SORU: Necmettin Erbakan hocanın: 'Diğer partilerin seçmenleri, bizim de inananlarımız var.' şeklinde bir sözü var. Bunu nasıl değerlendirebiliriz?

Cafer VAYNİ: Bir parti marjinalken sivri, uç, aykırı söylemler kullanabilir. Erbakan hocanın sivri söylemleri vardı. Mesela: 'Rektörler size selam duracak gibi.' Henüz kitle partisi değilken, toplumda kendini tanıtmak için aykırı sözler söylenir. Ama kitle partisi haline dönüştüğü zaman daha farklı bir söylem kullanmak zorunda parti ve yetkililer. Hocanın kitle partisi iken marjinal söylemlerden vaz geçmemesini hatalı buluyorum. Toplumsal barışı değil de ayrılığa neden olacak açıklamalardı. Nitekim bu söylemler bir nevi 28 Şubatçılara da malzeme verdi.

SORU: Literatürden biliriz ki, genelde varoşlar sol eğilimli partilere oy verir. Fakat 1995 seçimlerinde İstanbul varoşları özellikle Refah Partisi`ne oy veriyor. Fakir, Anadolu`dan gelip varoşlara yerleşen kesimin Refah Partisi`ne yönlenmesinin sebebi nedir sizce?

Cafer VAYNİ: Bunu kategorize etmek biraz zor. Bakırköy sola oy veriyor ama Bakırköy`de geçmişte Anavatan Partisi seçimi kazandı. Halkın gönlü, dilini kullanan bir siyasi hareket geldi mi ona meylediyor. Hüseyin Besli`nin Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili 'Bir Liderin Doğuşu' isimli kitabı var. Orada anlatıyor: Bir gün, Zeytinburnu`na gitmişler, camii cemaati terslemiş bunları. Karşıda meyhane varmış, oraya gitmişler ele avuca koyamamışlar. Tayyip Bey bu durum karşısında demiş ki, 'Vatandaş yaklaşsın. Duş alır, temizleniriz' demiş. Meyhane cemaati de Ak Parti`ye en çok destek verenlerden oldu. Varoşlar dediğimiz olay da aynı. Türkiye`de ilginçbir yapı var. Bakırköy`deki adam ne düşünüyorsa, varoştaki adam da aynı şeyi düşünebiliyor. Ama beklenti ve kaygıları farklı olabilir. O dili yakaladığında, yakaladığın dilin sana meyli, ilgisi sempatisi oluyor. 1997 yılında olsa gerek. İlk defa Refah Partililer Karaköy`de genel ev ziyaretine gittiler. Yapılan çok doğruydu. Çünkü orada bulunan kadınların 'Sizin de yanınızda biz varız.' mesajına, sesine ihtiyaçları vardı.

SORU: Medyanın Refah Partisi`ne karşı olduğunu biliyoruz. Hasan Cemal, 3 Haziran 1997 tarihli bir Sabah gazetesinde 'RP`ye damgasını vuran zihniyet laikliğe dost değil düşman. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte temelleri atılan devlet yapısını içerden kemirmenin peşinde Refah zihniyeti, bundan kimsenin kuşkusu olmasın' diyor. Refah`ı Cumhuriyetin kuruluşuna karşı zihniyet olarak gösteriyor ve içerden kemirmeye çalıştığını belirtmeye çalışıyor. Sizce niçin RP`ye bu kadar karşı?

Cafer VAYNİ: Siz zannediyor musunuz ki refah zihniyeti olmasa Boğaziçi Ü niversitesi`ne gidebilecektiniz? 20 sene önce karakol dediğinde tir tir titrerdi insanlarımız. Şimdi herkes halka hizmet vermek için orda. Özal ile başlayan bir hareket Anadolu insanının önüne imkânları seriyor. Bugün de bu hareket devam etmektedir. Bugün bir vali, emniyet müdürü, savcı ya da bir hâkimle konuştuğumuzda 'ne tatlı bir adam' diyoruz. Onlar da Anadolu çocuğu. Hasan Cemal bir Osmanlı paşazadesinin torunu, elit. İmkânların onlardan Anadolu insanına devredilmesini veya evrilmesini hazmedemiyor. Türkiye`de seçkinci bir zümre var. Bunların bir kısmı dönmedir ama gizlerler. Ad ve soyadları da Türk ismi olduğu için bilinmez. Türk`tür ama dönmedir. Bunların en önemli özelliği kendilerini Atatürk`e ve Cumhuriyetin kurucu kadrosuna yakın göstermeleri ve böylece devlet ve millet imkânlarından pay almalarıdır. Bugün durum değişiyor. Bunlar gücünü, etkinliğini ve yetkisini kaybediyor. Türk halkının siyasal tercihleri ötekileştirilmiş geniş kitleleri merkez konumuna getiriyor. Bu durdurulamaz ve önüne geçilemez bir talep ve ivmedir. Hasan Cemal vb. şahıslar da elde ettikleri imkânları kaybetmemek için bu türlü açıklamaları geçmişte olduğu gibi şimdi ve gelecekte de yapacaklar. Ama beyhude çabalar olarak görüyorum. Çünkü bütün o köşeleri Anadolu`dan gelen ama yetenekli ve iyi eğitimli kadroların doldurduğu bir süreci görüyoruz.

SORU: TÜ SİAD ile MÜ SİAD arasındaki çatışmayı açabilir miyiz? RP`nin MÜ SİAD`ın yanında yer aldığını biliyoruz. Fadıl Akgündüz, RP`de milletvekili adayı oluyor. Bizzat MÜ SİAD başkanlarının RP`ye desteği var. TÜ SİAD`ın elit kesimi, MÜ SİAD`ın da orta sınıf burjuvayı, Anadolu`dan gelmiş sermayeyi temsil ettiğini biliyoruz.

Cafer VAYNİ: Bu iki kurumdaki temel kavganın da sermayenin dönüşümü kavgası olduğunu söyleyebiliriz. Yeşil sermaye vb. söylemlerle TÜ SİAD medyası, MÜ SİAD mensuplarını ötekileştirme dilini kullanmaktadır. Onlara göre MÜ SİAD mensubu bir kuruluş, Türkiye`de vergi rekortmeni olamaz, olmamalı. TÜ SİAD üyeleri bankaların da sahipleri. Bankalar da Türkiye`de en fazla kar elde eden kuruluşlar. Bana göre bankalar yasalarla korunan tefeci, soygun şebekesidir. Maalesef bunlar TÜ SİAD çatısı altında toplanmışlar. TÜ SİAD yer yer raporlar da yayınlar. Hepsi de sakat ve Batıcı bir anlayışla hazırlanan raporlar. Batıperest raporlar.

Başbakan 'TÜ SİAD olarak bilgisayar mı, cep telefonu mu ürettin? İleri teknoloji ürünü mü ürettin? Avrupa`da bir araba firmasıyla anlaşmışsın ya da beyaz eşya fabrikasıyla. Türkiye distribütörü olmuşsun, satmışsın. Ve bunu övünçkaynağı olarak görüyorsun. Fabrikayı da buraya kurmuşsun ucuz iş gücü diye. Bir marka üret' şeklinde sözler sarf etti. Çok doğru sözler.

Fadıl Akgündüz`ün, Siirt`te devletin 27 bin dönüm olarak tahsis ettiği arazide kurmak istediği imza fabrikası çok özgün bir projeydi. İmza fabrikası baştan sona kadar Türkiye ürünü olacaktı. Ne oldu? İflas ettirdiler, jet Fadıl dediler. Fadıl Akgündüz hareketi iyi analiz edilmesi gereken bir harekettir. Demirel bu tartışmalar esnasında: 'Ben Çankaya`nın bahçesini de veririm, yeter ki yerli üretim olsun.' Demişti.

Türkiye`de liberalizm tam bir vahşiliktir. Sermayenin dönüşümünün önünü kesmek için her şeyi yaptılar. Fadıl Akgündüz`ün de bundan nasibini aldığını ve esasında Türkiye`nin mağdur edildiğini düşünüyorum.

SORU: Bu süreçte Yeni Demokrasi Hareketi var. Cem Boyner`in. Bu hareket %0,48 oy alarak büyük fiyasko yaşıyor. Medya hem negatif anlamda bu kadar aktif, pozitif anlamda bu kadar pasif nasıl oluyor?

Cafer VAYNİ: İnsanları koşullandıran sağduyusu. Cem Boyner için, ağzı güzel laf yapıyor, ama bana hayrı dokunmayacak bir adam algısı vatandaşta hâkim. Vatandaş bunu çok iyi analiz ediyor. Bu millet kendi dilini konuşmayan politikacıya asla pirim vermiyor. Vatandaş Mesut Yılmaz`ın Cuma namazına oy için, Erbakan`ın da Allah rızası için gittiğini biliyor. Yani siyasetçinin samimiyet testinde Türk halkının sağduyusu hiçşaşmıyor.

SORU: Karizmatik lider değişikliklerinin Türk siyasetine etkisi nedir?

Cafer VAYNİ: Siyaset emanetçiliği barındırıyor. Lider çekirdekten yetişecek. Şevket Süreyya Aydemir`in, Adnan Menderes hakkında yazdığı kitap son okuduğum kitaplardan birisi. Menderes tam 20 yıl boyunca ilçe ilçe, il il CHP teşkilatlarında müfettişlik yapıyor. Diyelim ki, Adana`nın Kozan ilçesine gidiyor. CHP teşkilatı denetimi için. Orada ilçe binasında kalıyor. Otelde falan değil. Arkadaşlarının hepsi yurtdışına nasıl gitsek diye düşünürken, tam 20 yıl partinin müfettişi olarak Anadolu`yu adım adım dolaşıyor ve tanıyor. Zaten kendisi Çakırbey Çiftliği`nin sahibi olarak toprakla ilgili. Siyasi hayatında da devamlı sahada. Arka planda böyle bir hikâye var ki Menderes halk başbakan olarak tercih ediyor. Tansu Çiller, Türkiye`yi Amerika`dan gelip kurtaracak olan hanımdı. Güya Mesut Yılmaz sakin güçtü. Demirel ne diyordu: 'Söz veriyor musunuz? Arkama düşüyor musunuz? Benimle birlikte misiniz?' Öyle bir dil kuruyor ki, kalabalıklarla ortak hareket ediyor, onları aynı duygu ve düşüncede buluşturabiliyordu. Tansu Çiller Hanım da Demirelvari söylemler kullanmak istedi ama halkı ikna edemedi.

SORU: Can Dündar`ın 25 Kasım 2002 tarihli bir yazısı var Milliyet gazetesinde: 'Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kapattılar. Serbest Fırka daha üstün geldi. Serbest Fırka kapatılacağını anlayınca kendini feshetti, DP daha güçlü geldi. DP`yi kapattılar, Adalet Partisi geldi. AP`yi kapattılar ANAP güçlü geldi. Aynı sıralama Milli Nizam Partisi, MSP, RP ve Saadet Partisi için de yapılabilir. Her gelen gideni arattı.' şeklinde. Yazının başlığı da 'Kapatıyorum; Kapaaat..' Parti kapatmalarının siyaseti hayatımıza etkisi konusunda neler söylersiniz.

Cafer VAYNİ: Bu partiyi kapatırsak iktidar olmasının önünü keseriz diye bir anlayış var bizde. Maalesef hukuksal sistemi de öyle kurmuşlar. Parti kapatmayı zorlaştıran anayasal değişikliği Ak Parti yaptı. 12 Eylül 2010 referandumunda oldu. Türkiye`de parti kapatmaların suni ve demokrasinin önünü hareketler olduğunu millet bildiği için bunlara prim vermiyor. Yani millet parti kapatanların amaçlarını sandıkta boşa çıkartıyor. Mağdur ve mazlumu destekliyor.

Can Dündar`ın yazısı projeksiyon olarak iyi. Ama ortada bir kitle var. 12 Eylül`de de bütün partiler kapatıldı. 1987`de referandum yapıldı. Eski siyasetçiler siyasete dönsün mü dönmesin mi diye. Az bir farkla döndüler. Dönünce yine hepsi partilerini kurdu. Yavaş yavaş seçmenler kendi partilerine toplanmaya başladı. Yasal olarak kurulan bir parti yasal olmadığı gerekçesiyle kapatılmamalı. Parti kapatma olayı ilkel bir olay. Partiler temel hakların, demokrasinin teminatıdır. 1997`de Refah Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi kuruldu. Yine seçimden güçlü çıktı. 1995`teki seçimlerde Refah Partisi 6 milyon oy almıştı. Kapatıldıktan sonra kurulan Fazilet Partisi 1999 seçimlerinde 5 milyon civarında oy aldı. 28 Şubatçıların baskı ve diktatörlüklerine rağmen bu oy. Normalde partinin yerle bir olması gerekirdi. Vatandaş, tercihlerine saygı duyulmasını istiyor. Dolayısıyla parti kapatmaya prim vermiyor.

Refah Partisi yada milli görüş hareketi her kapatılmadan sonra daha güçlü gelmiştir. Bugün bu hareket daha farklı ve geniş kesimleri de içerisine katarak Ak Parti`ye evrilmiştir.

Demokrat Parti doğal sürecinde bırakılsaydı seçimi kaybediyordu. 1954 seçimlerinde DP %57 CHP %37 oy almıştı. 1957 seçimlerinde ise bu oran % 47 DP/ %41 CHP şeklinde idi. Yani doğal şartlarda DP hızla eriyordu.

Ama Menderes`e haksızlık yapıldı ve idam edildi. Bu olay Demokrat Parti`ye toplum vicdanının sahip çıkmasını sağladı ve devamında Adalet Partisi, Anavatan Partisi bir miktar da Ak Parti`de bu vicdanın kümelenmesini sağladı.

Benim rahmetli babam, Menderes ve arkadaşları Yassıada da iken orada askermiş. Başbakan Menderes radyoda haberleri dinlerken yorum yapmış. Orada askerlik yapan bir çavuş Menderes`i 'Kes sesini lan' diyerek sert bir biçimde uyarmış. Babam, bu konuyu ve Türkiye Cumhuriyeti`nde başbakanlık yapmış olan bir zata reva görülen muameleden duyduğu üzüntüleri bana defalarca anlattı. Ve hep şunu: 'Allah askeri başımızdan eksik etmesin askeri başımıza musallat da etmesin' derdi.

Doğal sürecinde seçimi kaybedecek bir parti bir sonraki aşamada başka bir isimde kahraman oldu. Bu millet vefasını da gösteriyor. Bizim millet hakikaten vefalıdır. Şu an yüz binlerce kadın Tayyip Bey`e dua ediyor. Parti kapatma demokrasinin önünde engel teşkil ediyor. Seçim sistemlerinde iki unsur var: biri yönetimde istikrar, diğeri temsilde adalet. 1969 seçimlerinin dışında temsilde adalet olmamıştır Türkiye`de. 1969 seçimlerinde Milli Bakiye sistemi vardı. Bu sistemde %99`u meclise yansıdı. Ondan sonra yönetimde istikrar adı altında temsilde adalet gözetilmedi. Mesut Yılmaz da 'RP`yi kapattık, çünkü önü alınamıyordu. Dünyanın hiçbir yerinde kapatılan parti belini doğrultamıyor.' demişti. Hâlbuki kendi partisi kapatılmadığı halde 1995 seçimlerinde aldığı 5. 5 milyon oy,1999 seçimlerinde 4 milyon oya düşmüştü. Yani bu konuda da Türk toplum yapısı dünyadan farklı bir pratiği sergiliyor maalesef.