Toplumun giderek daha benmerkezci hale geldiğini ve bunun aile yapısına yansıdığını biliyoruz, hepimiz tanık oluyoruz sosyal çevremizden.
Tüketim toplumunda yaşıyoruz ve ikili ilişkilerin bile nasıl yüzeyselleştiğini hızlıca tüketilebilir olduğunu nezaketin içtenliğin samimiyetin kaybolduğunu organik ilişkiler kurmanın bu zamanda çok zor olduğunu biliyoruz.
Ama neden?
Daha doğrusu şöyle sormak daha doğru olur: Bu yarış neden?
Evet yarış diyorum çünkü devamlı koşuyoruz zihnimiz çok kalabalık ve biz zihnen bile koşuyoruz artık. Sürekli başarıyı kovalamak iç dinginliğimize kulak vermemek, notlar diplomalar ve etiketlerin kutsallaştığını fark etmemek, statü savaşları vermek bunların bir kapısı elbette ki bir yönüyle maternal narsizme çıkıyor. Çocuğumuzun öz değerini ve statüsünü kendi narsistik ihtiyaçlarımıza kurban etmek olarak açıklayabiliriz maternal narsizmi.
Çünkü ebeveyn, çocuğun başarılarını ve sahip olduklarını kendi toplumsal imajını yüceltmede kullanır bu tepkime ise çocuk için korkunç bir sömürü şeklidir.
Tamamen başarıya koşullu sevgi dilli anne-baba, çocuğu yalnızca başarılı olduğunda takdir eder. Başarısızlık ise sevgisizlikle “cezalandırılır”. Çocuğun bireyselliğinin bastırılmasıyla kendi kimliğini geliştirmesi engellenir.
Markalı giysiler ile pahalı oyuncaklar ya da gösterişli etkinlikler aracılığıyla “olumlu ebeveyn” imajı çocuğun duygusal ihtiyaçlarının ihmal edilip, maddi ödüllerle tatmin edilmeye çalışılması, başkalarının ebeveynliğiyle kıyas yaparak kendi ebeveynliğini maddi ölçütlere göre değerlendirmek kendi narsistik ihtiyaçlarını çocuk üzerinden tatmin etme isteğini doğurur ve maalesef ki o kapılıp gittiğimiz bizi içine çeken kapitalist sistem, mutluluk ve değer hissini maddi şeylere bağlar.
Maddi doyum ise duygusal ihtiyaçları karşılamaz. Bu da çocuklarımızda boşluk ve güvensizlik duygularına yol açar.
Sadece başarıyı önemsemek, çabasını görmemek ve niyetin önemini vurgulamamak değerli olmak için başarılı olmak zorundayım düşüncesi geliştirir. Çocuğun ilişkileri yüzeysel ve çıkar odaklı hale gelebilir. Bu durum empati yoksunluğunu ve ben merkezciliği ön plana çıkarır. Sürekli dışarıdan onay arayan bireyler olarak büyüyebilirler. Sürekli “yeterince iyi olma ” baskısı, psikolojik sorunlara yol açar ve çocukta tükenmişlik ve kaygı geliştirir.
Gerçek, derinlikli ve sevgi temelli yetişen çocuklar öz saygısı gelişmiş kendine değer veren başkalarının haklarına saygılı, kendi yetkinliği sağlam, sevgi dolu yetişkin bireyler olarak toplumda yerlerini alırlar. Ebeveyn olarak yapabileceklerimiz çok basit aslında koşulsuz sevgi içten bir destek, çocuğun çabasını görmek, her çocuğun gelişim seyri farklıdır özeldir bunu unutmamak, çocuğumuzun kararlarına saygılı olmak ve çocuğumuzu olduğu gibi kabul etmek.