Erbakan'ın haklı olduğunu ancak 30-40 yıl sonra anladıklarını(!) itiraf(!) edenlerin ülkeye ve siyasete dair bugünkü fikirlerine nasıl inanacağız?

A2Eed399 4F2F 4A72 A5E8 F44763263Aba

Önce kasetlerden dinledim sesini... Almanya'da Millî Görüş Teşkilatı'nın hazırladığı konferans kasetlerinden... Bahri Zengin, Şevket Kazan, Timurtaş Uçar, Tahir Büyükkörükçü kasetleri…

MSP'nin son dönemine rastlamıştı aklımın kesmeye başladığı çağlarım... Eğitmen ve öğretmen olan dedelerim CHP'liydi, baba tarafımdan akrabalarımızın hemen tamamı "Türkeşçi"... Dedemle sürekli çatışan babam "Erbakancı"... Belli, Almanya'dan kapmıştı bu sevdayı... MSP'nin anahtarından ziyade evimizde "Millî Görüş" kelimesi ve amblemi vardı... O dönemler kenar mahallede halk partilerin adını değil parti liderlerinin adını parti adı gibi kullanırdı: Erbakancı, Türkeşçi, Demirelci, Ecevitçi…

Babam gurbette olduğu için dedem bize gelir, bize sahip çıkardı. Yedi sekiz yaşlarındayım. Televizyonda Erbakan çıkınca dedem istihza eder, eğlenirdi... Erbakan'ın meclisteki meşhur "kadayıf" örneğini taklit ederdi mesela... Yanımızda olmayan babamızı bizim gözümüzde küçük düşürmeye çalışırdı.

Dayılarım ve oğulları, annemin tarafı hep Erbakancıydı. İHL'de öğretmen olan ve anne tarafımdan akraba olan rahmetli İhsan Yağız hocamızın tesiri miydi, bilmiyorum. Bizde okul demek İHL demekti. İHL'de okumak büyük oranda "Erbakancı" olmaktı.

Çocukluğum ve gençliğimin geçtiği Kavak Mahallesi Tortumlular mahallesiydi, annem de Tortumluydu... Tek tük Narmanlı ve ova köylüler vardı. Komşularımızın hemen tamamı "Demirelci"ydi. Kavak'ın yanındaki dağ mahallesinde ise "Ecevitçi"ler çoktu. Bunu ilkokula giderken yolumuzu kesip hangi partili olduğumuzu soran "şergada" dağ mahalleli çocuklardan anlardım. Annem tembihlerdi: "Soran olursa ekmek partisinden deyin." Yedi sekiz yaşlarındayız düşünün... Annemin sözünü tutardık; ama dayak yerdik yine.

Çocuktuk, gençtik ve mahallede Erbakancı olmanın yalnızlığını çekiyorduk.

Mahallede, okulda, çarşıda, pazarda rastladığım büyük küçük herkes Erbakan'a güler, onunla alay ederdi. Söyledikleri çok uçuk kaçık şeylerdi, hayaldi, onlara göre. Ve buna içten içe öfkelenirdim. 

(1970'lerde, 80'lerde, 90'larda onunla alay edenlerin 2000'lerden ve bilhassa 2010'dan sonra Erbakan güzellemesi yapmasına itibar etmedim hiç. Bu tutum, iktidara, Erdoğan'a garezlerindendi kanaatimce. Erdoğan’a muhalefet olsun da varsın Erbakan büyük devlet adamı olsundu. Erbakan artık siyasi rakip ve tehdit olmaktan çıkmıştı, nasıl olsa... Onların çoğu "ölü Müslüman" seviciler gibi...)

Karasu Kütüphanesi mahallemizde Erbakancıların toplandığı yerdi. 

Bizim küçük zihnimizde ise "ağır sanayi, fabrika, AET Hıristiyan Topluluğu, Kıbrıs, İslam Birliği, millî ve manevî kalkınma, Müslüman, Afganistan, İsrail, mason, ahmak, taklitçi zihniyet, vesayet, şuur, tam bağımsız Türkiye, siyonist..." gibi kelimeler, kavramlar kazınıyordu.

Sonraları "Adil Düzen" kavramıyla tanıştık. Onun her konferansında ve mitinginde diğer siyasi liderlerden çok farklı şeylerden bahsettiği dikkatimden kaçmıyordu. Muhakemeli, mukayeseli, matematiksel, mantık ve ispata dayalı, istatistik ve analitik düşünceyle kurduğu cümleler beni ziyadesiyle etkiliyordu. Herkes aynı şeyi söylerken Erbakan yepyeni şeyler söylüyordu. Milletimizin yenilmişlik, eziklik, kabul edilmişlik psikolojisinden çıkması için kan ter içinde çalıştı, çabaladı: Cüce değilsin, sen bir devsin!

“İnananlar geliyor, Hakk’ı hâkim kılmaya / Batıla dur diyerek adil düzen kurmaya” 

Biz Safahat’taki birçok şiiri, Üstad’ın “Zindandan Mehmed’e Mektup, Sakarya, Çile, Muhasebe” gibi şiirlerini onun konferanslarını dinleyerek ezberledik diyebilirim.

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

Erbakan Hoca zamanın ve mekânın tümüne birden bakmayı öğretiyordu bana. Güne, an’a, olana odaklanarak değil büyük resme bakarak olaylara doğru teşhis koymayı ondan öğrendim. O muzzam muhakeme ve mukayese gücü beni ziyadesiyle etkiliyordu. Mantık, mantık mantık… Onda olmayan (belki en az olan) kelime “konjonktürel” idi.

Rahmetli Erbakan Hocamız mecliste ABD derken, İsrail derken, Batı derken, Irak derken, pkk ve silahlar derken, sınırlarımız derken istihzâ eyleyip bıyık altından gülen adamları izliyorum zaman zaman... Oyunlu kahveden oyundan kaldırılmış da zorla meclise gönderilmiş gibi birçoğu... Dünya onlara hoş... Ülkeme, kaybolan yıllara acıyorum... Ah kaht-ı ricâl!

Rahmetli Erbakan aleyhine öyle algı oluşturuluyordu ki ona ve onunla hareket edenler en çok “irtica, mürteci” kelimeleriyle anılıyordu, gayr-ı milli basında. 

Ülke içindeki her türlü terör olayından sonra MOSSAD ve İsrail'i işaret ediyordu. Uğur Mumcu katledildiğinde ülke içinde herkes birbirini ve bilhassa Müslümanları suçlarken o yine yabancı istihbarat örgütlerini öne çıkardı, Madımak olayında da... Yanılmadı!

28 Şubat sürecinde Refah Partisi’nin kapatılma kararı alındığında ev telefonunu arayıp anneme, ben gelene kadar televizyonu açmamasını söyledim. Babam kapatma kararıyla şoke olabilirdi, daha kötü bir şey yaşayabilirdi. Babam için “Erbakan” en büyük yaşama motivasyonuydu.

MNP kapatıldı, MSP kapatıldı, RP kapatıldı, FP kapatıldı... O yılmadı... Onun öngörüleri bir bir doğru çıkıyordu. O, sokaktaki adama derin dünya düzenini tanıttı. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ilk ondan öğrendik.

TSK'nin güçlenmesi için millî bir ağır sanayi hamlesini önemsiyordu. Bugün Türkiye geçmişle karşılaştırılamayacak kadar güçlü bir orduya sahip. 

Davasını savundu, yılmadı. Savunan adam oldu. Nezaketle de dimdik durulacağını ve kitleleri etkileyeceğini gösterdi.

Doğruları ve yanlışlarıyla ülkesine çok ciddi hizmetleri oldu Hocamızın. Bir zihniyet devrimi yaşattı, Anadolu insanına... Bir müezzin gibi uyandırdı milletini, hatırlatıcı oldu! “Siyasetle ilgilenmeyen Müslümanı, Müslümanla ilgilenmeyen siyasetçi yönetir.” derdi.

İlim, fikir ve dava adamı Erbakan Hocamızdan Allah razı olsun. Mekânı cennet olsun.

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!