30 Haziran 2022, PerÅŸembe
Son Dakika

Menderes, Zorlu ve Polatkan, idam edilişlerinin 60. yılında anılıyor

Türkiye demokrasisinin en kara günlerinden birini yaşadığı 16-17 Eylül 1961'de, 1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oyla iktidara gelen ve 10 yıl başbakanlık yapan Adnan Menderes ve arkadaşları idam edildi.
17.09.2021 13.27.16

Türkiye demokrasisi, 16-17 Eylül 1961 tarihlerinde en kara günlerinden birini yaÅŸadı. 1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oyla iktidara gelen ve 10 yıl baÅŸbakanlık yapan Adnan Menderes ile arkadaÅŸlarının idamının üzerinden 60 yıl geçti. Aydınlı çiftçi bir ailenin çocuÄŸu olarak dünyaya gelen Menderes, siyasete 1930'da, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın bir kolunu organize ederek baÅŸladı. Partinin kendini feshetmesinden sonra CHP'ye geçen Menderes, 1931 seçimlerinde Aydın milletvekili seçildi.

İsmet İnönü ile "Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu" görüÅŸmeleri sırasında görüÅŸ ayrılığına düÅŸen Menderes, parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP'den ihraç edildi. Adnan Menderes, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaÅŸları Celal Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile 7 Aralık 1945'te Demokrat Parti'yi (DP) kurdu. DP, 14 Mayıs 1950'deki seçimlerde büyük bir baÅŸarıya imza atarak yüzde 52,7 oyla 420 milletvekili çıkardı. CHP ise aynı seçimde yüzde 39,4 oy ile 63 milletvekili çıkarabildi. TBMM BaÅŸkanlığına Refik Koraltan, CumhurbaÅŸkanlığına DP Genel BaÅŸkanı Celal Bayar seçilirken yeni hükümet ise Adnan Menderes baÅŸbakanlığında kurularak 22 Mayıs'ta göreve baÅŸladı. Köprülü, bu kabinede dışiÅŸleri bakanı oldu. 

Ezan aslına döndürüldü

Adnan Menderes'in 10 yıllık baÅŸbakanlığı döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük deÄŸiÅŸimler oldu. Birinci Menderes Hükümeti'nin ilk icraatı "fazla masraf olduÄŸu" gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde paralara mevcut cumhurbaÅŸkanının resminin basılması uygulaması kaldırıldı. 

Bu uygulamayla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk CumhurbaÅŸkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri tekrar paralara basılmaya baÅŸlandı. Menderes Hükümeti, Arapça ezan okuma yasağını kaldırarak dini özgürlüklerin önünü açtı. EÄŸitim ve öÄŸretim kurumlarından laiklik adına kaldırılan din eÄŸitimi de Menderes döneminde, dördüncü sınıftan itibaren velinin isteÄŸine baÄŸlı olarak yeniden verilmeye baÅŸlandı. 

Kore'deki baÅŸarının NATO üyeliÄŸindeki etkisi

Menderes Hükümeti tarafından, 25 Temmuz 1950'deki Bakanlar Kurulu toplantısında Kore'ye askeri bir kuvvet gönderilmesine karar verildi. Türk askerinin Kore'deki baÅŸarısı Türkiye'nin NATO'ya üye olmasında etkili oldu. Türkiye tarafından NATO'ya girmek için ilk baÅŸvuru 11 Mayıs 1950'de yapılmıştı. Adnan Menderes Hükümeti döneminde ise Türkiye, 1952'de NATO'ya tam üye kabul edildi.

Menderes'in ekonomik kalkınma atılımları

Devletin ekonomik hayata müdahalesini yoÄŸun ÅŸekilde eleÅŸtiren Menderes, iktidara geldiÄŸi ilk günden itibaren ekonomide liberal bir politika izledi. Menderes'in politikalarıyla ekonomide kalkınma dönemine giren Türkiye'de, serbest piyasa ekonomisine geçiÅŸe hız verildi.

İthalata getirilen kısıtlamaları kaldıran Menderes hükümeti tarafından kredi faizleri düÅŸürülerek özel sektörün daha fazla kredi kullanımı teÅŸvik edildi. Gelen kredilerin özellikle tarım alanında kullanılması önerilirken tarımda makineleÅŸme çalışmaları baÅŸladı. Yabancı sermaye giriÅŸini teÅŸvik etmek amacıyla yasal mevzuat hazırlanarak KİT'lerin özel sektöre devri öngörüldü. Ülkede yeni sanayi tesisleri, 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayrisafi milli hasılası yılda ortalama yüzde 9 büyüdü. 

1954 genel seçimlerinde ikinci büyük zafer

2 Mayıs 1954'te yapılan genel seçimlere katılım, hiçbir kanuni zorlama olmamasına raÄŸmen yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek oranda gerçekleÅŸti. DP, yüzde 56 oy oranıyla cumhuriyet tarihinin en yüksek oyunu aldı ve Meclisteki milletvekili sandalyelerinin yüzde 93'ünü kazandı.

Darbenin ayak sesleri: "6-7 Eylül olayları"

Demokrat Parti'nin 1954'te kazandığı bu zaferin ardından, Kıbrıs'ta yaÅŸanan sorunlar tüm ağırlığıyla hissedilmeye baÅŸlandı. Kıbrıs konusunun müzakere edilmesi için 29 AÄŸustos 1955'te gerçekleÅŸtirilen Londra Konferansı'ndan, Türkiye'de yaÅŸanan "6-7 Eylül olayları" nedeniyle bir sonuç alınamadı. "Atatürk'ün Selanik'teki evinin bombalandığı"na iliÅŸkin haberlerle baÅŸlayan "6-7 Eylül Olayları", sıkıyönetim ilan edilerek ancak bastırılabildi. Olaylar bastırılana kadar İstanbul'da Rumlara ait çok sayıda kilise, okul, iÅŸ yeri yaÄŸmalandı, yakıldı. Binlerce Rum, uzun yıllardır yaÅŸadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı.

DüÅŸen uçaktan yara almadan kurtuldu

Kıbrıs konusunda 11 Åžubat 1959'da imzalanan Londra ve Zürih anlaÅŸmaları ile bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırıldı. Bu da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmen 16 AÄŸustos 1960‘ta kurulmasını saÄŸlayan sürecin en önemli adımı oldu. Bu süreçte BaÅŸbakan Menderes'in yanı sıra DışiÅŸleri Bakanı Fatin RüÅŸtü Zorlu etkin rol üstlendi.

17 Åžubat 1959'da Kıbrıs konusunda Yunanistan'la imzalanan ikili antlaÅŸmanın ardından üçlü görüÅŸmeler için İngiltere'ye giden Menderes'in uçağı, Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düÅŸtü. Menderes bu kazadan yara almadan kurtuldu. DP, 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde yüzde 9,3'lük kayıpla yüzde 47,30 oy aldı. Menderes, seçimlerin ardından parti içinde öz eleÅŸtiriye giderek seçim sonuçlarını teÅŸkilatın yeterince çalışmamasına, basında yer alan yalan haberlere baÄŸladı.

27 Mayıs 1960 askeri darbesi

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bazı general ve subayların oluÅŸturduÄŸu 38 kiÅŸilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs 1960'ta sabaha karşı yönetime el koydu. Darbeciler, TBMM ve Anayasa'yı feshetti ve siyasi faaliyetleri askıya aldı. CumhurbaÅŸkanı Celal Bayar, BaÅŸbakan Adnan Menderes, DP'li milletvekilleri, hükümet üyeleri, Genelkurmay BaÅŸkanı Orgeneral RüÅŸtü Erdelhun ile bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduÄŸu Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü ve daha sonra diÄŸer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada'da hapsedildi. Menderes ve diÄŸer DP üyeleri, bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya baÅŸladı.

Sanıklara savunma hakkı tanınmadı

Menderes ve hükümet üyelerinin yargılandığı davalar Yassıada Spor Salonu'nda görüldü. Celal Bayar'ın "1 numaralı" sanık olduÄŸu davada, dönemin BaÅŸbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu.

Türk halkı, "demokrasi getireceÄŸini iddia ederek demokrasiyi yargılayan" davaları "Yassıada Saati" programıyla radyodan takip etti.

Mahkeme sürecinde sanıklara kötü muamele edildiÄŸi de gündeme geldi. Darbecilerin, "DüÅŸükler Yassıada'da" ismiyle sanıkları küçük düÅŸürmek amacıyla çektikleri film de dönemin kabul edilemez görüntüleri arasına girdi. Sanıkların Yassıada'ya gidiÅŸleri sırasında görüntü çekilmediÄŸi için Bayar ve Menderes'in yeniden motordan indirilerek adaya getirildikleri anlar bir kurmaca içinde çekildi. Bu süreçte Menderes baÅŸta olmak üzere hiçbir sanığa savunma hakkı tanınmadı.

Davalarda, Hakim Salim BaÅŸol'un "Anlatın, buralara cevap verin" sözleri üzerine "Arz edeyim efendim" ÅŸeklinde iddialara cevap vermeye çalışan Menderes'in sözleri hep "Kısa kes" ifadeleriyle yarım bıraktırıldı. BeÅŸ ay sonra ilk kez hakim karşısına çıkarılan Menderes, ruh halini ÅŸu sözlerle anlattı: "Dört-beÅŸ aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat deÄŸiÅŸen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuÅŸmak imkanı mevcut olmamak ÅŸartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuÅŸma takatim hakikaten zaafa uÄŸramış bulunuyor."

Mahkeme heyeti 592 sanıktan 288'i için idam istedi

Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta baÅŸlayıp 15 Eylül 1961'de karara baÄŸlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar "anayasayı ihlal" davasıyla birleÅŸtirildi. Tutuklular "vatana ihanet, Meclis iç tüzüÄŸünün deÄŸiÅŸtirilmesi, KırÅŸehir'in ilçe yapılması, CHP’nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruÅŸmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.

Eski CumhurbaÅŸkanı Celal Bayar, eski BaÅŸbakan Adnan Menderes, eski DışiÅŸleri Bakanı Fatin RüÅŸtü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliÄŸiyle alındı. Eski TBMM BaÅŸkanı Refik Koraltan, eski TBMM BaÅŸkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim KirazoÄŸlu, eski Tahkikat Komisyonu BaÅŸkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret KiriÅŸçioÄŸlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha AkÅŸit, Osman KavrakoÄŸlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay BaÅŸkanı RüÅŸtü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluÄŸuyla alındı.

Bazı isimler affedildi

Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye BaÅŸkanının da bulunduÄŸu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92'si 6 yıl ile 20 yıl arasında ağır hapis, 94'ü 5 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Bazı sanıklar kısa süreli hapis cezasına çarptırılırken bazıları beraat etti. 

 Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel baÅŸkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne defalarca çaÄŸrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin RüÅŸtü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaÅŸ haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.

Beyaz gömlek giydirildi

Fatin RüÅŸtü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961'de sabaha karşı idam edildi. Menderes ise 17 Eylül 1961'de saÄŸlık muayenesini yapan doktor heyetinden "saÄŸlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü. İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu. Menderes’in dilinden "Allah milletimize zeval vermesin." cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuÅŸtu. Ardından beyaz gömlek giydirildi.

Son sözü "devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim"

Menderes'in idam sehpasına çıkarıldıktan sonraki son sözleri, "Hayata veda etmek üzere olduÄŸum ÅŸu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı ÅŸefkatle anıyorum..." oldu. Menderes, 17 Eylül'de saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi. "Yeter söz milletindir." diyerek çıktığı siyaset yolunda güçlü Türkiye hayalini, politikaları ve kalkınma atılımlarıyla gerçekleÅŸtirmeye çalışan Menderes ve arkadaÅŸları "demokrasi ÅŸehidi" olarak tarihine geçti.

TBMM itibarlarını iade etti

TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaÅŸlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin RüÅŸtü Zorlu'nun naaşı, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı.

Yassıada'nın tarihi 61 yıl sonra değişti

Cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemlerinden birine ev sahipliÄŸi yapan, ismi "yassı", namı "yaslı" ada, Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak yeniden doÄŸdu. Yassıada'nın ismi 2013'te "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" olarak deÄŸiÅŸtirildi. 2015'te de yeniden düzenleme faaliyetlerine baÅŸlanarak, kültür ve kongre merkezi haline getirilmesine karar verildi.

CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan'ın talimatıyla baÅŸlatılan proje kapsamında, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin zulmüne uÄŸrayan Demokrat Partili 592 siyasetçinin 15 ay boyunca hücrelerde ve zindanlarda tutulduÄŸu Yassıada'nın tarihi 60 yıl sonra "Demokrasi ve Özgürlükler Adası"na dönüÅŸtü. Demokrasi ve Özgürlükler Adası, 27 Mayıs 1960 darbesinin 60. yılında Yassıada; demokrasi ve milli iradeyi yansıtacak müze, kütüphane, konferans salonu ve Demokrasi Feneri gibi birçok sembol yapıyla yenilenerek özel bir törenle halka açıldı.

Türkiye'nin demokrasi ve siyasi tarihinin utanç vesikaları olan darbe, tutuklamalar ve yargılamalar ülkenin genç nesillerine öÄŸretilerek, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin RüÅŸtü Zorlu'nun aziz hatıralarının yaÅŸatılması için adada darbe yargılamalarına sahne olan spor salonu 27 Mayıs Müzesi'ne dönüÅŸtürüldü.

Adadaki yapılardan biri de dünyanın demokrasi tecrübesi ve insan hakları tarihinin aktarıldığı Demokrasi ve Özgürlükler Müzesi olarak deÄŸerlendirildi. Kütüphanesi ve sergi alanlarıyla birlikte ada, tam anlamıyla bir açık hava müzesi olarak tasarlandı. Adada uluslararası alanda üst düzey katılımcıların da misafir edilebileceÄŸi dikkate alınarak 123 odalı kongre oteli, her türlü toplantıya ev sahipliÄŸi yapabilecek 500 kiÅŸilik kongre merkezinin yanı sıra cami, anıt ve park ile meydanlar da inÅŸa edildi.

Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağı kaldırıldı

TBMM BaÅŸkanı Mustafa Åžentop'un ilk imza sahibi olduÄŸu, AK Parti ve MHP milletvekillerinin imzasını taşıyan, 1924 Tarih ve 491 Sayılı TeÅŸkilatı Esasiye Kanunu'nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin DeÄŸiÅŸtirilmesi Hakkında Geçici Kanun'un Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması ve Neden Olunan MaÄŸduriyetlerin Giderilmesi Hakkında Kanun Teklifi, 23 Haziran'da Mecliste oy birliÄŸiyle kabul edildi.

Söz konusu kanunla Yüksek Adalet Divanı'nın kullandığı yetkilerin hukuki dayanağını oluÅŸturan ve halen yürürlükte bulunan kanun hükümleri geçmiÅŸe dönük yürürlükten kaldırıldı. Yeni dava yolu öngörülerek Yüksek Adalet Divanı'nın kuruluÅŸuna ve yetkilerine iliÅŸkin kanun hükümlerinin yürürlükten kaldırılmasıyla hükümsüz hale gelen kararlardan kaynaklanan zararların tazminine imkan saÄŸlandı ve kararlarının adli sicil ve her türlü arÅŸiv kayıtları silindi.

Türk siyasetinin çalışkan ismi: Hasan Polatkan

27 Mayıs 1960 darbesinin ardından dönemin BaÅŸbakanı Adnan Menderes ve DışiÅŸleri Bakanı Fatin RüÅŸtü Zorlu ile idam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan, çalışkanlığı ve baÅŸarılı icraatıyla ön plana çıkan bir isimdi. Polatkan'ın yargılandığı duruÅŸmaların baÅŸsavcısı Altay Ömer Egesel 22 yıl sonra "Polatkan'a yazık oldu" ifadelerini kullanırken, eÅŸi Mutahhare Polatkan ise "Bu kadar kendini iÅŸine veren bir insanı asacağına, bırak bu memlekette çalışsın. Ne zihniyet ne ÅŸahsi kısmet ne talih...Biz böyle gümbürtüye gittik." deÄŸerlendirmesini yapmıştı. Genç yaşında baÅŸarıları ve çalışkanlığıyla çevresinin takdirini kazanan Polatkan, 1. Dünya Savaşı yıllarında 1915'te EskiÅŸehir'de dünyaya geldi. KurtuluÅŸ Savaşı döneminde yokluk ve sıkıntı dönemlerinde zor ÅŸartlar altında eÄŸitimini sürdüren Polatkan, evde ve iÅŸ yerlerinde elektriÄŸin olmadığı bu dönemde EskiÅŸehir'de sokak lambalarının altında kitap okurdu.

Hasan Polatkan, eÄŸitim aldığı okulları birincilikle bitirdi. Okul yıllarında ticari, iktisadi konuları içeren yayınlara ilgi duyan Polatkan'ın Türkiye ekonomisi hakkındaki görüÅŸlerinin netleÅŸmesi de bu döneme denk geldi. Temmuz 1946'da yapılan seçimlerde EskiÅŸehir'den Demokrat Parti adayı olarak milletvekili seçilen Polatkan, EskiÅŸehir'in Kırım Tatarlarından Seyit Çiftkurt'un kızı Mutahhare Hanım'la 1949 yılında evlendi. EvliliÄŸinden Sema ve Nilgün adında iki kız çocuÄŸu olan Polatkan'ın en büyük özelliklerinden biri de ailesine düÅŸkünlüÄŸüydü.

Polatkan, Mayıs 1950 seçimlerinde yine EskiÅŸehir'den Demokrat Parti milletvekili seçilirken, birinci Adnan Menderes hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görev aldı. İstifa eden Halil Ayan'ın yerine Maliye Bakanlığına getirilen Polatkan, ikinci ve üçüncü Adnan Menderes hükümetlerinde de bu görevi yürüttü. Polatkan, Aralık 1955'te bu görevden istifa ederken, bir sene sonra Aralık 1956'da tekrar Maliye Bakanlığına getirildi. 27 Ekim 1957'de yapılan genel seçimlerde EskiÅŸehir'den dördüncü defa Demokrat Parti milletvekili seçilen Polatkan, askeri darbeye kadar bu görevini sürdürdü.

"Kabinenin en saÄŸlam vekillerinden biri"

Dönemin muhalif yazarlarından Metin Toker'in yönetimindeki Akis dergisinin 1 Ocak 1955 tarihli sayısında Hasan Polatkan için ÅŸu ifadeler kullanılıyordu: "Hasan Polatkan bir çalışkan vekildir. Çok zaman saat sekizde (aksam ve sabah) onu makamında bulmak kabildir. Demokrat Parti iktidarının bütçesini derleyip toplamak o kadar kolay olmasa gerek... Polatkan bunu muvaffakiyetle yaptığı için kabinenin en saÄŸlam vekillerinden biridir ve sarsılması için hiç ama hiçbir sebep mevcut deÄŸildir. Türkiye'ye denk bir bütçe hediye eden ilk kabinenin Maliye Vekili olması kendisine daima ÅŸeref verecektir."

İşçi ve çiftçiler için emek verdi

Polatkan, siyasi hayatı boyunca çiftçiler ve iÅŸçiler için birçok yeniliÄŸin yolunu açtı. Ülkesini ve insanını her yönden iyi tanıyan Polatkan, Tarım Bakanlığının bütçesi için "Nüfusunun yüzde 81'i çiftçi olan bir memlekette Tarım Bakanlığına ayrılan para, Emniyet Umum MüdürlüÄŸüne ayrılan paradan daha az olacak olursa bu, hakikaten üzülmeye deÄŸer bir noktadır." deÄŸerlendirmesinde bulunmuÅŸtu. Polatkan iÅŸçilerin saÄŸlık ve giyim ÅŸartlarının iyileÅŸtirilmesi için de yoÄŸun çaba sarf etti.

İdama giden süreç

Hasan Polatkan, BaÅŸbakan Menderes'le 26 Mayıs 1960'ta EskiÅŸehir'deki programlara katılırken, askeri darbenin yönetime el koyduÄŸunu sabah saatlerinde eÅŸi Mutahhare Polatkan'dan öÄŸrendi. Menderes'le birlikte Kütahya'ya geçen Polatkan, burada ihtilal kuvvetleri tarafından tutuklanarak Ankara Harp Okuluna sevk edildi. Polatkan, burada bir süre bekletildikten sonra diÄŸer Demokrat Partililerle birlikte Yassıada'ya gönderildi. Bu süreçte iÅŸkenceye de maruz kalan Polatkan'ın ailesi, ziyaretleri sırasında onun elinin üzerinde sigara yanıkları olduÄŸunu gördü.

Yassıada'daki kötü muamelelere dayanamayan Polatkan'ın bir askere "Bizi öldürecekseniz hemen öldürün ama lütfen bu hakaretleri durdurun. Artık tahammül edemiyorum." feryadında bulunduÄŸu ailesi tarafından dile getirildi. Polatkan, 14 Ekim 1960'ta baÅŸlayan duruÅŸmalarda "Ali İpar, Barbara, Ankara ve İstanbul Olayları, Anayasayı İhlal ile Vinileks" dosyalarından yargılandı. Uzun yargılamalar sonrası suçlu bulunan Polatkan, 15 Eylül 1961'de idam edileceÄŸini öÄŸrendi.

Yargılanmasına sebep olan kanunun altında imzası olanlar yargılanmadı

"CHP Mallarının Yasayla Hazine'ye Aktarılması Davası" sanıklarından Polatkan, son savunmasında, "CHP Mallarının Hazine'ye İadesi Kanunu"nun altında imzası olan ancak daha sonra Demokrat Partiden istifa eden vekiller yerine kendisinin neden bu kanundan dolayı yargılandığını sorarak yargılamadaki usulsüzlüÄŸe dikkati çekmiÅŸti. Polatkan, 2 AÄŸustos 1961 tarihli son savunmasında Yassıada'da neden yargılandıklarının asıl sebebini ÅŸöyle açıklamıştı: "Diktaya gidiÅŸ vehmine ve isnadına delil olarak gösterilen CHP Mallarının Hazine'ye İadesi Kanunu'nu teklif eden, Meclis kürsüsünde müdafaasını yapan bazı mebuslar bugün bu davanın müsebbiplerinden olan CHP safında bulunduÄŸu için suçlular arasında görünmüyor. 1950'den 28 Nisan 1960 tarihine kadar 10 yıl mebusluk yapan ve 27 Mayıs'tan bir ay önce istifa edenler de suçlular arasında deÄŸil. O halde itham edilmemizin, suçlu görülmemizin hakiki sebebini diktaya gidiÅŸe delil diye gösterilen bazı kanunları kabul etmek deÄŸil, 27 Mayıs 1960 günü Demokrat Parti iktidarının kadrosu veya hükümeti içinde bulunmuÅŸ olmamız teÅŸkil ediyor."

Polatkan'ın son sözleri

16 Eylül 1961'de sabaha karşı gerçekleÅŸen infazdan önce yanına gelenler arasında bulunan hemÅŸehrisi bir üsteÄŸmenle konuÅŸan Polatkan'ın son sözleri ise "Karıma ve çocuklarıma söyleyin, suçsuzum. Allah'a ve vicdanıma güveniyorum. Aynı sözleri anneme ve kardeÅŸlerime de söyleyin." oldu. DaraÄŸacına getirilen Polatkan, sandalyenin üzerine çıkarılıp boynuna ilmek takıldığında ise "İp, gömleÄŸimin üzerinde kalmasın." diyerek hayata gözlerini yumdu.

Hakim sonucu söylemiÅŸ

Polatkan, Yassıada'da uzun savunmasını yaptıktan sonra idam kararı verilmeden önce hakimden "KardeÅŸim uzatma, sizi buraya gönderen güç cezalandırılmanızı istiyor bir an önce bitir de yemeÄŸe gideceÄŸiz." cevabını almıştı. İdam sonrasında Polatkan ailesi çok zor dönemler geçirdi. Zaten yaÅŸlı olan annesi Hafız Hacı Gülsüm Hanım'a oÄŸlunun idam edildiÄŸi söylenmedi. OÄŸlunun Pakistan'a sürgüne gönderildiÄŸi söylenen Gülsüm Hanım, oÄŸlunun idam edildiÄŸini öÄŸrenmeden hayata gözlerini yumdu.

22 yıl sonra gelen acı itiraf

Yassıada duruÅŸmalarının BaÅŸsavcısı Altay Ömer Egesel, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden 22 yıl sonra 17 Eylül 1982 tarihinde Tercüman gazetesine verdiÄŸi röportajda bir itirafta bulunarak "Hasan Polatkan'a yazık oldu." dedi. Egesel verdiÄŸi röportajda ÅŸu ifadeleri kullandı: "15 idam kararı verildi. Milli Birlik Komitesi de bunların üçü için 'evet' dedi. İdam edilmelerini istemezdim. Bana göre idam edileceklerin başında Celal Bayar gelirdi. Ve idam listesinde Hasan Polatkan en son sırada yer alırdı. Polatkan'a yazık oldu."

Dış politikanın cesur devlet adamı: Fatin RüÅŸtü Zorlu

Merhum BaÅŸbakan Adnan Menderes ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından idam edilen DışiÅŸleri Bakanı Fatin RüÅŸtü Zorlu, Türk dış politikası ve Kıbrıs konusunda attığı cesur adımlarla Türkiye'nin önemli devlet adamları arasında yer aldı.

1910 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Fatin RüÅŸtü Zorlu, orta ve yüksek öÄŸrenimini tamamladıktan sonra 1932 yılında Hariciye Vekaleti'ne meslek memuru olarak girdi. DışiÅŸleri Bakanlığı İktisat ve Ticaret Dairesine 1946 yılında Genel Müdür olan Zorlu, 1952'de NATO Daimi Delegesi olarak atandı. Zorlu, 1954 yılında çok çetin pazarlıklar yaparak NATO'dan Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilk zırhlı tümeni için gerekli teçhizatı aldı. Menderes'in davetiyle 1954 yılında büyükelçilik görevinden ayrılarak Demokrat Partiden (DP) aday olan Zorlu, Çanakkale'den milletvekili seçildi ve kurulan kabinede devlet bakanı ve baÅŸbakan yardımcısı olarak görev yaptı.

Zorlu, bu görevi süresince Birinci Londra Konferansı, BaÄŸdat Paktı, Bandung Konferansı, Türkiye-Orta DoÄŸu ve Türkiye-ABD iliÅŸkileri gibi konularda politikanın belirlenmesinde etkin rol aldı. 1955 Bandung Konferansı'nda Türk heyetine baÅŸkanlık eden Zorlu, konferansa katılan baÄŸlantısız ülkelere "her türlü emperyalizme karşı olmak" ilkesini kabul ettirdi. Zorlu'nun bu tavrı sadece SSCB tarafından deÄŸil, yurt içinde de eleÅŸtirilmesine neden oldu. Zorlu, "Amerikan sözcüsü gibi davranarak bağımsızlıklarını yeni kazanan bu devletlere liderlik etme fırsatını kaçırmakla" suçlandı.

Kıbrıs konusuna büyük önem veren Zorlu, 1955 yılında Türkiye'nin Kıbrıs tezini açıkladı. 6-7 Eylül olaylarından sonra Kasım 1955'te kabineden istifa eden Zorlu, Temmuz 1957'de Basın İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı oldu. Demokrat Partinin kurucularından ve DışiÅŸleri Bakanı olan Fuad Köprülü ile hayli uzun süren bir çekiÅŸme içine giren Zorlu, 1957 seçimlerinden sonra 25 Kasım 1957'de DışiÅŸleri Bakanlığı koltuÄŸuna oturdu.

Zorlu'nun giriÅŸimleriyle Ortak Pazar'a baÅŸvuruldu

Türkiye'nin ekonomik meseleleriyle de yakından ilgilenen Zorlu, ülkeye bol miktarda sermaye çekmeyi baÅŸardı. Türkiye'de 1957 yılında ciddi ekonomik sıkıntılar yaÅŸanmasına raÄŸmen DP tekrar iktidar oldu. Batılı müttefiklerinden istediÄŸi ölçüde yardım alamayan Türkiye, Zorlu'nun da katkısıyla SSCB'ye yöneldi. Ortak Pazar'a üye olma konusuna önem veren Zorlu, bunun sadece ekonomik deÄŸil siyasi açıdan da getirileri olduÄŸuna dikkati çekiyordu. Bu nedenle Yunanistan'ın baÅŸvurusundan hemen sonra Zorlu'nun giriÅŸimleriyle Türkiye, 1959'da Avrupa BirliÄŸi'nin temeli olan Ortak Pazar'a üyelik baÅŸvurusunda bulundu. Türkiye'nin SSCB ile ivme kazanan ticari iliÅŸkileri, Batılı müttefiklerinin tepkisine neden oldu.

Zorlu'nun Kıbrıs için verdiÄŸi mücadele

Zorlu, Menderes tarafından 1954 seçimlerinin hemen ardından Kıbrıs sorunuyla ilgilenmek üzere görevlendirildi ve bu konuda Türkiye'ye büyük katkılar saÄŸladı. "Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur." diyen dönemin DışiÅŸleri Bakanı Fuad Köprülü'nün aksine BaÅŸbakan Yardımcısı Zorlu, Kıbrıs adasının tekrar kazanılması için büyük bir gayret gösterdi. Kıbrıs konusunu incelemek ve politika belirlemek için bir komisyon kuran Zorlu, Kıbrıs'ın Türkiye ile baÄŸlarını ortaya koyan belgeleri bir araya getirerek "Beyaz Kitap"ı hazırladı. Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki haklılığının tüm dünyaya anlatılması için önemli bir kaynak olan kitap, İngilizce ve Fransızcaya çevrilerek yabancı temsilciliklere dağıtıldı.

Kıbrıs halkına büyük destek veren Zorlu, 1958 yılında Kıbrıs'ın Yunanistan'a baÄŸlanmasını hedefleyen silahlı örgüt EOKA'nın faaliyetlerine karşı Türk Mukavemet TeÅŸkilatının kurulmasında önemli rol oynadı. Bu mücadele, Londra ve Zürih AnlaÅŸmalarının imzalanması, Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarının hukuki olarak garanti altına alınmasıyla sonuçlandı. Zorlu, Türkiye'yi, Kıbrıs Türk halkının ve yeni kurulacak Kıbrıs devletinin üç garantör devletinden biri olmasını saÄŸladı.

Dönemin Yunan DışiÅŸleri Bakanı Evangelos Averof, 5 Aralık 1958'te BirleÅŸmiÅŸ Milletler Genel Kurulunda yapılan Kıbrıs görüÅŸmelerini yıllar sonra 1984'te, "Davayı kaybettik, Zorlu kazandı. Kıbrıs'ın bağımsızlığa kavuÅŸturulmasından baÅŸka çıkar yol olmadığı üzerinde mutabık kaldık." diye anlatmıştı. Zorlu'yu Yassıada'ya götüren süreçte muhalifleri, onun Kıbrıs mücadelesindeki tavrını negatif propaganda amacıyla kullandı. Selanik'te "Atatürk'ün evine bomba atıldığı" iddia edilen bir haberin ardından Türkiye'de 6-7 Eylül 1955 olayları yaÅŸandı. Olaylarda, İstanbul'da azınlıklara ait çok sayıda kilise, okul, iÅŸ yeri yakıldı, yaÄŸmalandı, binlerce azınlık, uzun yıllardır yaÅŸadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı.

O dönem kendisine husumet beslediÄŸi iddia edilen Demokrat Parti kurucularından DışiÅŸleri Bakanı Fuad Köprülü de 27 Mayıs 1960 darbesinden sadece 8 gün sonra bir gazeteye verdiÄŸi röportajda, 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili Fatin RüÅŸtü Zorlu ve Menderes'i suçlayarak, "Bu müessif hadisenin baÅŸ tertipçisi ve müsebbibi bizzat Menderes'ti. Kıbrıs'ı fethetmek için bu ÅŸekilde bir yol takip etmeyi doÄŸru bulmuÅŸtur." ifadelerini kullandı.

Atatürk'ün evinin bombalanması hadisesinin de bir tertip olduÄŸunu ileri süren Köprülü, "Bizzat tertipçisi Menderes'tir. Kendisine bu aklı yine Kıbrıs fatihlerinden Zorlu vermiÅŸtir." iddiasında bulundu. Bu iddialar üzerine Yassıada'da alelacele 6-7 Eylül olayları davası açıldı. Fatin RüÅŸtü Zorlu'yu politikalarından dolayı sert bir ÅŸekilde eleÅŸtiren ve mahkum olmasına neden olan yayınlara imza atan gazetecilerden Orhan Birgit, yıllar sonra TBMM Darbeleri AraÅŸtırma Komisyonu'nda görüÅŸlerini anlatırken bir itirafta bulunarak, "Bugünkü Kıbrıs'ın yaradılışında isimsiz kahraman" deÄŸerlendirmesinde bulundu.

Yassıada yargılamalarında, Türkiye'yi temsilen 29 AÄŸustos 1955'te yapılan Londra Konferansı'na katılan Fatin RüÅŸtü Zorlu'nun, Adnan Menderes'e gönderdiÄŸi "Kıbrıs konusunda hükümetin elinin güçlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını talep ettiÄŸi" telgraf, "6-7 Eylül olaylarının hükümet tarafından tertip edildiÄŸi" iddialarına dayanak gösterildi ancak yargılamalar sırasında bahsi geçen telgraf bir türlü bulunamadı. Zorlu duruÅŸmalarda bu telgrafı yalanlamadı, tedbirlerden kastının diplomatik önlemler olduÄŸunun özellikle altını çizdi ancak mahkeme heyetini ikna edemedi. Yaklaşık üç ay süren ve 5 Ocak 1961'de sona eren davada, Adnan Menderes ve DışiÅŸleri Bakanı Fatin RüÅŸtü Zorlu 6'ÅŸar yıl hapse mahkum edildi. İTTİFAK-AA



Yorum Ekle