Sultanahmet`te sıradan bir gün. Günün sıradanlığını TRT yönetmeni Ahmet Melih Oflaz`ın, meşhur ressam İsmet Xbilen için okuduğu Maria şiiri bozuyor! Ahmet Melih Oflaz, kadim İstanbul`un orta yerinde, Sultan Köşesi`nde, müessesenin şefi Fatih`in tazelediği çayından üçüncü yudumunu aldıktan sonra gözlerini bir kez daha yumuyor ve 'İsmet Baba, tekrar Maria`ya, ne dersin?' sualini tevcih ediyor. 

`height=
Ünlü Ressam İsmet Xbilen

O esnada ressam Xbilen, paletinden bir pastel renk daha aldıktan sonra naif fırça tahrirlerini Maria ismini verdiği, günbatımı renklerini hâvî , ümidini ve hayallerini solungaçlarına yüklediği nâtamam balığın kuyruğuna odaklanıyor;  

`height=

Yönetmen Oflaz, henüz İsmet Xbilen`in, 'eyvallah seni dinliyorum Ahmet Melih' demesine fırsat vermeden ince belli çay bardağını, ressamın gönül rengine boyadığı çay tabağına bırakırken gözlerini bir kez daha kapatıyor, o demde Sultanahmet şiire doyarken, Sırlı Süleyman Efendi, Bekir Sıtkı Erdoğan`ın ruhuna Fatihalar okuyor:

Sustu 'Another Life' gazinosu

Sustu şarkılar,
Paletimde renk sustu, fırçamda şekil
Ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
Sustu Paramos`un mazgallarından
Şehre pancur pancur dökülen arya.

Artık ne tayfalar mevcut

Ne komandoslar,
Ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya;

*

Bu medar ikliminin tenha gecesinde
Sardı bambu kamışlarını pişman bir sükû t
Sardı bir sızı.
Hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
Sapsarı bir şüphe sarar ya,
İşte öylesine berbat bir hâl var.
Hiçbir şey düşünmek istemiyorum, hiçbir şey!

Ama dördüncü tarassut kulesinde
Bir şüpheli sinyal var:
Ska-lar-ya!

*

Hayır hayır! Yalan bütün bunlar.
Artık ne yıldıza inanıyorum ne fala.
Yalan söylüyor o falcı kadın,
O Hintli parya.
Ben yalnız sana inanıyorum.
Yalnız sana, Marya;

Beni kahrediyor böyle geçen her gece,
Bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer
Ve gökyüzünde emanet duran
Şu asma fener;

(; )

Şiirin bu yerinde âvâzına ara veren Yönetmen Oflaz 'ister fakir ol ister fukara, yemekten sonra yak bi cigara' mülahazasıyla Sırlı Süleyman Efendi`ye bir dal uzatırken, Sırlı, muhatabına hitaben, 'herhalde sadırda iman, dudakta duman, sanatta irfan` demek istediniz, sanatsa sanat, irfansa irfan, balıksa Maria; ' der demez Boğaziçi ressamı` İsmet Xbilen bakışlarını, Sırlı Süleyman Efendi`nin günahtan ârî gözlerine mıhlayarak 'Sen ışık içinde moleküler devinimi geçmiş neredeyse maddelere, ışığa sirayet etmiş bizim için bir ışıksın. Kısacası sen iyi bir adamsın Süleyman Efendi; Tüm Müslümanlar senin gibi olsaydı Dünya kurtulurdu; Lâ ilâhe illallah, mâşallah, lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh' cümlelerini kuruyor ve İBB`nin Büyük İstanbul Otogarında yakın zaman önce açılışı yapılan karma sergisine dair haziruna bilgi veriyor; O esnada Fatih şef de içinden renkli yansımalar geçen masaya beşinci kişi olarak oturuyor ve hep birlikte Beyoğlu, İstanbul, bir adım öte Boğaziçi ressamını dinlemeye başlıyorlar; Xbilen`in anlattıkları Marya`nın hikâyesiydi bir nevi;

`height=

'Dostlar, 77`inci sergi etkinliğime ulaştım. Gündemimde İstanbul`un, Boğaziçi`nin renkli, rengârenk balıkları var, Marya var. Sergimiz Esenler Otogar`da İBB Hasan Ali Yücel Konferans salonunun fuayesinde açıldı; Bu sergime İstanbul un renklerinden olan 29 adet balık resmi koydum. Hayal ve his dünyamda (siz buna hakikat de diyebilirsiniz) benimle birlikte yürüyen balıklar bunlar, rengârenk; Yeri geldi, altın ve gümüş yaldızlar ve neon parlayan ışıklı renkler de kullandım. Ve bir de üçay boyunca suluboya tekniğinde resmini çizdiğim sevgili Marya`nın bir resmi var sergimde. 

`height=

Beni en çok sevindiren şey sergime üçkuşaktır İstanbul`da yaşayan İstanbul hanımefendilerinin de teşrif etmesiydi. Onlar bana, İstanbul`u, İstanbul`un eski(mez) hanımefendilerini anlattılar. Vakt-i merhû nunda İstanbul`da hemen herkes Beyoğlu`na giderken en güzel elbiselerini kuşanırmış. Beyoğlu`nda kuaförün olmadığı yıllarda kadınlar saçlarını ütüyle düzeltirmiş. Beyoğlu`na güzel elbiseler giyilmeden gidilmezmiş. O yıllarda kadınlar kuaför olmadığı için bazan saçlarını ütüyle düzeltirmiş! Bence Dünya nın maddeten ve manen en güzel, ruhen derinlikli hanımefendileri Osmanlı ve gençTürkiye Cumhuriyeti`nin İstanbul hanımefendileridir, görgülü, kurallı, dikkatli, hanım hanımcık...'

Sırlı Süleyman Efendi, Ressam Xbilen`in 'görgülü, kurallı, dikkatli, hanım hanımcık...' tabir ve tavsifini birkaçkez mırıldandıktan sonra Yönetmen`e, 'Ahmet aga, bu balıklar neden bu kadar kibar, kadınlara benziyor ya hu' dedi;

Yönetmen, 'haklısın' dercesine birkaçkez başını öne doğru eğdikten sonra Marya`ya kaldığı yerden devam etti;

`height=

(; )

İnan ki sevgili Marya
İnan ki sen gideli,
Ne varsa hepsi yabancı, ne varsa hepsi keder
Ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük
Ve hepsi angarya;

Biliyorum, bu sabah güneşle beraber biliyorum
Bir vapur demirleyecek bu nankör limanda
Pol`ün ebedî matemine rağmen
Virjini olabilirdi bu vapurda.
Ama sen yoksun, biliyorum sen yoksun.
Sözünü ne çabuk unuttun Marya?
Baharda geleceğim diyordun hani,
Haydi gel, daha ne bekliyorsun
İşte mevsim bahar ya.

Fırçam neden böyle titrer bilir misiniz?
Ve neden bütün resimlerimde fon sapsarı.
Anlıyorsun değil mi yavrum?
Bütün kağıtlara sinmiş, anlıyorsun
Bu tropikal zehir,
Bu müzmin malarya;

(; )

Oflaz`ın ve masanın diğer sakinlerinin çaylarına takviye yapan Fatih Şef, muhabbetin orta yerine 'Sırlı Süleyman Efendi`nin 'bu balıklar neden bu kadar kibar, kadınlara benziyor?' suali cevaplanmadı' cümlesini bıraktı. Sözü, onun bıraktığı yerden ressam aldı: 'Ben istedim ki İstanbul boğazında yaşayan, umut ve hüzün renklerimle boyadığım renkli balık eserlerim, Boğaziçi`nin renkli balıkları az önce bahsettiğim, hanım hanımcık İstanbul hanımefendilerini, saygıyla selâmlasınlar; '

`height=

Yönetmen Ahmet Melih Oflaz 'şimdi taşlar yerli yerine oturdu' anlamında ikinci kez başını salladı ve cennetmekân Bekir Sıtkı Erdoğan`ın namlı şiirine kaldığı yerden devam etti.

(; )

Sensiz nasıl da boş iskele,
Sensiz nasıl da tenha şehir.
Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
Koydan yıldızları çalmışlar bir bir.
Yine de birkaççımacı; Birkaçpalikarya;
Ama kim düşünür yıldızları?
Yüzbaşı Arnold`u vurmuş yerliler,
Mâtemler içinde tekmil batarya;

Bu insanlar, bu yıldızlar, bu gök, bu yer
Birer birer kaybolmaya mahkû m, birer birer.
Biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz,
Biz ki çoktan beri kaybolmuşuz.
Nasıl? Ağlıyor musun Marya?
Sil gözlerini, haydi sil yavrum
Bizim yokluğumuzdan ne çıkar?
Aşkımız var ya; '

`height=

O demde kızıl renkli, 'kor saçlı' muhayyel bir balığa tutunarak mânâda Kızkulesi`nden, şair Bekir Sıtkı Erdoğan`ın yaşadığı Heybeliada`ya doğru yol alan ünlü Ressam İsmet Xbilen`in kirpikleri gözyaşlarını daha fazla perdeleyemedi, konuşurken sesi titremeye başladı: 'Bence Allah`ın yarattığı balıkların renklerini yakalamak imkânsızın imkânsızı, Cenab-ı Hakk renkleri mükemmel koymuş, biz O`nun boyasının, boyasının boyasının izinde fırça tutmanın gayretinde bulunuyoruz. Suluboyamda ne kadar renk varsa onlarla yürümeye çalışıyorum. 

`height=
Ressam İsmet Xbilen den bir Boğaziçi klasiği

Bir şey daha: Tüm İstanbul için İstanbul`un balıkları, denizi ve boğazı için söylenen/okunan şiirleri hep düşünmüşümdür.  Başka bir şey daha: Balıklar neden rakıya meze edilir! Bana kalırsa belki balıkların ruhu (bedeni mi demeliydim!) acı çekiyordur. Balıkların çektiği acıları hep yaşadım; Bir de Galata Köprüsü`nün üzerinden yakalanan balıkların can çekişlerine şahit oldum defalarca. Ve yine defalarca ben de onlarla birlikte acı çektim. Ve seyyar balıkçıların kovalarına boca ettiği can çekişen, müteharrik balıkları kaçkez satın alıp kaçdefa denize attım. Ve böylesi manzaralar karşısında kendi kendime şöyle dedim: Balıkları, Boğaziçi balıklarını non-figüratif, kırık ve sürrealist bir şekilde absorbe etmeliyim ki şekillerinden ve renklerinden dolayı kimse onları tutamasın ve dahi yiyemesin!'

`height=
Ressam İsmet Xbilen ve İbrahim Ethem Gören

Yazı no: 428