Meşrutiyet Devri Osmanlı entelektüel dünyasının renkli ve çok yönlü simalarından biri olan Lastik Said Bey, devrinin kültür hayatında önemli bir yere sahip olduğu kadar, dönemin aydınları ve devlet adamlarının da bir prototipidir.

Babası ileri görüşlü, kültürlü ve dil bilen bir zattı. Oğlunun küçük yaşlarından itibaren tahsiline önem verdi. Babasının tahsiline gösterdiği bu alaka ile küçük Said, ilk eğitimini özel hocalardan aldı. Arapça yı Amasyalı Hoca Mecid Efendi den öğrendi. Kendi ifadesine göre, çalışkanlığı ve okumaya olan merakından çok hoşlanan babası, Farsça yı bizzat kendisi öğretmiştir. Hatta bu okuma merakı o derece ileridir ki, babası, oğlu Said e gezdiği yerlerde dahi boş durmaması, sürekli kitapta meşgul olması maksadı ile Arapça dan Binbir Gece ve Farsça dan Kelile ve Dimne masal kitaplarını vermiştir.

Bu masal kitapları büyük formada basıldıktan için her gün beşer onar sahife kopararak cebine koyar, gezdiği yerlerde onları okuyarak hem eğlenir ve hem de vaktini boş geçirmemiş oluyordu. Öyle ki, bu okuma alışkanlığı, Said Bey in hayatında `okumaksızın geçirilen vakit, boşa geçirilmiş vakittir`gibi bir düstur haline gelmiş, yaşlılık yıllarında bile bu okuma alışkanlığı devam etmiş, mesire ve eğlence yerlerinde dahi okumaktan kendini alamamıştır.

1885-1888 yıllarında Hukuk Mektebi nde Said Bey in derslerine devam eden bir öğrencisinin ifadesine göre elinde daima kitap bulunur, geniş paltosunun ceplerinde mutlaka yeni çıkan bir Fransızca eser taşırdı. Tramvayda otururken ya da her akşam uğradığı Beyoğlu ndaki Yani nin mekanında, kitabını çıkarır, oturduğu sürece kaldığı yerden mütalaaya devam eder, kolunun yenlerinde bulunan küçük cepten kurşun kalemini çıkararak okuduğu kısmı işaret ederdi. Ahmed Râsim&rsquo e göre yaz kış ayağına lastik giydiği için kendisine 'Lastik' lakabı verilmiştir.

Said Bey, Arap dilinin üstünlüğünü savunan ve dil hakkındaki düşünceleriyle iki yıl kadar süren bir dil münakaşası başlatan Hacı İbrâhim Efendi ile kalem tartışmalarına girmiş, yabancı kelime ve terkiplerden arındırılmış bir Türkçe&rsquo yi savunmuş, lakin kendi yazılarında Arapça-Farsça kelime ve terkiplerle yüklü ağır bir üslû p kullanmıştır. Türkçe&rsquo nin sadeleşmesi sürecinde söylenen meşhur mısranın sahibidir.

'Arapça isteyen Urban&rsquo a gitsin / Acemce isteyen İran&rsquo a gitsin / Ki biz Türk&rsquo üz bize Türkî gerektir' açıkça ifade etmekten çekinmeyen Said Bey&rsquo in tartışmalarında hicve yatkın bir dili vardır. Devlet adamlarını ince nüktelerle eleştirmekten, onları küçük düşürmekten ve zaaflarını ortaya koymaktan çekinmeyen Said Bey, hem devlet ricâli hem matbuat âlemi için 'kendisinden sakınılması gereken' bir kişiydi.

Gençyaşından itibaren gazetecilikle meşgul olan Said Bey&rsquo i Ali Kemal Türkiye&rsquo de gazeteciliğin ve muharrirliğin pî ri olarak gösterir. Önce Tasvî r-i Efkâr&rsquo da Nâmık Kemal&rsquo in yanında çalışmaya başlamış, daha sonra  yî ne-i Vatan gazetesine geçmiş, Filip ve Rüşdü efendilerin yayımladığı İstanbul Gazetesi&rsquo nde başyazar olmuştur. Filip Efendi ile beraber Hakāyiku&rsquo l-vekāyi gazetesini çıkarmış, bu gazetenin yayımı durdurulunca Vakit gazetesinin neşrine yardım etmiştir. Vakit&rsquo in isminin değiştirilerek Tarî k adıyla neşrine izin verilmesi üzerine yine Filip Efendi ile birlikte bu gazeteyi çıkarmıştır. Said Bey, Vakit ve Tarî k gazetelerinde başyazarlık yaptığı sırada Şark ismiyle Beyoğlu&rsquo nda bir gazete neşrettiğini söylemektedir (Servet-i Fünû n, 16 Teşrî nievvel 1919, s. 7). Gazete yazılarında imza kullanmamış, 'İcmâl-i Ahvâl' başlığı altında genellikle ilk sayfada devletlerarası münasebetler, Osmanlı Devleti&rsquo nin içve dış politikaları ile siyasî gelişmelere dair yazılar yazmıştır. Ayrıca yabancı neşriyatı takip etmiş, Avrupa&rsquo daki siyasî gelişmeleri ve dünya devletlerinin durumuyla ilgili konuları yazılarında işlemiştir.

Said Bey, II. Abdülhamid&rsquo in tahta çıkışıyla şöhret bulmuştur. Şehzadeliğinin ilk zamanlarında babası Kemal Paşa&rsquo dan Farsça dersleri almış olduğundan eski hocasının oğluna gösterdiği ilgide hocalık hâtırasının payı olmakla beraber II. Abdülhamid, Said Bey&rsquo in ilmini ve Fransızca bilgisini takdir etmiş, Avrupa gazetelerinde Osmanlı Devleti aleyhinde çıkan yazılara cevap vermesi için onu sık sık Yıldız Sarayı&rsquo na çağırtmıştır. Said Bey II. Abdülhamid&rsquo in otuz üçyıllık iktidar döneminin yirmi üçyılını, iktidara yakın olmanın avantajlarını kullanarak paşa paşa yaşamış. Pek çok Meşrutiyet aydını gibi ikbal günlerinde II. Abdülhamid&rsquo e sadakatini sıkça bildiren Said Bey gözden düştükten sonra ömrünün dokuz yılını sürgünde geçirmiştir.

Said Bey bir ihbar neticesinde memuriyetten çıkarılarak müebbet hapisle kalebentliğe mahkû m edildi. 20 Kasım 1899 tarihli sürgün kararı mazbatasında ifade edilen 'devlet ve saltanat aleyhine neşrolunan muzır neşriyata muavenet ve dedikoduya sebebiyet' gibi suçlamalara Said Bey&rsquo in sürgünden bir yıl kadar önce kaleme aldığı 'İntihâb-ı Me&rsquo mû rî n Komisyonu Lâyihası' ve daha sonra yazdığı 'İsti fâ-yı Hümâyun Şâyiâtı' adlı yazıları sebep olmuştur. Sürgün yerleri Fizan ve Tâif iken daha sonra Yemen&rsquo e çevrildi. Cezasını San a&rsquo da geçiren Said Bey&rsquo in sürgün yıllarına dair bilgi bulunmamaktadır. II. Meşrutiyet&rsquo in ilânı üzerine çıkarılan genel aftan yararlanan Said Bey İstanbul&rsquo a dönüşünde Şû râ-yı Devlet Tanzimat Dairesi başkanlığına tayin edildi.