'Total futbol' kavramıyla zaman geçirirken bir de baktık ki, Türk futbolu 'total bir çöküş' yaşıyor. Şenol Güneş yönetimindeki Milli Futbol Takımının aldığı saha sonuçlarını bir tarafa bırakırsak, neredeyse tek bir başarıdan söz edemiyoruz.

Sadece saha sonuçları olsa iyi. Ekonomik yapıdan kulüp sistemlerine, altyapıdan taraftar gruplarına kadar neredeyse dökülmeyen yer yok. Son dönemin tek başarı hikayesi ise tesisleşme. TOKİ`nin öncülüğünde, yer yer belediyelerin katkısıyla gerçekleştirilen gerçek bir tesisleşme başarısından söz edebiliriz. Maçların oynandığı stadyumlarımız gerçekten gurur duyulacak kadar modern. Alt liglerin oynandığı sahalar bile dünlerde hayal edilemeyecek kadar konforlu. Yine kulüplerin antrenman sahaları, merkezleri, diğer alanları hep yenilendi, teknolojinin son ürünleriyle donatıldı.

Peki bu kadar yatırıma rağmen futbolumuz neden saha sonuçlarında istenilen başarının çok uzağında? İşte burada futbol aklının tesisleşmeyle aynı ölçüde gelişmediğini görüyoruz. Futbolu yönetenler maalesef futbolun gerektirdiği kararları almaktan çok uzakta. Futbol Federasyonu Başkanı`nın belirlenmesinden kulüp başkanlarının seçimine kadar tüm futbol birimlerinde bir yönetim sorunu gözleniyor.

Adı özerk ama son yıllarda tamamen atamayla belirlenen Federasyon Başkanları, yönetimlerini oluştururken pek çok dengeyi gözetiyor. Siyasetin etkisine tamamen açık olan yönetimler yine onların belirlediği isimleri yönetime alıyor. Bu durum kulüpler için de geçerli. Büyük takımlar dışındaki tüm kulüplerde yerel yönetimlerin, siyasi parti liderlerinin veya yöneticilerinin açık bir müdahalesi var.

Parayı ve rantı tahsis eden siyasiler ve kamu yöneticileri yönetimde de söz sahibi oluyor. Neredeyse Anadolu kulüplerinin çoğunda belediye başkanlarının emanetçilerini görmek mümkün. Bu durum transferde alınacak oyunculara kadar yansıyor. Artık menajerlerin ve oyuncuların iş arayan gençler gibi siyasi parti koridorlarında, belediye başkanı makam odalarında ve il başkanlıklarında kulis yürüttükleri sır değil.

Sistemin bu kadar keyfiyete açık olduğu bir model suistimalleri de beraberinde getiriyor. Transferlerde alınan komisyonlardan, menajerler arasındaki çatışmalardan, yöneticiler arasındaki çekişmelerden futbolun kalitesine sıra gelmediğini söyleyebiliriz. Böyle olunca da kulüp takımlarımız Avrupa`da adı duyulmamış takımlar karşısında mağlup oluyor, eleme turlarını geçemiyor ve her yıl Avrupa sıralamasında daha altlara düşülüyor.

Kulüp ve lig bu durumdayken taraftarın farklı olması sürpriz olurdu. Taraftar da bu sistemin devamında önemli bir parça olarak yanlışlığı meşrulaştırıyor. Ne kaliteli bir futbolu talep ediyor ne de kaliteli bir futbol düzeninin kurucusu olabiliyor.

2000`li yıllara doğru büyük bir umut ışığı yakan futbolun bugün içine düştüğü çıkmazı görmek çok acı. Total çöküşten bir çıkışın işaretini de göremediğimiz için tek sığınağımız eski mutlu günler oluyor. Nostalji maçlarını tekrar tekrar izleyip o eski güzel günleri hatırlamak galiba bizim kaçınılmaz kaderimiz.