Türk sinemasında 'milli ve manevi değerleri sinemaya aktarma' çabasıyla öne çıkan isimlerden Çakmaklı, Afyonkarahisar'ın Bolvadin ilçesinde 1937'de dünyaya geldi. 

Usta sinemacı, 7 yaşındayken 4 kardeşiyle birlikte yetim kaldı. İlkokula Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı bir yurda yerleşerek başlayan Çakmaklı, 1955'te Afyon Lisesinden mezun oldu.

Yücel Çakmaklı, lise yıllarında harçlığını çıkarmak üzere yer gösterici olarak Afyon sinemasında çalışırken, mesleğe ilk adımını attı.

Milli sinema akımının kurucusu: Yücel Çakmaklı

Yaz aylarında imamlık yapan dedesine yardım eden usta isim, yaptığı bir açıklamada, o günleri şöyle aktarmıştı:

'Dedem o zaman 75-80 yaşlarındaydı. Ona yardım etmek için müezzinlik yapardım. Ramazanlarda, ikindi namazından sonra akşama kadar vaaz programı vardı. 1.5-2 saatlik. Orada dedem kıssalar anlatırdı. Ondan çok etkilendim. Kur'an-ı Kerimden, Mesnevi'den dini kıssaları halk hikayesi anlatma geleneğine benzer bir üslupla aktarır, kıssadan hisse verirdi. Dedemden etkilenişimi en iyi 'Kuruluş' dizisinde yansıttım. Hikayenin anlatımını vesile ederek mesaj vermeyi ondan öğrendim. Eserlerimdeki milli muhtevayı da büyük ölçüde dedemden aldım.'

Başarılı isim, 1959'da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirip, Türk-İslam kültürüne ilişkin okumalara yoğunluk verdi.

Yeni İstanbul gazetesinde haftalık sanat ekinde Tarık Buğra'nın yönettiği sayfada sinema yazıları yazmaya başlayan Çakmaklı, Erman Film Stüdyoları'nda da yönetmen yardımcısı olarak çalıştı.

Usta sinemacı, Osman Seden, Orhan Aksoy ve Arşevir Alınak'a asistanlık yaptı, 1968'e kadar 50 filmde görev aldı.

'Kabe Yollarında' adlı belgesel filmde ilk kez yönetmen olarak görev alan Çakmaklı 1969'da dönemin sinemaya egemen anlayışından rahatsızlık duyarak, Ali Osman Emirosmanoğlu ile Elif Film şirketini kurdu ve 'milli sinema' olarak adlandırılan akıma uygun filmler çekmeye başladı.

'Türk sine­ması, Anadolu gerçeklerini yansıtan filmlerle 'milli sinema' hüviyetine kavuşabilecektir'

Yücel Çakmaklı, hayatı boyunca pek çok ilke imza atmasının yanı sıra farklı konuları filmlerinde işledi.

Tohum der­gisinde 1964'te 'Milli Sinema İhtiyacı' başlıklı bir yazı kaleme alan Çakmaklı, yaptığı bir açıklamada şunları söylemişti:

'Filmlerimizin büyük kısmı, sinemayı sadece bir ticaret vasıtası telakki eden tüccar prodüktör ve re­jisörlerin yaptıkları uydurma Amerikan filmlerinin taklidi veya piyasa romanlarından aktarılmış bayağı komediler, ağdalı melodramlardır. (...) Türk sine­ması ancak köylüsü ve şehirlisi ile manevi kıymetle­ri maddeden üstün tutan Müslüman Türk halkının inançları, milli karakterleri, gelenekleriyle yoğrul­muş, Anadolu gerçeklerini yansıtan filmler vererek 'milli sinema' hüviyetine kavuşabilecektir.'

Çakmaklı, Elif Film prodüksiyonuyla, 1970'te Şule Yüksel Şenler'in 'Huzur Sokağı' adlı romanından uyarlanan 'Birleşen Yollar' filmine imza atarak, bu akımın sonraki çalışmaları için de bir örnek oluşturdu.

Senaryosunu Bülent Oran ile Çakmaklı'nın kaleme aldığı filmin başrollerinde Türkan Şoray ve İzzet Günay rol aldı.

Tarık Buğra'dan 'Küçük Ağa' ve 'Kuruluş' gibi romanlarını televizyona uyarladı

Yücel Çakmaklı, 1975-1990 arasında, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) bünyesinde çalışmalarını sürdürdü.

Aynı yıllarda 30-70 dakika arası süren TV filmlerine imza atan Çakmaklı, Rasim Özdenören'in hikayelerinden uyarladığı ve 1978'de Prag'da televizyon filmleri dalında ödül alan ilk yapım olan 'Çok Sesli Bir Ölüm' ve 'Çözülme' adlı çalışmalara imza attı.

Çakmaklı ayrca Tarık Dursun K.'nın 'Denizin Kanı', Tarık Buğra'nın 'Küçük Ağa' ve 'Kuruluş' adlı romanlarından uyarlanan televizyon dizileri çekti. Necip Fazıl Kısakürek'in 'Bir Adam Yaratmak' ve Turan Oflazoğlu'nun 'IV. Murat' adlı tiyatro eserlerinden televizyon oyunları yaptı.

Çok sayıda esere yapımcı, yönetmen ve senarist olarak imza attı

Yücel Çakmaklı, 1972'de 'Zehra', 'Çile', 1973'te 'Ben Doğarken Ölmüşüm', 'Oğlum Osman' 1974'te 'Diriliş', 'Garip Kuş', 'Kızım Ayşe', 'Memleketim', 1977'de 'Çok Sesli Bir Ölüm', 'Çözülme', 'Bir Adam Yaratmak', 'Oynaş', 1978'de 'Bağrıyanık Ömer ile Güzel Zeynep', 'Denizin Kanı', 1980'de 'IV. Murat', 1982'de 'Hacı Arif Bey', 1983'te 'Küçük Ağa', 1984'te 'Aliş ile Zeynep', 1987'de 'Kuruluş/Osmancık', 1989'da 'Sahibini Arayan Madalya', 'Minyeli Abdullah', 1990'da 'Minyeli Abdullah 2', 1991'de 'Kurdoğlu-Osmanlı Bedel İster', 1992'de 'Mümin ile Kafir', 'Bişr-i Hafi - Bir Zamanlar Sarhoştu', 1993'te 'Kanayan Bosna', 1994'te 'Kanayan Yara - Bosna Mavi Karanlık', 1996'da 'Son Türbedar', 1997'de 'Emir Sultan', 2005'te 'Cumbadan Rumbaya' adlı yapımları yönetti.

Çakmaklı ayrıca 'Mümin ile Kafir', 'Gençlik Köprüsü', 'Sınıfta Şenlik Var', 'Diriliş', 'Garip Kuş', 'Kızım Ayşe', 'Memleketim' ve 'Birleşen Yollar' filmlerinin yapımcılığını da üstlendi.

2008'de senaryosunu Ayşe Şasa'nın yazdığı, 1798 Osmanlı-Fransız savaşının yaklaştığı günlerde genç bir Mevlevi Dervişinin mistik dünyasını anlatan 'Dinle Neyden' filminin süpervizörlüğünü ise Yücel Çakmaklı yaptı.

Devlet Üstün Hizmet Madalyasına layık görüldü

Çakmaklı, 10 Temmuz 2008'de TBMM tarafından verilen Devlet Üstün Hizmet Madalyasına layık görülürken aynı yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı, sinemada 50 yıllık hizmeti dolayısıyla Emek Ödülü verdi.

Kalp kapakçığı ve by pass ameliyat dolayısıyla temmuz 2009'da yoğun bakıma alınan Yücel Çakmaklı, 23 Ağustos 2009'da hayata veda etti.

'O, bizi birleştiren noktayı buldu'

Yücel Çakmaklı ile 'Zehra' ve 'Diriliş' filmlerinde birlikte çalışan oyuncu Hülya Koçyiğit, yönetmenle ile ilgili anılarını bir panelde şöyle anlatmıştı:

'Her insan bu hayattan göçerken bir iz bırakmak ister, hepimiz bunun hayalini kurarız. Yücel Çakmaklı yaptığı sinema filmleriyle bu halkın üzerinde bir iz bırakmış sanatçıdır. O, bizi birleştiren noktayı buldu. O'nun filmlerini yaşatmak sizlerin görevi. Çakmaklı ile birlikte çalıştığım 'Diriliş' filmi gençliğin itina ile özenle seyretmesini istediğim bir filmdir. Çünkü ne yazık gençliğimizin uyuşturucu ile ilgilendiğini görüyoruz. Bu konuda çok büyük acılar yaşanıyor. 'Diriliş' filmi bir bağımlının tekrardan hayata sarılmasının en büyük nedeninin ailesinin verdiği destek olduğunu gördük. Bu filmi bütün kalbimle izlemenizi tavsiye ediyorum.’’

Yapımcı Ali Osman Emirosmanoğlu o dönemle ilgili şu bilgileri vermişti:

'Necip Fazıl Kısakürek'e gittik, 'Biz film yapmak istiyoruz. Nasıl bir konu tavsiye edersiniz?' dedik. Birkaç konu yazdı. Baktık hepsi güzel konular. Onunla 4 sene temasımız devam etti. İlk filmi onunla çekemedik ama Hülya Koçyiğit ile 'Zehra' filmimiz vardı. Onun senaryosu, 'Sen bana ölümü yendirdin' diyen Kısakürek'e aittir. Sonradan ona birçok senaryo yazdırdık ve filme aldık. Deprem isimli bir senaryo yazdı bize. Onu da 'Çile' olarak Türkan Şoray ile çektik. 'Kökümüze Dönüyoruz' diye bir senaryo yazdı. Yıldız Kenter ve Necla Nazır ile 'Kızım Ayşe' isimli filmi çektik.'

Yönetmen Nazif Tunç, yaptığı bir açıklamada, usta yönetmenin kendi gönlünde zaten maya tutmuş bir yönetmen olduğunun altını çizerek, 1980'li yıllarda İstanbul'a gelir gelmez, onun etrafına nasıl yaklaşabilir ve kendisiyle nasıl ilişki kurabiliriz diye düşündüm. Yücel ağabey dost canlısı bir insandı. Kendisi de Anadolu çocuğu olduğu için sinemada çok güç ilerlemiş, çok zor bir yerlere gelmiş. Bundan ibret alan bir insan gibi kendisine yaklaşmaya çalışan Anadolu'nun o kara çocuklarına yardımcı olmayı çok isterdi.' ifadelerini kullanmıştı.

'Yücel ağabey bugün yine içinden gelen, kendi inancına ait filmler yapardı'

Yönetmen Mesut Uçakan ise şu değerlendirmeyi paylaşmıştı:

'Çakmaklı sinemasının toplumsal gerçekçiliğe uyan tarafları elbette vardır. Yılda 400'e yakın yerli film çekiliyordu. Hepsi de sansür baskısı yüzünden hep fakir kız zengin oğlan temaları ağdalı bireysel konular anlatılırdı. Özellikle solda toplumsal konuları ele alan filmler çekildi. Onlara toplumsal gerçekçi filmler dendi fakat sol içerisinde de beklenmedik bir patlama oldu. Kemal Tahir ile başlayan sinemada Halit Refiğ üzerinden Ulusal Sinema ortaya çıktı. Onlar bu toplumun değerleri bizim de değerlerimizdir onlara sahip çıkmalıyız anlayışıyla batı hayranı sinemadan koptular. Ulusal sinema ile Milli sinema yan yana durur. Yücel Çakmaklı sineması bir ulusal sinema örneği değildir. Yücel Çakmaklı o dönemin söylemi içerisinde daha kuşatıcı kavramlarla yaklaşmaktır. Biz inancımızı hayata şekil veren kavram olarak bakıyoruz. Yücel ağabey bugün yine içinden gelen, kendi inancına ait filmler yapardı. Günümüzde kendi değerlerine sahip çıkan yönetmenler de var. Ama söylem biçimleri değişti.'

Sinema tarihçisi Burçak Evren, yönetmenin yolculuğunu şöyle tarif etmişti:

'Yücel Çakmaklı fikir olarak, kendi bulunduğu noktada ve durduğu yerde dini bir sinemaydı ama diğer yüzüne karşı da son derece kozmopolit ve doğru bir yerde duruyordu. O kapıyı açması hepimize çok farklı bir cesaret verdi ama Yücel ağabeyin ruhu, kendi içindeki kozmopolit tavrı, İslam'a bakışındaki din göstergesi anlamına kesinlikle gelmemeli. Çünkü bir müftü çocuğu olarak, o konuda ciddi manada bilinçli olduğunu düşünüyorum. Stratejisini doğru belirleyen ve bunu doğru yönlendirebilen bir kişiliğe sahipti.'

Sinema yazarı İhsan Kabil'e göre, 'Yücel Çakmaklı'nın teşkilatçı bir yanı da vardı, biraz daha kurumsallaşmaya gitmek istiyordu.'

Yapımcı, yönetmen ve senarist Yücel Çakmaklı'nın örnek bir kişilik olduğunu vurgulayan Kabil, 'Mustakim olarak yoluna devam eden, ilkelerinden taviz vermeyen bir çizgisi vardı. Bunu yaparken de çok uç noktalara gitmeyen, hep halkın algısıyla beraber hareket eden bilgece bir tavır içindeydi.' şeklinde konuşmuştu.

İTTİFAK - AA