050Leyla İpekçi’nin kaleminde iç ses, mecazın dili, imgesel cilveler, katman katman açılan anlam harf harf, hece hece, kelime kelime okurun dünyasında açılır, farklı anlamlara bürünür. İpekçi’nin, “Sen bendesin ben sendeyim!” sözleri ile de ifade ettiği gibi yazan ve okuyan bir olur kuşdilinde… İpekçi’nin kalemine, defterler kadar gönülden gönüle köprüler kurduğu okurları da yoldaşlık eder. Hemen her romanında ana mekân bir “yüz” olur, gerçek ile hayal girifttir. Okur sayfalar arasında doğumdan ölüme kadar bir suret olan yüzün onlarca hali ile buluşur. Leyla İpekçi romanlarının ya müptelası olursunuz ya da hiç okumazsınız. Her okura manayı farklı açtığı gibi, aynı romanı farklı zaman dilimlerinde tekrar okumalarda yeni hissiyatlar yükler, zihinde pencereler açar. 

1738620055067

Leyla İpekçi, iki romanından ilhamla okurlarını bu defa tiyatro sahnesinde hayatın gerçekleri ile buluşturdu. Devlet Tiyatroları, “75. Yılda Romandan Sahneye” projesi kapsamında, yönetmenliğini Semih Kaplanoğlu’nun yaptığı Kuşdili oyunu,  1 Şubat 2025 tarihinde ilk sahnelenmeyle birlikte on gösterimini tamamladı. 

1738620055045

Kuşdili oyunu halimizin aynasıydı. İnsanın bitmeyen iç çatışmalarının dışa vurumu, gündelik hayatta hepimizin şikayet ettiği aymazlıklar, savaş, salgın, çevre sorunları sonsuz estetik ve ustalıkla sahnedeydi. Perde kalkar ve rolü ile oyuncunun bir olduğu muhteşem uyum, kusursuz sahnede seyirciyi büyüler. Tiyatro oyuncuları rollerini oynarken, aslında oyunun kahramanı sen, ben, o, hepimiz. Sahneye nakşedilmiş bir hayat, seyircilerin suretlerini gördüğü gizli bir ayna, romanlardaki imgeler, sözcükler bu defa sahnede katmanlaşarak sanatın bir başka hâli ile yüzleştirir seyirciyi. Romanda sayfadan sayfaya geçerken bazen dikkat dağılır, okunur biter ama tiyatro sahnesi hep canlı zihinlere kazınır, tesirinde bırakır. 

1738620055038

“Konuşmalar artık sıkıyor. Eş dost meclislerine girmek istemiyorum. Tek ilacım kelimeler… Dudaklarımda aralanamadan kalmış cilve dolu kelimeler…Onlar da gittikçe silikleşiyor ya… Yazdığım oyun gerçekmiş meğer… İçimdeki sırrı kimse bilmeyecek…” (Yazar Ayşe’nin rolünden)

Oyunda yazar Ayşe’ye hayat veren, Leyla İpekçi’nin aynası Eylem Yıldız ile göz göze gelince yazar ile etkileşim yaşıyorum, oyunun içine dalıyorum, kelimeler, roller içime işliyor. Bilge babaanne rolünde Nihal Dinçel, derviş boyacı rolünde Can Emrah Yaman’ın gözlerinde aynalar içimize suretler olarak yansıyor. 

1738620055055

Sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi disiplinler tarafından farklı perspektiflerde değerlendirilebilecek oyun, yazı masasında, tablette, mutfakta, bahçede, koltukta, duvarda, kuaförde, cenazede, aynada, renklerde, gözyaşında, kahkahada, virüste, aşıda, gönülde, aşkta, kadında, erkekte bir bütün olarak “perdede” kırıp durulan aynaların her bir parçasında seyirciye “kimdi gördüğün?” sorusunu sorduruyor. Verdiği sosyal mesajlar, oyunun oyuncular ile uyumu, dekor, sahne tepeden tırnağa mükemmel. Oyunun bitiminde Mustafa Biber’in Yunus Emre ilahisinin yorumu ise tiyatroyu seyircilerin gönüllerine mühürlüyor. 

1738620055072

Son sahnede eşi Ahmet’i şehit veren yazar Ayşe ile boyacının etkileyici diyalogu: 

  • Aşk geldi bana gözyaşı olarak göründü.
  • Sen neye boyanırsan onun renginde görünür gider, hepsi bu. Aynaya gerek kalmaz.
  • Ahmet’i çok özledim. 
  • Kendini özle… Kavuşacağın başkası yok mu? 

Ayna sonsuzluğun gölgesinde bir sır, o sırrı insanın kendisi bile çözemiyor. İçimizin dehlizlerine ayna tutan Kuşdili oyununu yöneten Değerli Semih Kaplanoğlu ve yazan-oyunlaştıran Değerli Leyla İpekçi nezdinde oyunda emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum. 

Renklerde, aynalarda, perdelerde nice buluşmalara…