Toplumsal açıdan insanın varoluşuyla, fert açısından da kişinin doğuşuyla başlayan, hayat boyu süren ve devamlılık gerektiren bir süreç bu.

`Benim neslimin büyük günahı tarihini bilmemek, tarihine inanmamak ve bilhassa tarihinde kendinden bir şey devam ettiğine inanmamaktı. Gördüğümüz fecî terbiyenin tesiri altında tarihi bir mezar ve bütün vekayii birer ceset gibi düşünüyorduk. Mazimiz bir dağdı, onu çıkmıştık, şimdi inmekle meşguldük. Ve talihin bizi iniş tarafında dünyaya getirdiğine kızmaktan başka yapacak bir şeyimiz yoktu.'

Ahmed Hamdi Akseki

Washington'daki Milli Arşiv binasının ön cephesindeki yazılardan ikisi şöyledir: 'Mazinin mirası, istikbalin hasadını mümkün kılan tohumdur.' Ve 'Mazi bir başlangıçtır.'

Toplumsal açıdan insanın varoluşuyla, fert açısından da kişinin doğuşuyla başlayan, hayat boyu süren ve devamlılık gerektiren bir süreçbu.

Günümüz insanı, internet aracılığı ile dünyanın diğer ucundaki kullanıcı ile sohbet edebiliyor, üretilen yeni fikirleri ve bilgileri bilgisayarına aktarabiliyor, alışveriş edebiliyor, ihtiyaçduyduğu bir kitabın veya bilginin, dünyanın en önemli üniversitelerinde bulunup bulunmadığına bakabiliyor.

İnsanlar, teknolojinin kendisine sunduğu nimetlerden ve refahtan göreceli memnun olmakla beraber, bu gidişatın sonucundan ciddi kaygılar duyuyorlar.

Bilgi bolluğu ve hızlı iletişim sayesinde küçülen dünyamızın baş döndürücü hızına yetişebilmek, devamlı üretilen fakat çok kısa bir zamanda tüketilen bilginin yanında kalıcı temel değerlere tutunmanın önemi gün geçtikçe daha da artıyor. Kişiye bilgi ve maharet kazanmasının yanı sıra, toplumsal değer üretmek, varolan değerleri ortaya çıkarmak, yeni değerlerle, insanların yaşam tarzlarını, kültürlerini bağdaştırmak, küresel düşünce ile yerel çözüm gerekiyor. Dünyanın önde gelen yönelim araştırmacıları ile strateji uzmanlarının 'Hayat tarzımız ne kadar homojenleşirse, köklü değerlere, dil, tarih, sanat ve edebiyata da o kadar bağlanırız. Dış dünyamız birbirine yaklaştıkça, içdünyamıza özgü geleneklerin değerleri de artacaktır.' görüşü ağır basıyor.

Lakin Tanzimat tan bu yana aydınlarımızda maziye inanmamak, tarihi bir mezar ve bütün vekayii birer ceset gibi görme hastalığı devam ediyor.

Malumunuz ZiyâGÖKALP ile YahyâKemâl arsında geçen polemik gibi.

`Harabîsin, harabâtî değilsin,

Gözün mâzidedir, âtî değilsin.`der Ziya Gökalp.

YahyâKemâl'e, cevap verir:

`Ne harâbîyim, ne harabâtîyim,

Kökü mâzide olan âtîyim.'

Eğer geleceğin hasadını toplamak istiyor isek, gözümüzü mutlaka mâziye çevirmemiz lâzım.

Aksi takdirde harâbâti olmasak bile harâbî olmaya mahkûm oluruz.