13 Temmuz Cumartesi günü Fatih Camii`nde kılınan cenaze namazının ardından Merkezefendi`de ebediyet âlemine sırlanan Ü stad Mehmed Şevket Eygi Bey`e rahmeti vesile kılarak, zatıâlileriyle 1992 yılında Sultanahmet`teki evinde gerçekleştirdiğimiz, Tepe Edebiyat Sanat Fikir ve Kültür dergimizin 15`inci sayısında okuyucularla buluşan 'Mehmed Şevket Eygi`yle 'basın' üzerinden bir sohbet' serlevhalı mülakatı irfanınıza arz ediyoruz.

`height=

Türk basınına 'millî ' damgası vurmak mümkün mü? Bu sahada muhafazakâr kanadın geride kalmasının sebepleri nelerdir?

Basın bir güçtür. Ü lkede yaşayan milletin hakiki temsilcileri bu güce sahip olurlarsa 'millî basın' olur. Azınlıklar, mafyalar, küçük fakat çok kuvvetli egemen güçler basını ele geçirirlerse gayr-ı millî basın olur. Basın sahasında muhafazakâr kanadın geri kalmasının birinci sebebi muhafazakârların iktidarsız, âciz, beceriksiz, başarısız olmalarıdır. Dindar kesim, bütün Müslümanlar için bile gazete çıkartamamaktadır. Ü mmet birliğini ve şuurunu yitirmişler fırka, hizip, meşreb, tarik taassubuna sarılmışlar, her cemaat 'kendi' dergi ve gazetesini çıkartıyor, elbette geri kalacaklar, başarısız olacaklardır. Şu anda Müslümanların sırf Müslüman cephe için bile gazete çıkartmaları hatâlı olur. Türkiye halkının tamamına hitab eden güçlü mevkuteler- periyodikler- yayınlamaları, bu sahada Sabetaist`ler (Selânik Dönmeleri) kadar iddialı olmaları, meydan okumaları ve başarmaları gerekir.

`height=

Teknoloji, basılı eserlerin hazırlanmasını gün geçtikçe kolaylaştırıyor, fakat bunun sonucunda daha geniş kitlelerin daha çok kitapla, dergiyle yahut gazeteyle kucaklaşması gerekirken durum tam aksine cereyan ediyor. Sizce bunun altında yatan sebep nedir?

Türkiye`deki durum istisnâidir. Dünyanın başka ülkelerinde günlük, haftalık basın, televizyona rağmen ilerlemektedir. Türkiye`deki yerinde saymanın hattâ gerilemenin iki sebebi vardır:

(a) Basın gücünün, çoğunluğa ters düşen azınlıkların elinde olması.

(b) Güçlü bir basına sahip olması gereken Müslümanların acz ve iktidarsızlık içinde bulunmaları. Türk halkının yazılı basına rağbet etmemesinin diğer bir sebebi de son altmış, yetmiş yıldan beri millî kültüre, yazıya lisana vurulan darbelerdir. Bizdeki resmî eğitim sistemi (yahut sistemsizliği) iflas etmiştir. Maarifimiz uluslararası standartlara göre 'zekâ özürlüleri' seviyesindedir. Ortalık okuma yazma bilen câhillerle dolmuştur.

%99`u Müslüman olan ülkemizde 'bizi' yansıtan basın neden güdük kalıyor? Neden gelişemiyor?

Basın konusunda 'bizimkilerin' ellerini, ayaklarını bağlayan zaaflar şunlardır:

(a) Bir kere halkı 'Müslüman olanlar ve Müslüman olmayanlar' diye ikiye ayırıyorlar.

(b)Müslümanların tamamına da hitab edemiyorlar. Müslümanları da 'bizden olan Müslümanlar ile bizden olmayan Müslümanlar' diye ikiye ayırıyorlar.

(c)Gazete ve dergilerin başına ehil ve lâyık, kompetan elemanlar getirmiyorlar, 'kendilerinden' olan ehliyetsiz yârânı tercih ediyorlar. Onlar da işleri berbat ediyor. Hâlbuki İslam`a karşı olan egemen azınlık güçleri, masonlar, Sabetaistler ve diğerleri, 'kendileri' için gazete çıkartmıyor, bütün Türkiye halkı için gazete çıkartıyorlar ve başarılı oluyorlar.  Çünkü ihtisasa, ehliyet ve liyâkate, kaliteli elemana önem veriyor, oyunu kuralına göre oynuyorlar. Bizimkilerin iddiaları bile büyük değil.

Dünya haber ağı, belirli kuruluşların elinde ve gündemimiz onlar tarafından tesbit ediliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Acaba yapabileceğimiz şeyler var mı, varsa neler?

Müslümanların hiçbir geçerli mazereti kalmamıştır. Demokrasi var, hürriyet var, fırsat var, milyarlık-hepsi birleştirilirse trilyonluk- imkânlar, sermaye, para gücü var, okuyucu var, meydan var; Ama müessiriyet yok, plân, program yok, kadro yok, başarı yok. Müslüman cephenin başını çeken İslâmî hizip ve fırkaların reisleri büyük sorumluluk altındadır.

Efendim bu hususta neler yapılmalıdır?

Yapılacak iş şudur: Biz de Harvard`larda, Oxford`larda, Sorbonne`larda son derece kaliteli basın ve iletişim elemanları yetiştirip matbuat sahasında büyük ve iddialı oynamalıyız. Marjinalliğe razı olursak, meydan okuyamazsak sürünmeğe mahkû muz.

Müslüman cepheden Abdi İpekçi`ler, Mehmed Ali Birand`lar çapında niçin eleman yetişmesin? İşin başı adam meselesidir. Adam meselesinin başı da kalite meselesidir. Balık tutuyoruz demekle iş bitmez. Balığın cinsi, kalitesi nedir? İstavrit de balık,  kılıçveya mercan da balık. Biri fazla bir kıymet ifade etmez, ötekisi ise çok değerlidir.

Basınımız, eskiden, edebiyatla daha sıkı bir münâsebet içindeydi. Meselâ Nihad Sami Banarlı`nın Hürriyet`te enfes makaleleri yayınlanmış, Hayat mecmuası uzun müddet, hemen ilk sayfasında Yahya Kemâl`in şiirlerine yer vermişti. Bugün bunları görmekten mahrumuz. Sizce bu hadiseyi doğuran sebepler ve bu hadisenin doğurduğu neticeler nelerdir?

Türkiye`de kültür erozyonu olmuştur. Lisan kuşa çevrilmiş olup halk sokakta yüz kelime ile tekellüm etmektedir. Liselerde edebiyat, felsefe derslerinin pabucu dama atılmıştır. 1928`den önce basılmış kitapları hakkıyla okuyup anlayan bir kitle var mıdır? Dinsiz yetişen nesillerin yanında dindar kitle de kültürsüzlükten nasibini almıştır. Artık Müslümanlar da câhildir.

Basın hâlâ 'dördüncü kuvvet' midir?

Basın şimdi dördüncü kuvvet değil birinci kuvvet olmuştur. Hem, basını diğer iletişim vasıtalarıyla birlikte mütalaa etmelidir.

Basının promosyonla olan samimiyeti, bugün oldukça artmış vaziyette. Bu, neyin sonucudur?

Bugünkü büyük Türk basını çok kalitesiz ve bayağı bir basındır. Dünyada şekil itibariyle üçnev`i gazete vardır: Renksiz gazete, renkli gazete, boyalı gazete. Bizimkiler üçüncü türdendir. Basınımızda prensip diye bir şey yoktur. Makyavelizm hâkimdir. Haberler, yorumlar içiçedir. Basınımız gerçekleri halka yansıtamamaktadır. Çünkü büyük gazetelere gebedirler.

Çeşitli iktisadî , ticarî , mâlî spekülasyonlara karışmışlardır. Bugün büyük bir İstanbul gazetesinin kredi borçları bir trilyonu açmıştır. Böyle bir basın organından objektiflik, dürüstlük beklenebilir mi? Ayakta kalabilmek, para kazanabilmek, nüfuzlarını sürdürebilmek için her şeyi yaparlar.

Asparagas hakkında neler söylemek istersiniz?

Asparagas haberler boyalı basın için tabii karşılanmalıdır. Bu tür gazetelerin ana kaynaklarındandır bu uydurma, düzmece, masa başı haberler. Ama kabahatin büyüğü halktadır. Bunlardan hoşlanmaktadır, bunları yutmaktadır.

İşin içinde olanlar, imza çokluğundan yakınırken istatistikler eser azlığından şikâyet ediyor. Bu bir tezat mı?

Artık basınımızda eski ay`lar yoktur. Onlar kırpılıp kırpılıp küçük yıldızlar çıkartılmış ortaya. Memlekette kaht-ı ricâl olunca, bunun basına, kitapçılığa yansımasından daha tabii ne olabilir? Yazık ki, Müslüman cephe güçlü kişiliği olan kudretli fikir adamları, din âlimleri, gazeteciler, sanatkârlar, mimarlar yetiştirememektedir.

Okunmak için çıkan gazetelerin azalmasına karşılık seyirlik basın çığ gibi devleşiyor. Bunun önünü almak ne derece mümkün?

Bunlara bulvar basını denir. Her memlekette vardır. Asıl üzülecek taraf bunların gelişmesi değil, ciddî basının, fikre dayalı, haysiyetli yayınların dumû ra uğramış olmasıdır.

Basında bir darboğazın yaşanıyor olması, bazılarının bunu birkaçgazeteye münhasırmış gibi göstermeye çalışmasına rağmen bir gerçek. Bunun sebebi nerede yatıyor?

Türkiye`de basın sektöründe çalışanların ücretleriyle ilgili 212 numaralı kanun yürürlükte kaldıkça sağlıklı bir basın hayatının teessüsü mümkün olamaz. Gazetecilere o kadar fazla hak ve imtiyaz tanınmıştır ki, mevcut bütün gazeteler günün birinde iflas edeceklerdir. İşte Cumhuriyet`in hâli. Kitle halinde istifalar karşısında iflas bayrağını çekmek, konkordato istemek zorunda kaldı. Aslında bugün muhafazakârların önünde bir fırsat var: Başlığı dâhil siyah beyaz basılacak, sekiz sahifelik, son derece kaliteli, vurucu, güçlü bir günlük gazete çıkartmak az bir kadro ile çok başarılı basın faaliyetinde bulunmak. Bittabi masraflar çok azalacaktır. Büyük gazetelerin yazamadığı bütün ifşaatlar, hadiselerin içyüzleri, korkunçgerçekler böyle bir gazete ile halka sunulunca oldukça büyük tiraj yapma imkânı da doğabilir.

Yetişen Müslüman gençlere tavsiyeleriniz var mıdır?

Müslüman cephede hayli konvansiyonel aldatmacalar, boş bahaneler tedâvül etmektedir. 'Bizi masonlar mahvetti. Tanzimatçılar anamızı ağlattı. Siyonizm belimizi büktü; ' gibi. Bunlarla oyalanıp kalmasınlar. Bu bahanelerle dünyada kendisini mâzur göstermek belki mümkündür ama Rû z-i Cezâ`da geçerli olmazlar.

Müslümanlar kendi güçsüzlüklerini, zaaflarını ciddiyetle araştırmalı, bunların izalesini, çarelerini düşünmelidirler. Ya düşmanlarımızdan daha güçlü, daha müessir, daha başarılı olacağız yahut da bugünkü gibi zillet içinde yaşayacağız.

Çok teşekkür ediyoruz efendim.