Bir kavmin kendisine mutlaklık izafe etmesi bir olgudur, ama, yeryüzü hayatında iyi sonuçvermemiş sayısız örnekleri bulunan bir olgudur. Eski dünyada insan öbekleri henüz kendilerini bile anlamlandıramazken, dıştan gelebilecek tehlikelerin her türlüsü ile karşı karşıya bulunuyor iken, zorunlu bir içe kapanışı yaşarlardı. Bu içe kapanış çok çetin doğa şartları karşısında olduğunun farkına varmakla başlamıştır. Bugünkülerden daha korkunçaslanlar, kaplanlar, ayılar, filler (mamutlar vardı), ağıllara, ahırlara giren kurt sürüleri insanları bir araya getiren ilk etmenler arasındadır. Elbette unutmamak gerekir: İlk günden beri insanlar sevgi denilen Tanrı bağışını tanımışlardır.Anne ve bebeği arasındaki ilişki, günümüzde olduğu gibi, sevgiye bağlıdır. Modern insan bunu kaldıramaz, belki inkâr yoluna sapar. Yurt ve dünya günlük akışında bir çok olay oluyor ve ibretle tanık oluyoruz, modernizmin saptırmalarını gördükçe.

Sevgiyi inançterbiye eder. Yalın bir gerçek ve ondan kazanılacak bir ilke. İnsanlık tarihi özüdoğru bir başlangıca sahip olmasaydı 'eski dünya' sürüp gidebilir miydi? Haberciler merkezli bir zaman akışı, tarihin de asıl özelliğini verir. Biz, bu gerçekliği gözardı ederek geçmişe bakamayız. Peygamberlerin gelmişliği, uyarmışlığı, kavimlerin onlara karşı tanıdıkları tavırları bilmek, öğrenmek, tanımak gerekiyor. Modernizm, at gözlüğü ile kurnazlıktan doğma bir bönlük demek olamaz. Modernizm, Â dem`den başlayarak tüm peygamberlerin hayatlarına saygı duymadıkça, zaman akışı, insanlık için giderek vehamet arz edecek. Bu belli. Post-modernizm, uygarlıkta din ruhunun var ettiğini eksiltmek peşindedir. Yeni bir ırkçılık başlıyor sanki...

 dem`e kadar işleyecek bir muhayyileye bugünkü insanlık, muhtaçtır. Bu ihtiyaçgiderek ihtiyaç. Günlük akışta, eski zamanların olumlulukları daha çok yer almalıdır. Çünkü her peygamberin hayat örneği, biraz da gelecek zamanlara göndermeler içermiştir. Son Peygamberin 'büyük' ve en kapsamlı hayatında ise, öncekilerden özler bulunur. İslâm kültürünün başka dinlerin tarihinde karşılığı bulunmayan bir özelliği de bu değil midir?

Çocuklarımız, özenle hazırlanmış, resimli, renkli kitaplarda  dem`i, İdris`i, Nuh`u, İbrahim`i, Yunus`u, Eyyub`u, Lû t`u, Zekeriya`yı, Yakub`u, Yusuf`u, Musa`yı, İsa`yı ve çocuklara karşı sevgi dolu ve onlara saygı yüklü yaklaşımı olduğunu gördükleri Sevgili Peygamberi tanıdıkları için memnundurlar. Çünkü çocuklarda ikircim olmaz. Onlar, çocukların gözünde birer kahramandırlar. Teşhisi koymanın yeridir: Batı`dan kiralanarak ekranlarda karşılarında bulup merak, heyecan ve keyifle izledikleri o câzip, o çok güzel çizgi filimler -renkleri de şahane- ne var ki, çocuklarımızı ayrı bir âleme çeken, içdünyalarındaki hedeften çelen, ayarlanmış gizli değerlere onları çalmak isteyen ürünler. Modern hayatta bu gidiş bir tarih-dışılık tehlikesi değil mi?

Batı uygarlığının başka toplumlardan gençpotansiyel devşirmeyi hedeflemesi değil mi bu? Oliver Twist`deki çocuk çalıcılara direnenleri gözümüzün önüne getirebiliriz. Geniş İslâm Toplumu bu tehlike karşısındadır. Ve böyle bir risk altında, İslâm din ve kültürünün, tarih ve medeniyetinin verilerini günlük akışa katamıyacak devlet adamının 'sözümona devlet adamı' damgasını toplumdan yemekten kurtuluşu olabilir mi?

*

Tarih-dışı`lık tehlikesi, üzerinde düşünmemiz gereken bir olgu. Biz, çağdaş İslâm düşüncesi ile yetiştiği halde, eklektik tutumu pek sevmiş birtakım modernist kalemlerden yayılan bit yeniğine dikkat çekerek, diyoruz ki, yeni bir nesil yetişmesi olgusu, sorumluluk içermesi elzem birşeydir. Sorumsuzların keyfine kalamaz. Ayrılık tohumları serpmek hangi metafiziğe ayarlıdır diye durup düşünmeli.

*

İslâm, uygarlık nitelik ve kalitelerinin tümünü içeren bir potansiyeldir. Eski Dünya diyoruz ya, birileri bu deyişi Modernizm karşısında İslâm`ın durumunun ifadesi sanabilirler. Egoları bunu âmirdir. Oysa İslâm`la Yeni Hayat gelmiştir. İslâm Şiiri doğdu ve insanlık için Şiir, sönmekte olan bir san`at olmaktan kurtuldu. Batıya, yukarıdaki hassasiyet açısından bakalım. Amerikan toplumunun en hakikî bir değeri olan Ralph Waldo Emerson`un şiirde yaptığı devrim, açtığı çığır, nerdeyse mucizevî bir görünümdedir. Onu unutturmaya çalıştıklarından da bellidir ki, bu özgün felsefe sahibi adamın kılgısı, Düşünce ve San`at`ın Özgürleşme yüzü ile ilgilidir ve Hakikatçı çizgide bir gelişme olarak görülmelidir. Bu da Emerson`un Kur`ân`daki cevhere olan eğilimi ile ilgisiz değil. Alman (18. yüzyılda) Aşkıncılık (Transcendantalism) önderleri ile ilintili, Goethe`deki ruhun özgürlüğünü (yeniden) kazanması izleğinden de beslenmiş olan bir Emerson var serbest şiire geçişin odağında Walt Whitman`ın ona borçlu olduğu - adı anılmasa da.

*

Tek ve akla gelmedik bir örnekte olsun, bilindik tarihî örneklemelerde olsun, tınlayan gerçek: Allah inancının [Son] Peygamber`in getirdiği 'Birleme' ile kavranabileceğidir.Biz Avrupa ve Amerika`da 'Ü çlemeyi' red ile 'Birlemeyi' arayanları desteklemeliyiz. Emerson teslisçi değil, bir üniteryendir.