Biz Müslümanlar farz ve nafile namazlarımızda teşehhüde oturduğumuz vakit ettiğimiz şahitliğin yanı sıra Allah'a bize hem dünyada hem ahirette iyilik vermesi için yakarışta bulunuruz. " Rabbenâ atina fid'dünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kîna azâbennâr." diyerek Miracıın en şerefli sahnesinin dünya üzerindeki tatbikatına katık edilen bu dua gökte yaşanılanın yerde ikamesinin yapıldığı bir rükünde dünya ahiret dengesinin sağlanmasının bizler için ne derece ehemmiyet kesbetmesi gerektiğini gösteriyor.

Anlıyoruz ki yeryüzüne indirilen insanoğlundan sadece ahireti için çalışması istenmediği gibi tüm say-u gayretinin dünya için olması da istenmiyor. Nitekim Allah yine kelamında "Kim ahiret kazancını isterse onun kazancını arttırırız, kim de dünya kazancını isterse ona da istediğinden veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz."( Şuara 20) . Bir de dünya namına çalıştığı halde dünyayı imarla ahiret azığı hazırlayanlar var. İşte onlar "her hak sahibine hakkını verin" emrinin karşılığı olarak "nefsin hakkını" teslimi de bir vazife şuuru ile ifa ederler. Fakat insan teki dünyada yaşamakla kalmayıp dünyaya fazlaca gösterdiği teveccühün kendisini dünyanın esiri haline getirişine engel olamamıştır. İnsanın dünyaya fazlaca temayülü ve denge pusulasının ibresini tamamen dünyaya döndürmüş olması kişiyi akıl terazisinden çıkarmıştır bunun sonucunda "popüler kültür" dediğimiz sürü zihniyeti doğmuş ve insanlar kendilerine ait bir duruş bir karakter ortaya koyamamış hale gelmiştir .

Popüler kültür başta pek masum, zararsız gibi görünse de aslında bir kültür erozyonu hatta bir kültür sömürüsüdür. Kendi öz kültür ve geleneğini yaşatamayan toplumda dışarıdan o kültüre monte edilen ve toplumun bilinçaltına yerleşerek orada zehirli bir sarmaşık gibi yayılım gösteren, girdikçe içine çeken derin bir kuyudur .

Gittikçe aynîleşen zevkler aynîleşen algılar aynîleşen zihinler hatta aynîleşen yüzler...

Kapitalist ekonomide arzı talep belirler. Herkes kendi çıkarına uygun olanı azamileştirmeye çalışırken hem topluma hem ferde hitap etmiş olur. Fakat şu anki kapitalist ekonominin bunda çok zorlandığını düşünmüyorum. Çünkü toplumda her verileni kayıtsızca kabul etme güdüsünün olması bir yandan tekdüze edilmiş isteklere sahip insanlara dönüşmüş olmamız... Farz-ı misal her sezon bir renk belirleniyor ve herkes o rengi giyiniyor. Yani evet herkes (toplumun büyük bir kesimi). Biri de kalkıp demiyor ki "Kim ne hakla benim ne renk giyeceğime karar veriyor?" Bunun gibi daha onlarcası; seçtiğimizi sandığımız giydiğimiz kıyafetler, aldığımız mobilyalar, kullandığımız telefonlar, izlediğimiz diziler, dinlediğimiz müzikler, hatta hayatımıza almak için seçtiğimiz eş adayları bile. Hepsi birilerinin bizim için en doğrusu olduğunu düşündüğü ve bizim buna sorgusuz biat etmemiz ile fabrika ürünü misali oluşturulan kalıp kimliklerimiz. Mesela hiçbir anlam ihtiva etmeyen, sözlerinin köpek havlama seslerinden oluştuğu bir şarkı nasıl olur da milyonların beğenisini kazanmış olabilir?

Bu milletin ananesinde ilk önce anlam vardır, özgünlük vardır. Bunlardan yoksun herhangi bir şey toplumda bir yer bulabiliyorsa bu durum toplumun da vaziyetinin gittikçe o yöne doğru evrildiğini gösterir.

Her biri birbirinden özel ve ayrı yaratılışta İnsanın bu kadar tek tip olmayı nasıl kabullendikleri anlaşılır gibi değildir. Yani belli ki birileri önümüze bir şeyler sunuyor ve bize sunulan batı mahsulü kültürün içinde bir yer edinememişsek eğer aykırı anlaşılmaz ve demode zevklere sahip olmuş oluyoruz. Bu durum belki bizi popüler kültüre esir zümrenin bir parçası olmaya zorluyor belki de çoktandır kaybettiğimiz sorgulama melekimizin uykusunu bozmak istemeyişimize çanak tutuyor olabilir. Fakat çok daha mühim bir mesele ile karşı karşıyayız ki bu mesele bizim kendi özümüzü kaybediyor oluşumuzdur. Hatta belki "kendimizi". Çünkü popüler kültürün en son insanı sürüklediği yer kişinin yalnızlaşıp mutsuzlaşıp kişiyi kendinden nefret ettirip kasıtlı bir ölüme sürükleyiştir.

Popüler kültürün ilk basamağı olan "hedonizm" anlayışı en başta bahsettiğimiz dünyaya fazlaca meylin insanı anlık, tek seferlik ve sadece zevk, rahat odaklı yaşamaya itmesine neden olur. İkinci basamaktaki egonun kişiliğe dönüşmüş hali olan "narsizim "de insanın kendini popüler kültürün önemli bir parçası görmesinden ötürü bir üstünlük addetmesinden kaynaklanmaktadır. Siz mesela burnunu yaptırıp o burnun yüzüne ne kadar uymadığı noktasına yanılgıya düşeni gördünüz mü? Ben görmedim. Ve kanımca popüler kültürün en can alıcı basamağı "yalnızlık" . Her ne kadar kişi eylemi veya söylemi ile o popüler kültürü oluşturan insan topluluğunun bir parçasıymış gibi olsa da bu birliktelik sahte duygular üzerine kurulu olup kendi başına kaldığında kişiye bulunduğu yeri, niye bulunduğunu sorguladığı ve yaşadığı hayatın bu sorulara cevap bulmaya müsait olamaması ile kişinin yalnızlığının başladığı ve nihayetinde de talip olunan kısa süreli mutlulukların gerçek bir mutluluk vermediği anlaşılınca kişi duvara toslamiş gibi olur.

Farkındaysanız zaten eskilerin lüks diyebileceği her şeye sahip olan ama kocaman bir gülüşe sahip olamayan asık yüzlü suratların memnuniyetsiz ahvallerini düzeltemediğimiz bir türedi nesil oluşmakta ve bu gittikçe olması gereken böyleymiş gibi bir algının yerleşmesine sebebiyet vermektedir. Tabii bunun sosyal medya ayağını göz ardı etmemek gerekir ki aksine zaten popüler kültürün yuvalandığı mevzi sosyal medyadır. Herkesin hayatındaki en mahreme bile tanıklık ettiğimiz sosyal medya adeta emir komuta merkezine dönüşmüş kendince herhangi bir takipçi kitlesine sahip olan kişilerin her dediğini yapan her yaptığını uygulayan aklı kiralıklar güruhu oluşmuştur.

Bir toplumda yüksek beğeni toplayan unsur ancak sanat, estetik, ahlak değeri yüksek ve toplumun membağından fışkıran özden olup "Öz"lere ulaşacak olan olgular olmalıdır.

Madem oluşturulan popüler kültürün bizim esas kültürümüzün bir parçası olmadığı muhakkaktır öyleyse bize düşen kendi değerlerimizi popüler kültür haline getirip umuma yaymaktır. Bilirsiniz Michel Foucault'un bir söz vardır, der ki; "bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yok demektir." Bulunduğumuz yerlere varlık katmak herkesleşmekten ziyade bir çaba gerektirir Bu çaba zor değil fakat insanın tekinin zübde-i alem olduğu gerçeğine uyanması ile kolaylaşacaktır.