Kişiliğimizin şekillendiği yıllarda devam ettiğimiz mekanların belki de en belirleyicisi okullarımızdır. İlk hatıralarımızın şekillendiği ilkokul, sonrasında ilk ciddi arkadaşlıkların kurulduğu ortaokul ve ergenliğin tüm etkilerinin görüldüğü lise yılları; Bu okullar hem fiziki yapıları hem de manevi şahsiyetleriyle hatıralarımızın en kıymetlileri arasında yerini alır.

Türkiye gibi manevi mirasa düşman bir ülkede okullarımızın kimi zaman isimleri, kimi zaman binaları, kimi zaman da ikisi birden yok olup gider. Misal benim okuduğum üniversitenin iki binası vardı. İlk iki yıl okuduğum binayı geçmiş yıllarda gördüğümde metruk bir atölyeydi. Son iki sene devam ettiğimiz bina ise Nişantaşı`nın en lüks konut/rezidans projesi oluyor. Yani manevi mirasımıza sahip çıkamadık, hatıralarımızı koruyamadık. Şükür okulun ismi başka bir fiziki yapıda korunuyor.

Anlattığım durum sadece bana özel değil. Neredeyse bu ülkede her üçkişiden ikisi mezun olduğu okulu yerinde bulamaz. İyimser bir oran verdim. Milli Eğitim`in düşman ülke topraklarına saldırırcasına yönelttiği politikalar sayesinde okulların niteliği değişti, isimleri değişti, binaları değişti. Bir ara okul arsalarından bütçeye gelir elde etme modası vardı. Rantı yüksek bölgedeki okulları da o furyada yok ettik.

Neyse ki, Galatasaray bu tehlikeyi yaşamadı. İstanbul`un en büyük belalarından bir yangınla Ortaköy`deki üniversite binası kül oldu ama yakın zamanda kapılarını yeniden açacak görünüyor. Lise ise Beyoğlu`ndaki tarihi binada faaliyetini sürdürüyor. Koridorlarında Tevfik Fikret`in sesisinin yankılandığını düşündüğümüz lise, hem fiziki hem manevi şahsiyetiyle korunabildiği ölçüde korundu.

Türkiye`nin tartışmasız en şöhretli lisesinde, hepimizin bildiği gibi bir de futbol kulübü kurulmuştur. Lise binasının tam karşısındaki eskiden Galatasaray Postanesi olan binaya uğradığınızda o kulübün tarihini canlı bir şekilde inceleyebilirsiniz. Sadece kupalar, fotoğraflar değil tarihi belgeler de orada sergilenmektedir. Kulübün tarihi merkezi de biraz ileridedir. Hasnun Galip Sokak ile Galatasaray Lisesi arasında birkaçyüz metrelik mesafe vardır. Liseli gençlerin bir merakı olarak doğan futbol kulübü bugün okuldan çok daha meşhur ve ekonomik olarak çok daha büyüktür. Bir devlet lisesi olan Galatasaray, vakfın katkılarıyla eli yüzü düzgün bir eğitim vermekle birlikte bazı liselerimizin imkanlarından çok daha geridedir. Ü lkenin en parlak gençlerinin tercih ettiği lisenin seveni de, karşı olanı da çoktur.

Peki nereden çıktı dersiniz bu Galatasaray gündemi?.. Osmanlı`dan günümüze ülkenin en şöhretli eğitimcilerinin müdürlük yaptığı liseye bugünlerde yeni bir müdür atandı. Futbol kulübünün başkanı kadar dikkat çekmiyor ama yeni müdürün kulüp tercihi üzerinden ciddi bir tartışma yapılıyor. Başkanı üyeler seçiyor, müdürü ise milli eğitim atıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, lise için aslında normal şartlarda çok beğenilecek bir görevlendirme yaptı. Şahsen de tanıma imkanı bulduğum Galatasaray liseli bir tarihçiyi, Prof. Dr. Vahdettin Engin artık Mektebi Sultani`de Tevfik Fikret`in odasında oturacak.

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz kültür adamı Prof. Dr. Haluk Dursun ile liseden arkadaş olan Engin yine Haluk Hoca gibi İstanbul Ü niversitesinde tarih okudu. Osmanlı son dönemi üzerine araştırmalarıyla tanıdığımız ve sevdiğimiz Vahdettin Hocanın, lisenin tarihi üzerine yaptığı araştırmalar ve yazdığı eserler de meraklısı tarafından beğenilmiştir.

Vahdettin Hocayla bir kitap projesi vesilesiyle tanışmış ve birlikte çalışma imkanı bulmuştum. Hocanın hep içinde büyüttüğü bir büyük hayalinin gerçeğe dönüşmesinden ziyadesiyle mutlu oldum. Aslında Haluk Hoca da, hep Galatasaray`a müdür olma hayali kurardı. İki arkadaştan biri diğer aleme yol alırken burada kalan mektebe müdür oldu.

Bugünlerde Vahdettin Engin`in kimliği üzerinden tartışılan ne dersiniz? Hoca, her ne kadar Galatasaray Lisesi mezunu olsa da, kulüp tercihini Anadolu yakasından yana kullanmış. Yani bir Galatasaray mezununun olması gerektiği gibi özgürce Fenerbahçe`yi sevmiş ve taraftarı olmuş. Bu durum Galatasaray yönetiminin hoşuna gitmiyor. Kulüp çevresinden Hocanın görevi kabul etmemesi gerektiği dahi söyleniyor. Bir gelenek olarak okul müdürünün aynı zamanda simgesel olarak kulüp yönetiminde yer alması sıkıntı kabul ediliyor. Vahdettin Hocanın, Galatasaray Futbol Kulübünün yönetimine katılıp oyuncu transferlerinde etkili olmak gibi derdinin olduğunu hiçkimse düşünmüyor ama yine de seslerini yükseltmekten geri durmuyorlar.

Son olarak Fatih Terim`in asistanı Şükrü Hanedar`ın da sosyam medya hesabından mesaj yazarak bu görevlendirmeye karşı çıkması, tatsızlığın büyüyebileceğinin işaretini veriyor. Oysa ki, lisenin tarihi kulüpten çok daha eskidir; Fenerbahçe`nin kurucularının dahi liseden mezun oldukları bilinirken, çağımızın modern uygulamalarına rahmet okutan bu davranışlar hiçde alkışlanacak hareketler değildir.

Bu topraklarda ziyaret edecekleri okullarını bulamayan, bir mezuniyet toplantısı yapacakları binaları olmayan milyonları hesaba katarsak, Galatasaraylı bu kişilerin yaptığını şımarıklık olarak nitelendirmek yanlış düşmeyecektir. En iyisi bir kez de buradan seslenelim 'Ey Galatasaraylı, okulunun kıymetini bil. Ona sahip olamayanları düşün; '