Bu yazımızda medya kültür değişmesine etkileri ve özgürlük sorunu ilişkisi üzerinde duracağız.

Kültür sosyal bilimcilerin tanımında ortak noktada buluşamadığı kavramların başında yer almaktadır. Cemil Meriçyüz altmış üçfarklı kültür tanımı yapıldığından bahsetmektedir. Günümüzde tanım sayısı daha da artmıştır.

Kültür emperyalizminde ise güçlü devletlerin zayıf devletleri askeri ve ekonomik yardım ve hibelerle ele geçirmesi vardır.Zayıf devletin siyasal sistemini de o ülkeden devşirdiği yandaşları aracılığıyla ele geçiren güçlü ve zengin devlet ele geçirdiği ülkenin kültürel yapısını ve kültürünü değiştirmektir. Günümüzde yaygın kavramları olan globalleşme ve küreselleşme geçmişte kullanılan azgelişmişlik, sağ-sol, ilerleme, gelişme, modernleşme, Batıcılaşma, Batılılaşma; gibi kavramların da nihai amacı kültür emperyalizmine hizmet etmek olmuştur.

Her ne kadar Mehmet Akif Ersoy, 'Tek dişi kalmış canavar' dese de dünya da hâkim medeniyetin Batı medeniyeti olduğu düşüncesi yaygındır. Dünyanın diğer toplumları Batı medeniyetini model almak istedikleri ve bunu gerçekleştirmeye başladıklarında önce kültürel yozlaşma devamında da kültür emperyalizmine maruz kalmaları kaçınılmazdır.

Bir toplumun kültürünü değiştirerek, ekonomik ve askeri yönden güçlü ülkelerin kültürünü benimsemesi daha çok dil ve medya üzerinden olmaktadır. Güçlü ülke, zayıf ülkenin önce dili devamında da medya ve kültürü üzerinden etkilemektedir.

Kültür emeryalizminde medyanın rolü çok fazladır. Medyanın ve öncelikli olarak basının ortaya çıkışı, yayılması belli bir zaman ve koşulların ürünüdür. Basın bir sosyal olay olarak hem varolan sosyal gerçeği yansıtır, hem de realiteyi belgeler. Ayrıca, basının kendiside bir sosyal olaydır. Çünkü, içinde bulunduğu dönemlere, tarih kesitlerine ve toplum koşullarına göre kendi kendisini de belgelemektedir. Basın haberdar olarak olup biteni günü gününe yansıtmakta, belgelemektedir.

Acaba medya bütün olayları belgelemekte midir? Belgelediği olayları da aslına uygun olarak mı belgelemektedir? Medya üzerinde çalışmanın zorluğu bu sorulardan kaynaklanmaktadır. Olayların üzerinde belgeleme yapar, haber konusuna ağırlık veren, kamuoyu üzerinde etki yapmayı amaçlayan ve olanları çarpıtma özelliği olan medyanın olayların genel akışını belli bir sınırlılık içinde de olsa belgeleyebildiğini görüyoruz.

Kollektif bir imaj niteliği taşıyan kamuoyunda gazeteler ve okuyucu,TV ile izleyici,internet ile takipçi kitleleri arasında bir bağ vardır. Kimlerin hangi gazeteleri okuduğu,televizyonu ya da programı izlediği,internette hangi siteleri takip ettiği bize kamuoyu hakkında bilgi verebilir. Medya, belli bir mesaj iletme özelliği ile kamuoyunu şekillendirmeyi amaçamaktadır. Medya ile kamuoyu arasından bir bağlantı sozkunusudur.

Medyanın genel belgeleme özelliğinden ayrı olarak sosyal gruplar ve kategoriler hakkında belgeleme özelliği de vardır. Medyanın sahip çıktığı veya karşı çıktığı kesimler hakkından bilgi ve belge edinebiliyoruz. Medya bir devlet, parti, sendika ya da holding`in çıkarlarını koruyabilmekte,koruduklarının dışındakiler hakkında da aleyhte kamuoyu oluşturabilmektedirler.

Medyanın dünya ölçeğinde yaptıkları aynı zamanda çağımızda özgürlük sorununu da arttırmıştır.Düşünce ve davranış bakımından insan ve toplumların özgürlüğü günümüzde daha da önemli hale gelmiştir.

Felsefeciler insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerden birisi olarak, insanın özgür bir varlık olmasını göstermektedirler. İnsan yapıp-etmelerinde özgür olmalıdır. Bir davranışı özgürce yerine getiren kimse ancak onun sonuçlarına katlanabilir. Yani, davranışlarından sorumlu tutulabilir. Felsefeye göre özgürlükten asla taviz verilemez.

Ancak, çağımızda insanlığın özgürlük alanı gittikçe daralmaktadır. Globalleşme ve küreselleşme söylemleri ile iletişim ve medya olanaklarının artmasının insanoğlunu ve toplumları artarak koşullandırdığı görülmektedir. Her türlü özgür olduğumuz iddia edilmekte ancak bu özgürlüğümüz bize sunulanlarla sınırlı kalmaktadır. Bunda da medya başrolü oynamaktadır.

Peki, hangi medya? Ya da hangi kanallardan pompalanan medya? Batı kaynaklı medyanın dünyadaki etkileme ve insanları düşündürme gücünü göstermesi bakımından iki örnek sunacağım:

Birinci örnek İkiz Kuleler olayını verelim. ABD`de İkiz kulelere yapılan uçaklı saldırıda 3000 kişi vefat etti. Medya kanalları her daim bu haberleri şuur altımıza işlediler. Filmler yapıldı. Haber bültenlerinin en önemli konusu olarak sunuldu. Her daim konu gündemde tutuluyor.Tıpkı Dreyfüs vakası gibi.Çünkü olaydan ABD yani Batı yara almıştı.Amerika ile Batı`nın kamuoyu yönlendirme aygıtları ki başta medya, dünyayı istedikleri biçimde düşündürmek istedikleri için, onların istediği biçimde düşünüyor ve eylemde bulunuyorduk.

İkinci örnek olarak Ruanda`yı verelim: Ruanda`daki katliamı kim hatırlıyor? Dünya Kara Nisan ve Hotel Rowanda filmleriyle oradaki vahşeti biraz olsun öğrendi.1990`lı yıllarda iki-üçay gibi kısa dönemde sekiz yüz bin Ruanda`lı bir birini katletmişti. Çin`den gelen palalar dâhil katliam aygıtlarının hepsi Batı`dan gelmişti. Kardeş olan halk Batı`nın kışkırtmasıyla birbirlerine düşman olmuştu. Hatta elinde palasıyla katliama giden insanlar evdekilere 'ben işe gidiyorum' diyordu. Katliamın etkisiyle Ruanda`da nehirlerden su yerine aylarca insan kanı akmıştı. Bütün bunları hiçkimse zamanında tam olarak bilemedi. Çünkü orada ve diğer yerlerde katliamların arkasında olan asıl suçlular aynı zamanda bizim, neyi ne kadar düşünmemiz, izlememiz ve bilmemiz gerektiğine de karar veriyorlardı.

Türk milleti olarak davranışlarımız, düşünüşlerimiz, eylemlerimiz ve ritüellerimiz özgür olmalıdır. Aksi halde kültür emperyalizmine teslim olmamız kaçınılmazdır. Batıcı medya kültürün yozlaşması ve değişmesinde her daim başrolü oynayacaktır. Dolayısıyla Türk kültürünün de Batıcılaşmasına yani yozlaşma ve emperyalizme açık hale dönüşmesinin önüne geçmemiz gerekmektedir.

Bunun nasıl gerçekleşebileceğini de ayrı bir yazıda ele almakta fayda var;