SORU: Carlos Castaneda`nın hayatını dönüştüren Don Juan`ın halk bilginlerinin Avrupa`da karşılığı var mı?

CEVAP: Ben Zen`den fazla bahsediyorum ya, Zen iki tane. Şaman, şamanların öğretisi. Benim sevinçle şaşkına döndüğün onlardan birisi böyle. Tibet`in öğretilerini, doğu öğretilerini incelemiştim bir zamanlar. Fakat son zamanlarda Meksika Kızılderililerinin ve Mayaların Şamani din olduğunu keşfettim ve öğretilerindeki paralellikler insanı şaşırıyor. Onlar orda bunlar burada. Arada okyanuslar var ama nasıl bunlar oluşmuş. Demek ki gerçek bilgelikler her yerde öğretiliyor ve benimseniyor. Türklerin eskiden Şamanları varmış. Orta Asya`da Kam deniliyordu. Bunlardan kitap okudum. Bir hocam vardı benim. Onun kitabını okudum. Orada da bazı Türk boylarının zen öğretisini kabul ettikleri düşüncesi var ve o kişiler bu öğretilerle Anadolu`ya göçettiler. Şimdi bile var. Aleviler onlara çok yakın. Bizim kültürümüzde var bu yani. Ama onlar Anadolu`ya doğru göçederken Hazar Denizi`nin güneyine geldiler. Hatta gelirken Araplarla karşılaştılar. Çok geçmeden Müslümanlığı kabul ettiler ve buraya geldiklerinde mayalarında Şamanlık vardı. Bunun yanında Müslümanlık ta var. Alevilik farklı bir yaklaşım vs. Daha sonra din ağırlık kazandı. Sünnilik ortaya çıktı. Ama bizim mayamızda öbürleri de var. O bakımdan Carlos Castaneda yani Don Juan öğretileri o Türk şamanlarının ve Zen öğretisiyle çok paralel ve bizde onlarla yetişmiştik bir zamanlar. Yani bizim mayamızda o öğreti de var. 

SORU: Carlos Castaneda`nın kitaplarının Türkiye`de hak ettiği yerini bulduğunu düşünüyor musunuz? Bulmadıysa neye bağlıyorsunuz?

CEVAP: Ben yayıncı değilim. Bir zamanlar şirketin Genel Müdürü iken Amerika`da pedagoji ve bu öğretileri okumuş birisi olarak ben kalkmışım kaliteli gazozlar üretip çocuklara satıyorum. Kendime yakıştıramadım. Artık 1980 yılında emekli oldum. Yayınevi kurdum. Bunu, yayın kurayım iyi paralar kazanayım diye değil. Bu öğretileri hem uygulamak hem de paylaşmak için ortam var. Biz çok iyi gidiyorduk. On beş kişiydik. Çok para kazanıyorduk, fakat beş yıla kadar ekonomik kriz olduğunda biz üçkişiye indik. Mesela benim kızım Boğaziçi Ü niversitesi mezunu. O da pedagog. Ben onu genel yayın yönetmeni yapmak istedim. Şirketi yavaş yavaş ona devredecektim. Ben gidecektim, İzmir`de oturacaktım. Fakat ben ona maaş verememeye başladım. Bu sefer o gitti. Amerikan şirketlerinde çalışıyor. Ama kazığı ben yiyorum yani ben şimdi kitap yazmak, grup yapmak, terapi yapmak istiyorum ama oradan oturup şirketin borçlarını ödemek, para kazanmak yani yönetim yapmak istemiyorum. Ama başa gelen çekilir. Bu güçdurumdan kurtulup şirketi borçsuz duruma getirmek için Cuma, Cumartesi ve Pazar dahi çalışıyordum. İşte bu yüzden benim bu kısıtlı ölçülerimi, reklam, tanıtım yapamadığım için çok tanınmıyor Castenada. Para kazanırsak bunu ben veya çocuklarım yapacaklar. Size teşekkürler. Hiçolmazsa belki bunları tanıtmada yardımcı olursunuz.

SORU: Doğan Cüceloğlu`nun 'Savaşçı' isimli kitabının temel tezleri Don juan`ın fikirlerine yani Castenada`nun eserlerine dayanıyor. Sanırım kitabın ismi bile Castaneda`dan. Cüceloğlu`nun kitabına gösterilen olağanüstü ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

CEVAP: O çok basit. 'Savaşçı' sözcüğü benim sözcüğüm. Çünkü Türkçe ben ona her türlü şey söyleyebilirdim. Mesela 'Çömez' seçtim o tutuldu. Aprentis var. Don Juan`ın öğretisine, Zen öğretisi de diyebilirdim. Uşağı derdim. Ama 'Çömez' dedim ve tutuldu. 'Savaşçı' dedim. Doğan Cüceloğlu benden öğrendi. O savaşçı kitabının başarısını emekli bir pedagog olan Nevzat Erkmen`in kullandığı kelime ortaya çıkarıyor. 

Savaşçı kelimesi bana ait. Doğan Cüceloğlu benden duyarak kitabın adını 'Savaşçı' olarak koymuştur. Konuyu avukatımla konuşup bir hamle yapmak istedik ama sonra vazgeçtik. Çünkü Doğan Cüceloğlu`nun tanıtım şirketi daha çok gelişmişti. Maddi açıdan rahat olmadığım ve herkes tarafından çok iyi tanınmadığım için reklamı, Doğan Cüceloğlu kadar iyi yapamadım. 

SORU: James Joyce`un,  Ulysses`ini Türkçeye çevirdiniz. Çevrilmesi imkânsız gibi değerlendirilen bu çevirinin hikâyesini anlatır mısınız?

CEVAP: Ben Amerika`da öğrenciyken İrlandalı bir kadından öğrenmiştim James Joyce adını. Ulysses`i bana hediye etti. Bende yıllar boyunca onu çevirmek için çok uğraştım.  Ama çoluk çocuğa karıştığım için oturup ta onun çevrilmesiyle uğraşamadım. Yapı Kredi Yayıncılık, Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar diye bir çeviri yarışması başlattığı zaman onlarla bir anlaşma yaptım. Ben bunu üçyılda çeviririm dedim. Her altı ayda bir bölümünü size getiririm size bana şu kadar dolar verirsiniz. Aldığım para beni geçindiriyordu. Yoksa ben bunu çeviremezdim. Şimdi bir gazeteciyle röportaj yaparken ben ona dedim ki öyle zamanlar geliyordu ki yani ben her gün namaz kılar gibi, camiye gider gibi geliyordum masama oturup onu yapıyordum. Cumartesi ve Pazar akşamlara kadar ve tatiller dâhil. 1996 yılında tamamlandı. Bir kokteyl yapıldı. Yapı Kredi`de herkes beni kutladı. 

Ulysses insanı derinlemesine anlatıyor. Ben şimdi psikolog, pedagogum ya bütün hayatım çevirerek, düzelterek geçti. Ulysses, 900-1000 sayfalık bir kitap. Sabah saat yedide başlıyor gece yarısı ikiye kadar her gün içerisinde Dublin`de, Mr. Blün denilen bir Yahudi reklam satıcısı ve karısı var. Moli ve iş arkadaşları var. Kamplara gidiyor, orada öğle yemeğini yiyor, elma şarabı içiyor ve yolda giderken geğiriyor. İnsanın bütün her şeyini anlatmış. Bu arada onun bir de arkadaşı var. Yakışıklı bir arkadaşı.  Meyhaneden sonra gidiyor ve karısıyla yatıyor. Yani bir hayatta neşeli ne kadar olay varsa hepsi işleniyor burada. Yani insanlığın hikâyesi denilebilir buna. En önemlisi bütün edebiyatçılar bunda hem fikir. James Joyce`un, Ulysses`i,  İzmirli Homeros`un, Odysseia diye bir Akdeniz seyahati serüveni diye bir kitabı vardır. Edebiyat bilginleri James Joyce`sun, Ulysses`ini, İzmirli Homeros`un Odysseia`sına bir nazire, bir versiyonu olduğunu söylüyordu. Hatta bende dedim ki İzmirli Homeros var. İzmirli bir yazar çıksın. İnşallah bir kadın olur. Çünkü kadınlar zekâsının esnekliğine çok güveniyorum. Bir kadın yazar çıksın, o da İzmir`in bugün ki hikâyesini anlatsın mesela. 

Bakarsınız birisi yapar bunu.

(Önümüzdeki hafta devam edeceğiz)