Yalnızca doğum ve ölümün eşitlediği insanoğlunun hayat çarkını şekillendirenin herkes için ayrı ayrı yazıldığı senaryoların adıdır kader… Bunun korkunç, karışık ve anlaşılmaz tarafları olduğu kadar sürur veren intizamlı ve anlaşılır tarafları da vardır. Kaldı ki gerçekten hayatı anlamaya gerek var mıdır? Buradaki hayatı anlamaktan kasıt hayatın anlamını kavramak değildir. Hayatta yaşanılageleni mantık sahasına oturtma çabasıdır. Fakat senaryo bize baştan okutulmamıştır. Yaşarken olan cesaretimiz yazgıyı tayin edenin Allah olduğuna olan inancımızdandır. Cengiz Aytmatov yine aynı kitabında “insan kalbinde başlangıç ile son hayat ile ölüm arasındaki ilişkiyi uzlaştıran yalnız ve yalnız bilinmeyen görülmeyen Tanrı idi “der. Biz her ne kadar baş gözüyle Allah’ın zatını göremez ve bilemesek de kainattaki cümle mevcudatta hak varlığı mükaşefe edilebilir evsaftadır. Allah’ın varlığına güvenerek yaşanılan hayat da bir kanaviçenin ön yüzü gibidir. Kaostan arındırılıp intizam bulacak ve bir estetiğe bürünerek adeta sanat haline gelecektir.
İnsan hayatı kıymete medar bir sanata dönüştürebilme gayesini mebde ve meadın arasına Allah’ın takdir ettiği kadere dayanarak kederden emin ve teslimiyetin verdiği iç huzuru ile teskin olmuş bir haleti ruhiye ile gerçekleştirebilecektir. Buradaki kadere dayanma tevekküle mugayir bir dayanma değil olmuş ve olacak olanın ilmine sahip olana güvenmektir.
Bu dayanma biçimi insanı fiillerinde çabasız kılmaz fakat çabasının müsbet ve menfi sonuçlarına olan tavrını dengeli kılar. Kişi menfi sonuçta umutsuzluğa düşmeyeceği gibi müspet sonuçta da şımarıklık etmeyecektir.
Görünürde yaşadıklarını kendi iradesinin (tercihinin) mahsulü kanısında olan insanoğlu yaşanılanın perde arkasını araladığı vakit olmuş ve olacak olanın hakikatine erdiğinde kendi iradesinin de Allah katında yalnızca sebepler dairesi çerçevesinde bir yer edindiğini görecektir. İnsan dünyada ya bir şeylere sebep olacaktır ya da bir şeylerin sebeb olması vesilesi ile bir şeyler yaşayacaktır. Canlı cansız tüm mahlukat her an etkileşim ve bir oluşum içerisindedir.
Kelebek etkisini hepiniz bilirsiniz. Bir yerde kanat çırpan bir kelebeğin dünyanın öbür ucunda fırtınaya sebep olabileceği düşüncesiyle aklımızda yer edinen bu teori bizim günlük yaşamımızda “tesadüf” diye adlandırıp gerçekleşen durum ya da olaya hiçbir mana atfetmediğimiz hallerin aslında nasıl bir mana ihtiva edebileceğini açıklar. Biz Müslümanlar herhangi bir şeyin gerçekleşmesinin hiçbir anlamı olmadan öylesine olamayacağını biliriz. İsmet Özel’ in de dediği gibi “tesadüf kelimesini sevmez Müslümanlar onun yerine “tevafuk” kelimesini kullanmayı tercih ederler. Çünkü ne yaradılışta ne de dünyanın çekilip çevrilişinde kör bir tesadüf yoktur.” Halbuki tevafukta ince bir hikmet ve kesin bir maksat vardır. Gerçekleşen hadisenin altında yatan ilahi muradı idrak söz konusudur. Kelebek etkisinde ayrıca anlayacağımız husus meydana gelen vakanın bir vakalar silsilesinin parçası olduğudur. Bugün cereyan edecek olan hadisenin temeli belki de ne zamandan atılmış olabilir. Tam bu noktada nasıl ve neden böyle oldu diye anlam veremediğimiz her keyfiyette Allah’a teslimiyet devreye girer.
Tıpkı Hz Musa ile Hz Hızır Aleyhisselam’ın kıssasında anlatıldığı gibi Hz Hızır, Hz Musa ile çıktığı yolculukta Hz musa’ya iç yüzünü bilemediğin hadise’yi sorma diye söz almış fakat Hz Musa görünürde menfi bir durum gibi anlaşılabilen hadiselerdeki Allah’ın gizli kıldığı hayrı bilememiş anlayamamış bundan dolayı Hızır Aleyhisselam ile yolculuğu son bulmuştur. Hz Musa sabredip olayların nedenini sormayıp teslim olsa belki birçok hadise daha nakledilmiş olacaktı Allahu alem. Elbette ki Hz Musa vahiye muhatap olmuşlardandır. İlim noktasındaki mertebesini bilememekle beraber Hz Hızır ile olan kıssasında bize örneklik oluşturacak bir temsiliyet söz konusudur.
Ez cümle bellidir ki bizlerin irademizle karar kılmış olduğunu düşündüğü şeyler dahil olmak üzere bir ağaçtan yaprağın düşmesinden her sabah doğan güneşe kadar vuku bulan her hali kontrol eden bir gücün varlığı apaçık ortadadır.İnsanoğlu teemmül etmelidir ki meydana gelen her fillin tayin edicisi olmak mümkün değilse o güce teslim olmak akıl kârı olacaktır.

YORUMLAR