Kelimelerimiz kadar düşünür, kelimelerimiz kadar konuşuruz

Abdülhak Hamid, 'Makber Mukaddimesinde' şiiri tarif ederken şunları söyler: 'İnsan bazı kere aklına gelen bir hayâli tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihninde uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbine doğan hissi bulamaz, o kadar derindir.' Gerek bu birkaçsatır gerekse bu ifadelerle anlatılmaya çalışılan ve asırları aşan şiirler, birkaçbin kelimelik sokak lisanı ile yazılıp, söylenebilir mi? Yapılabildiğini varsayalım, böyle bir lisan kaçakla, kaçkalbe dokunabilir.

Namık Kemal merhum diyor ki: 'Bir insanın zekâsı bildiği kelime sayısıyla orantılıdır. Yani bir insan, ne kadar çok kelime bilirse zekâsını o nispette güzel kullanır. Önüne konulan bir kitabı rahatça okur ve anlar. Kendisini rahatça ifade edebilir. Bunun yanında ne kadar az kelime biliyorsa söylenenleri, yazılanları anlatmakta o kadar zorda kalır!'

Son yüzyılların öne çıkan uygarlıklarını inşa eden milletlerin ilim adamları da böyle düşünüyorlar. Zira yeni yetişen çocuklarının eğitiminde lisanı ve lisanın temel taşı olan kelimeleri çok önemsiyorlar. Onları lisanlarının imkânlarını en üst seviyede kullanacak lider insanlar olarak yetiştirmenin gayreti içerisindeler. ABD, İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, ilk eğitimden geçirilen çocuklarının ders kitaplarını 71.000 kelime ile yazıyorlar. Bu rakam Japonya`da 44.000, İtalya`da 32.000 civarındadır. Türkiye`mizde ise sekiz yıllık eğitimden geçen çocuklarımızın kitaplarındaki kelime sayısı 5.000-6.000 kelime civarındadır. Kapsadığı geniş coğrafya itibariyle dünya üzerinde çok konuşulan diller arasında yer alan Türkçemiz nasıl oluyor da bu kadar az kelime ile çocuklarımıza öğretiliyor? Lisanımızı bu kısırlığa mahkû m eden amiller nelerdir? Bunların hassasiyetle tetkik edilmesi çok büyük önem arz etmektedir.

Batı edebiyatı neden bizim edebiyatımızdan daha zengindir? 71.000 kelime ile tahsil gören kimse elbette 71.000 kelime ile okur, düşünür, konuşur, yazar ve yorumlar. Ve elbette 6.000 kelime ile edebiyat üretmeye çalışana nispetle daha geniş hacme sahip bir edebiyat oluşturabilir. Çocuklarımızın ders kitaplarında yer alan bu kadar kelimenin dahi çok daha az bir kısmı ile günlük konuşmalarını sürdürdükleri düşünülürse ortaya daha da karamsar bir tablo çıkmaktadır. Aktif olarak kullanabildiği kelime hazinesini oluşturan kelimelerin sayısına bağlı olarak, yeni bir şeyler üretme kabiliyeti de sınırlanmaktadır. Kendi diline hâkim olmayan bireylerin yabancı dil öğrenmeleri de oldukça zordur. Ü lkemizde uzun tahsil hayatı boyunca bir yabancı dilin hakkıyla öğrenilememesinin altında yatan en önemli sebeplerden biri de işte budur.

Aslında mesele Türkçe`mizin zengin bir kelime sayısına sahip olmaması değildir. Mesele lisanımız üzerinde girişilmiş tahrif hareketleri, bazen bir topluluk bazen de bir şahsın mantığına göre lisanımız üzerinde yapılan cerrahi ameliyat girişimleridir. Bunların en öne çıkanlardan birisi öz Türkçecilik hareketidir. Bu alanda fikir yürüten ve kalem oynatanlar, milletimizin asırlar boyunca kullandığı kelimeleri, uydurdukları ve Öz Türkçe olduğunu iddia ettikleri yeni kelimelerle değiştirmeye girişmişlerdir. Bunu yaparken de bir kelimeden ne çıkar kolaycılığı ile dilimizi kısırlaştırmışlardır. Önce güzel Türkçemizi zenginleştirmek bahanesiyle kelimelerimizin üççeyreğini çöpe attılar. Kalan bir çeyreğinin de anlaşılmaması için yerlerine birer uydurma kelime icat ettiler. Bugün artık, 'tasallut, taciz, tecavüz, taarruz, hücum, suikast, atak, akın, baskın, müsademe, mübareze vb' birçok kelimeyi 'saldırı' kelimesi ile karşılamaya çalışıyoruz. Yok edilen kelimelerin içinde yer aldığı atasözü, deyim, özdeyiş, ninni, mani vb akıbeti bu yazımızın sınırlarını aşmaktadır. Doğurduğu sonuçlar itibariyle, bu hareketi savunanların Türkçe`mize yaptıklarının benzerini, Türkistan coğrafyasına hâkim olduğu dönemde Sovyetler Birliği ancak yapabilmiştir. Sovyetler Birliği Azerbaycan ve Türkistan coğrafyasındaki kardeşlerimizin alfabeleri üzerinde değişiklikler yaptı. Hepsi Türk olan ve Türkçe konuşan bu kardeşlerimize Azeri, Kırgız, Kazak, Özbek gibi isimler dayattı. Her birine dillerinin aslında Türkçe değil Azerice, Kırgızca, Kazakça, Özbekçe olduğu algısını yerleştirerek, egemen güçolma ideali açısından bir şeyi amaçlıyordu egemenliği altında bulunan Türkler arasındaki birliği bozmak. Bunu anlamak mümkündür. Fakat ülkemizdeki dil tahripçilerinin amacını anlayabilmek mümkün değildir. Türkçe`mizin ilk sözlüklerinden biri olan Divan-ü Lügat-it Türk`te 8.584 kelime var. Şemsettin Sami Bey`in Kamus-u Türkî `sinde 18.000-19.000 civarında, Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan iki ciltlik Türkçe Sözlükte ise 79-80.000 civarında, en son hazırlanan TDK sözlüğünde ise 100.000`in çok üzerinde kelime mevcut. Tabi bunların içerisinde başta Arapça ve Farsçadan olmak üzere yüzyıllar içinde Türkçe`mize katılmış ve Türkçeleşmiş çok sayıda kelime var. Durum böyle iken ders kitaplarımız neden 5-6000 kelime ile hazırlanıyor? Günlük konuşma dilimiz neden birkaçbin kelime ile sınırlı? Bunlara benzer pek ok soruya cevap arayacağız. Milletimizin asırlar boyu kullanarak Türkçeleştirdiği kelimelerimiz ve bu kelimelerin başına gelenleri de ayrıca sonraki yazılarımızda ele almaya devam edeceğiz. Görüşmek dileğiyle;

_____________

İstifade Edilen Kaynaklar

  • Mehmet KAPLAN- Kültür ve Dil
  • Yavuz Bülent BAKİLER- Sözün Doğrusu 1-2