Yazımın başlığını Amerika’da neler oluyor, İngiltere’de neler oluyor veya Afrika’da neler oluyor şeklinde yazabilirdim. Ama aynı anda pek çok yeri takip etmek gerekiyor, bir anda dünyanın herhangi bir yerine gerçekleşen bir olay tüm dengeleri etkileyebiliyor. Yaşadığımız bu sürecin küreselleşme olduğunu artık iyi biliyoruz.
Elbette küreselleşme ile birlikte dünya siyasetindeki aktörler de değişti. Küresel politika, eski soğuk savaş dönemi argumanlarıyla anlaşılabilir olmaktan çıktı. Amerika şunu yaptı, İngiltere böyle yaptı, Rusya bunu yaptı gibi ifadelerle basitçe açıklanamayacak bir süreç bu. Ülkelerin iç işlerinde yaşananlar dahil olmak üzere, daha sistematik ve daha detaylı bilgilenme gerektiriyor, akla gelmedik illiyetleri kapsıyor.
Bazen küresel çaptaki bir yayın organında çıkan bir haber, çok uzaklardaki, mesela Filipinlerdeki hükümetin icraatleriyle ilgili bir detay veriyor olabiliyor ve konuyu ele alış şekli, zihninizdeki bir dizi karanlıktaki olayı aydınlatmaya yarıyor. Zira küresel medya olmasaydı dünyadaki pek çok olayı anlamlandırmakta büyük zorluklar çekecektik ve muhtemelen yanlış şeyler düşünecektik. Mesela bazılarının hala yaptığı gibi, dünyayı etkileyen tek gücün Siyonistler olduğunu, İsrail güdümlü Yahudi lobilerinin Amerika’yı yönlendirerek dünyayı nasıl çekip çevirdiğini filan konuşuyor olacaktık. Oysa küreselleşme vetiresinin zihinlerde netleşmesiyle birlikte, küreselciler dediğimiz aktörlerin, Siyonistleri ve İsrail’in gücünü kat be kat aşan bir konumda olduklarını fark ettik.
Yaşananlar bizdeki bazılarının dillerine doladıkları ve tüm dış politika analizlerinde ve hatta içerideki yansımaları konusunda da duyar kasarak, herşeyi açıklamakta kullandıkları BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kavramını vs. çoktan aştı. Siyonistler, milli devletleri İsrail’in çıkarları için çalışmaya devam ederken, içerisinde Yahudilerin, Katoliklerin, Ateistlerin hatta Sihlerin, dünyanın çok değişik din ve etnisitelerine mensup kişilerin olduğu, daha kozmopolit, bambaşka bir oluşum dünyaya yön verebilecek devletler üstü bir güce erişti. Değerleri trilyon dolarlarla ifade edilen, toplam nominal değerlerinin ise on trilyon doları geçtiği söylenen ve ulus devletlerin gücünü çok aşan bir entegre bir sermaye yapılanmasından bahsediyoruz. Böylesi büyük bir gücün politik alanda etkisinin olmadığını düşünmenin de oldukça fazla iyi niyet veya saflık olacağını artık bilmek gerekiyor. Ama kitlelere sorarsanız küreselciler diye bir güç halen daha yok. Algılar, politik arenada ortaya çıkıp, biz buradayız diyenleri kabullenecek şekilde geliştirilmiş durumda.
Ötesini görmek istemiyor. Biz o şirketleri devletler üstü diye nitelerken sadece ekonomik büyüklüklerini, satış/üretim alanlarının dünya çapındaki yaygınlıklarını kasdetmiyoruz. Uluslararası kuruluşlar ve organizasyonlardaki etkinliklerini de kastediyoruz. Dünya bankası, Uluslararası Para Fonu, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Sağlık Teşkilatı vb. bir çok kuruluş küreselcilerin kontrolünde. Yayın yaptığı ülkenin temsilcisi zannedilen uluslararası çaptaki pek çok medya kurumu da aynı şekilde. Mesela The Economist ve BBC gibi yayın kuruluşları İngiltere’de üslenmişler ama küreselci çizgide yayın politikaları izliyorlar.
Söz İngiltere’den açılmışken son zamanlarda bu ülkenin politik yaşamında gerçekleşen ilginç olaylara da değinmek istiyorum. Hani yazımızın başında “neler oluyor orada” demiştik ya, orada diyerek kasdettiğimiz yerlerden birisi de İngiltere’ydi. Pek dikkat çekmeden sessiz sedasız gerçekleşen, ama ülkenin politik gidişatıyla ilgili ipucu olabilecek hadiseler var. Daha doğrusu bir dizi istifa haberi. İlk olarak 10 haziran 2023 günü, eski başbakan Boris Johnson milletvekilliğinden de istifa etmişti. Geçen haftasonu da Boris Johnson’un ekibinden ve en yakın destekçisi eski Birleşik Krallık dijital, kültür, medya ve spor eski bakanı Nadine Dorries de milletvekilliğinden istifa etti. Eski bakanın, parlamentoda kendi partisinden olan şimdiki başbakan Rishi Sunak’ı zehir zemberek eleştirdiği bir konuşmadan sonra istifa ettiği gelen bilgiler arasında.
İngiltere’de Millet Meclisinin 2 Mart 1624 tarihli Kararı uyarınca, parlamento üyeleri kendileri doğrudan koltuklarından istifa edemiyorlar. Ancak ölüm ve ihraç gibi sebeplerle direkt ayrılmaları mümkün. Bu yüzden Dorries, önce hazineye bağlı bir kuruluş olan Chiltern Hundreds’ın Kraliyet Komiserliğinde bir göreve atandı ve oradan ayrılınca kamusal görevleri tamamen sona erecek. Bu istifanın hemen ardından 31 ağustos perşembe günü de Dış İşleri bakanı Ben Wallace’ın da istifa haberi geldi. Wallas, istifası ile ilgili açıklamasında hayatında ihmal ettiği alanlara yönelmek istediğini ifade ederek ve yeni fırsatları keşfetme zamanım geldi dedi. O da bir sonraki seçimlerde milletvekilliğine aday olmayacağını açıkladı. İktidardaki İngiliz Muhafazakar Partisinde meydana gelen bu istifalar elbette anlamlı. Gidenler Brexit yanlısı kişilerdi. Kraliçenin ölümünden sonra İngiltere güç kaybediyor. Cari açık artıyor ve ekonomik büyüme ile ilgili veriler de olumsuz. Kraliçe dönemindeyken küreselcilere karşı dik duran ve Avrupa Birliği’nden ayrılan İngiltere, eski gücünü geri kazanmak ve Common Wealth’i canlandırmak istiyordu. Ama geçtiğimiz aylarda tahta oturan Kral Charles’ın ve seçtiği başbakan Rishi Sunak’ın yönetimindeki İngiltere giderek küreselcilere yaklaşıyor. Bu dümen kırma, hem sıradan bir Avrupa ülkesi olmayı kabüllenişi, hem de üstü kapalı olarak İngiltere’nin Ortadoğu’daki etkilerinden vazgeçişini ifade ediyor. Çünkü Araplar, kendi ülkelerindeki iç dinamiklerin yansıması olarak her zaman küreselcilerin karşısında oldular. Amerikan siyasetinde Trump’ı ve Cumhuriyetçileri desteklediler, küreselci Barack Obama, Joe Biden dönemlerinde ise Amerika’dan uzaklaştılar. Trump’ın yeniden seçilmesi bölgedeki hatta Avrupa’daki ve dünyadaki tüm dengeleri değiştirecek. Ancak Amerika’da küreselciler Trump’ın tekrar başkan olmasını engellemek için tüm siyasi ve hukuki yöntemleri kullanıyorlar. Trump seçilemezse İngiltere, Avrupa Birliği’ne daha çok yakınlaşacak. Ortadoğu’da giderek etkisini kaybeden İngiltere’nin yerini Batı ile bölge ülkelerinin bağlantısını sağlamak üzere sadece Türkiye kalacak. Son zamanlarda artan ekonomik işbirliği ve dayanışma sağlayan anlaşmaların arkasında bu gerçek var. Yunanistan, Avrupa Birliği’ne üye olarak bu şansını kaybetmişti.
Gelişmelerle Türkiye’nin önemi daha da artıracak gibi görünüyor. Bekleyelim görelim diyeceğim ama, ülkemizdeki Arap düşmanlığının tarihte var olduğu söylenen olaylarla değil, küreselcilerin Araplarla olan ilişkilerinin bir sonucu olduğunu da bilelim. Arap karşıtlığını körükleyenler, bilerek veya bilmeyerek küreselcilere çalışıyorlar ve durumdan haberi olmayan kitleyi de çeşitli politik argumanları kullanarak yönlendiriyorlar. Aynı unsurların ABD, AB ve İran ile olan ilişkilerde çok daha hoşgörülü olduklarını görmek gerekiyor. Kısacası, küreselciler dünyadaki politikalarını ülkelerin içindeki unsurları kullanarak yönlendirmeyi tercih ediyorlar. Bu da yurtseverlerin, kendi ulus-devletine gönül verenlerin, olaylar karşısında daha dikkatli ve önyargısız olması gerektiğini söylüyor bize. Artık siyaset, tek cümlelik haplaştırılmış sloganlarla açıklanamayacak kadar karmaşık. Duygusal-tepkiselliklere hiç yer yok.

YORUMLAR