Mustafa Ertuğrul, Bursa Bab-ı Nun Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği bünyesinde yazı çalışmalarına devam etmekte olan bir sanatkâr. Bir yandan kamış kaleminden zikir sesi almakla meşgul olurken diğer yandan da el yapımı kâğıt üretimi alanında gayret sarf eden Mustafa Ertuğrul ile Amasya Belediyesi Şeyh Hamdullah Yazı Tarihi ve Hüsn-i Hat Müzesi nin açılış programında görüştük ve okumakta olduğunuz mülakat böylelikle ortaya çıktı.

Mustafa Bey sizi tanıyabilir miyiz?

`height=

1981 yılında Yozgat ta doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Yozgat ta tamamladım. 2005 yılında Sivas Cumhuriyet Ü niversitesi Makina teknikerliği bölümünden mezun oldum. 2007 yılında çalışmak için Bursa ya yerleştim. 2011 yılında hocam Mahmut Şahin ile yollarımız kesişti. Ü stadımdan nesih, sülüs ve rika eğitimleri aldım. Halen çalışmalarıma Bab-ı Nun çatısı altında devam etmekteyim. Özel bir firmada kalite kontrol elemanı olarak çalışmaktayım. Evliyim ve Zeynep Rumeysa ve Meryem Hafsa adında iki kızım var. Eşim de tezhip sanatıyla iştigal ediyor.

Bab-ı Nun Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği`nde hat meşk ediyorum

Eyvallah. Geleneksel sanatlarla irtibatınız nasıl başladı?

İmam hatipte okuyan bir yakınımızın ailesini ziyarete gittiğimizde kendisinin ders çalıştığını gördüm. Yazdığı Arapça yazılar ilgimi çekti. Ben de yazabilir miyim diye izin istedim. Gülümseyerek defterini ve kalemini bana uzattı ve kitabından deftere yazacağım satırı göstererek hadi burayı yaz dedi. Kalemi çekinerek elime aldım ve yazmaya başladım. Bitirdiğimde şaşkın bir ifadeyle bana baktı ve kendisinden çok daha güzel yazdığımı söyleyerek hat sanatındaki ilk meşaleyi yakmış oldu. Ama maalesef yaşadığımız yerin küçük ve imkânlarının sınırlı olması sebebiyle bu konuda düzenli ve ciddi bir eğitim alma şansım olmadı. Ama ben yine de elimdeki kısıtlı imkânlarla kimyasal mürekkepler ve sazlıklardan aldığım kamışlarla kendimce karalamalar yaparak hat sanatı sevgimi kalbimde canlı tutmaya çalıştım. O dönemde de Bursa nın yeri bende ayrıydı. Ne zaman televizyonda Bursa ve Ulucami ile ilgili bir program görsem hayranlıkla seyrederdim. Hayalim Bursa ya gelip adeta bir hüsn-i hat müzesi olan bu camii canlı canlı görmekti. Rabbim bir defa değil defalarca gezip görmeyi nasip etti hamdolsun. 2011 yılında Hattat Mahmut Şahin Hocamla tanıştım ve Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar ve Kültür Derneği nde hat meşk etmeye başladım.

`height=

Hattat Mehmet Esat Yesari beni çok etkilemiştir

Hat sanatı sizin için hangi manaları havi?

Sol elini kullanan hattatlara yesari denir. Ben de sol elimi kullandığım için hayatını okuduğum hattatlar içinde beni en çok etkileyen isimlerden biri de Mehmet Esat Yesari Efendi olmuştur. O azmin ve iradenin, muvaffakiyetin temel şartı olduğunu göstermiştir. Mehmet Esat Yesari Efendi dünyaya geldiğinde vücudunun sağ tarafı felçli ve sol tarafı da titrekti. Fakat o vücudun hakiki sahibinin kendisi olmadığını idrak edecek bir imana sahipti.

Kur an-ı Kerim`de beni çok etkileyen ayetlerden biriolan Nun Suresi`nin 1. Ayet-i kerimesinde 'Kaleme ve onun yazdıklarına andolsun' buyurulmaktadır. Değeri Alak Suresi`nin 4`uncü ve 5`inci ayetleridir ki meali şöyledir: 'O kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir.'

Arz etttiğim ayeti kerimeler beni yazmaya teşvik ediyor. Tıpkı kemankeşlerin oku atmadan önce Enfal Suresi`in 17`inci ayetini okumaları gibi. Mealen 'Attığın zaman sen atmadın fakat Allah attırdı.' Ben de hat meşk ederken ben yazmadım Rahman yazdırdı diyerek meşk etmeye çalışırım.

Bu meyanda neler yapıyorsunuz?

Şahsi olarak yazı ve istif çalışmalarıma devam etmekle beraber Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar Derneği bünyesinde Mahmut Şahin Hocamın önderliğinde çeşitli şehirlerde açılan klasik Türk İslâm Sanatları sergilerinde yer almaya çalışıyorum.

Hangi sergilere katıldınız?

2014 yılında Kütahya 2016 yılında Gaziantep ve 2018 yılında Denizli sergilerinde yer aldım. Ayrıca çeşitli yardım kuruluşlarına maddi destek amaçlı açılan sergiler ve yurtiçi ve yurtdışında yeni yapılan camilere bila ücret yazdığımız yazı, mihrap ayeti ve cihar yar-i güzin takımları ile destek olmaya gayret ediyoruz.

Müzelere eser verebilmek herkese nasip olmaz

Şeyh Hamdullah Müzesi`ne eser verdiniz. Bir levhanızın müzede bulunması halet-i ruhiyenize nasıl yansıyor?

Osmanlı hat ekolünün kurucusu 'Kıbletül küttab'hattatların kutbu ve okçuların şeyhi unvanları ile bilinen Hattat Şeyh Hamdullah Amasya`da doğmuş, hat sanatına getirdiği yeniliklerle kendisinden söz ettirmiştir. Bu konuda Amasya Belediyesi bir vefâ örneği göstererek dünyada bir ilki gerçekleştirerek Şeyh Hamdullah Yazı Tarihi ve Hüsn-i Hat Müzesi`ni açmıştır.

`height=

Daha önce farklı sergilerde eserlerim yer almıştı. Ancak ilk defa bir müzeye çalışmam kabul edildi.Bu her insana nasip olacak bir şey değil. Öncelikle bunu bana nasib eden Rabbime hamd ediyorum. Ayrıca bizlerin bu mutluluğu yaşamasına vesile olan kendisinden ve ailesinden fedakârlık ederek şehir şehir dolaşıp talebe yetiştiren -Rabbim zamanını bereketlendirsin- gecesini gündüzüne katarak bu müzenin açılmasında büyük emek harcayan sayın Mahmut Şahin Hocama, kentin kültürel birikimine katkı sağlayan belediye başkanı sayın Cafer Özdemir`e ve Şeyh Hamdullah Müzesi`nin açılışında en başından itibaren yoğun mesai harcayan belediye başkan yardımcısı sayın Osman Akbaş`a bu vesile ile bir kez daha teşekkür etmek isterim.

Bursa zengin bir tarihe sahip

Bab-ı Nun Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği Bursa için neler ifade ediyor?

Bursa zengin bir tarihe sahip olan bir şehir. Osmanlı`nın ilk başkenti. Bab-ı Nun Geleneksel Sanatlar ve Kültür Derneği de böyle kadim bir şehirde unutulmaya yüz tutmuş gelenekli sanatlarımızı yaşatmak ve kıymetli hocalar önderliğinde yeni sanatkârlar yetiştirmek için kurulmuş bir dernek. İsmini Kalem Suresi`nin ilk ayeti kerimesinden alan derneğimiz her yıl öğrencilerinin eserleriyle açılan sergiler sayesinde Bursa`nın sanat hayatını canlandırmaktadır.

Kamış kalemden zikir sesleri almanın yanında el yapımı kâğıt üretimi ile de meşgul oluyorsunuz. Kağıt imali fikri hangi ihtiyaca binaen ortaya çıktı?

Hat sanatına başladığım ilk günlerde benim için kâğıt, sadece kâğıttı. Ancak eğitimimiz ilerledikçe kâğıdın fabrikasyon el yapımı, asitli, asitsiz gibi çok farklı özellikleri olduğunu öğrendik. Hocamız bize kullandığımız, piyasadaki kâğıtların çoğunun asitli olduğunu ve bunun yazının ömrünü kısalttığını, oysa ki asitsiz kâğıtlara yazılan yazıların ömrünün 500 hatta 1000 yıl olabileceğini anlattı. Bu bilgiler bizi asitsiz ve el yapımı kâğıt üzerine kafa yormaya sevk etti. Yurtdışından gelen asitsiz kağıtlara aheryaparak yazılarımızı yazmaya başladık. Bu dönemde tevafuken Yalova İbrahim Müteferrika Kağıt Müzesi`nde görevli Aytekin Vural Bey`le tanıştık ve el yapımı kağıt serüvenimiz bu şekilde başladı.

`height=

Şimdiye kadar bu alanda neler yaptınız?

Aytekin Vural Bey, talep etmemiz durumunda bize el yapımı kâğıt ile ilgili eğitim verebileceklerini söyledi. Hocamızın da onayıyla Bab-ı Nun`dan iki arkadaşımla birlikte Yalova`da eğitim aldık. Daha sonra yine Mahmut Şahin Hocamızın desteğiyle Kocaeli Seka Kağıt Fabrikası`nı ziyaret ettik ve elyapımı ve fabrikasyon kağıt yapım aşamalarıyla ilgili bilgiler aldık. Hâlâ araştırma ve çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu yıl Adıyaman Ü niversitesi`nde bilgilerimizi bir seminerle üniversiteli kardeşlerimizle paylaşmak da nasip oldu hamdolsun.

Kâğıtlarımızı Türkiye`de üretebiliriz

Kâğıt imâlinde hedefleriniz nelerdir?

Kâğıt yapımında hedefimiz tamamen doğal ağaçliflerinden kimyasalsız, doğal boyalarla renklendirilmiş kâğıtlar hazırlayıp bu sanatı icra eden sanatkârlarımızın hizmetine sunmaktır. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Eski eserlerin restorasyonunda kullanılan kâğıtlar yurtdışından geliyor. Oysa ki biz bu kâğıtları ülkemizde üretebiliriz. Rabbim inşallah o günleri de görmeyi nasip eder bize.

`height=

 min, inşallah. El yapımı bir kâğıdın liften murakkaa gerilinceye kadar geçen serencamını nasıl anlatırsınız?

Öncelikle kâğıdın tarihi serüveninden biraz bahsetmek isterim.

Tabii ki, buyurunuz;

İnsanoğlu tarih boyunca yazma ihtiyacını gidermek için muhtelif malzeme arayışları içinde olmuş. Bunlardan bazıları kil tabletler, papirüsler, hayvan derileri ve ipek kumaşlar olmuş. İlk kâğıt üretimi Milat`tan sonra 105 yılında Çin`de selülozik bitkisel lifler kullanılarak yapılmıştır. Çinliler uzun zaman kağıt yapımını gizlemişler. Ancak daha sonra sırayla Kore, Japonya, Semerkand, Mekke, Bağdat ve sonrasında İtalya ve İspanya gibi ülkelerle tüm dünyaya yayılmıştır. Osmanlı zamanında başta İstanbul, Bursa ve Yalova`da el yapımı kâğıtlar üretilmiştir.

Japonya`da kağıt üretimi için kozo gampi vemitsumata bitkileri kullanılırken Çin`de Çin ısırganı, Çin kendiri, bambu ve pirinçsapları kağıt yapımında kullanılıyor. İslâm dünyasında ise pamuk, kenevir, keten gibi lifli bitkiler kâğıt yapımında hammadde olarak kullanılıyor. Günümüzde ise unutulmaya yüz tutmuş el yapımı kâğıt üretiminde genellikle pamuk ve ipek böcekçiliği için yetiştirilen dut ağaçlarını kullanıyoruz.

Sonbahar aylarında dut ağaçlarının yaprakları döküldükten sonra budama işlemi yapılır. Eşit uzunluklarda kesilen dallar demetler halinde toplanır. Lifli kısmın dallardan kolaylıkla ayrılabilmesi için belirli bir oranda meşe külü ile kaynatılır. Bir diğer yöntem ise buhar kazanlarında yaklaşık 2-3 saat yoğun buhara tabi tutularak kabukların yumuşaması sağlanır. 

. Dallarından ayrılan liflerin dış kabuklarının soyulması için keskin bir bıçak kullanılır. Toplanan lifli kısımlar istiflenerek kurumaya alınır. Lifler kaynatmadan dolayı sarıya dönük koyu bir renge sahip olurlar. Beyazlatma işlemine tabi tutulmak istenirse sönmemiş kireçkullanılır. Bunun birkaçfarklı yöntemi vardır.

Nedir bu yöntemler?

Bunlardan biri lifler kireçli suda kaynatılır ve bol suda temizlenir. Tekrar kireçli suda kaynatılır ve temizlenir. Bu işlem lifler istediğiniz beyazlığa gelinceye kadar devam ettirilir. Kullanıma hazır olan lifler bir gün süre ile ıslatılır. Liflerin zerrecikler halinde çözülüp dağılabilmesi için yine meşe külü ile yaklaşık yarım gün kadar kaynatılır. Bol su ile yıkanan lifler taş veya kalın meşe ağacından yapılmış masalar üzerinde tokmaklarla dövülerek hamur haline getirilir. Bu dövme işlemi Uzakdoğu`da insan kuvveti ile yapılırken, Avrupa`da ise makinalarla yapılmış. Hazırlanan kâğıt hamuru bir tekne içinde sulandırılır. Uzakdoğu`da ise Neri denilen özel bir bitkinin kökünden elde ettikleri sıvıyı belirli bir oranda teknenin içine katarak karıştırırlar, bunun sebebi ise sulandırılmış liflerin tekne içinde eşit miktarlarda dağılmasını ve dibe çökmesini engellemektir. Ayrıca suyun akışkanlığını azaltarak elek üzerinde liflerin düzgün bir şekilde dağılmasını temin etmektir. Avrupa`da bu sistem kullanılmadığı için dibe çöken liflerin tekrar suyun içerisinde dağılmasını sağlamak için belirli aralıklarla tekneyi bir aparat yardımıyla karıştırmak gerekiyor. Bir de Uzakdoğu`da kullanılan eleğin bambudan yapılıyor olması, hafif olmasından dolayı hareket kabiliyetini artırır ve seri bir şekilde kâğıt üretimine imkan sağlar.

Avrupa`da elek malzemesi olarak pirinçve paslanmaz tel elekler kullanılmakta. Bu eleklerin dezavantajı ağır olması ve bu sebeple seri üretime pek fazla elverişli olmamasıdır. Bu dipnotu da verdikten sonra kâğıt yapım aşamasına devam edelim.

Tabii ki, buyurunuz Mustafa Bey;

Tekneye daldırılan elek kaldırılarak suyun süzülmesi beklenir. Böylelikle elek üzerinde kâğıt tabakası oluşur. Oluşan kâğıt tabakaları elekten alınarak düz bir zemin üzerine koyulur. Bu işlem istenilen kağıt miktarına kadar devam eder. Yeteri kadar kâğıt elde ettikten sonra presleme işlemi gerçekleştirilir. Preste sıkıştırılan kâğıtların fazlalık olan sularının süzülmesi sağlanır. Bu işlem yaklaşık bir günü bulur. Presten alınan kâğıt tabakaları nemli bir şekilde pürüzsüz bir yüzeye fırça yardımıyla yapıştırılır. Bu işlemde kullanılan malzemeler genellikle mermer, cam ve en çok tercih edilen galvaniz saclardır. Açık havada kuruyan kâğıt tabakalarının kenarları kesilerek kullanım amaçlarına göre sınıflandırılır.

Osmanlı döneminde kâğıdın aharlanması ve mührelenmesi işlemine kâğıdın terbiye edilmesi denilmiş. Günümüzde üretilen fabrikasyon kâğıtların büyük bir bölümü baskı için kullanıldığından yüzeyin emiciliği o kadar da önemli değildir. Fakat konu yazma eserlere geldiğinde kâğıt yüzeyinin emici olmaması büyük önem taşır, hem kamış kalemin kolayca hareket ederek kayması ve hem de yanlış yazılan harf ve sözcüklerin silinerek düzeltilmesi açısından önemlidir. Bu amaçla kağıt yüzeyine uygulanan işleme aharlama ve ardından yapılan işlemede mühreleme denir.

Aharlamada en çok kullanılan nişasta ve yumurta aharıdır. Aharlamada astar olarak ilk nişasta çözeltisi kullanılır. Bir su bardağı nişastaya yaklaşık on su bardağı soğuk ilave edilerek akışkan, bal kıvamına gelene kadar kaynatılır. Elde edilen çözelti yumuşak bir fırça veya sünger bez ile kağıt yüzeyine sürülür. Kâğıt kurutulup mührelenerek yüzeyi düzgünleştirilir. Aynı işlem birkaçsefer tekrar edilir. Kağıt yüzeyinin daha iyi olması için yumurta aharı da uygulanabilir.

`height=