Ü niversiteler ile ilgili bir çok araştırma yapılarak, sıralamalar yapılıyor. Bunda uluslararası saygın kurumların yaptıkları çok önemli; Mesela elimizdeki sanat kurumlarının kendilerini ispat etmeden, yeni kurumlar kurulmasına karşıyız. Çoğalma maalesef -bizde- bozulmayı getiriyor.  Konservatuarların artması gibi, üniversitelerin sayısının artması da, eğitim  kalitesinin artması anlamına &ndash maalesef- gelmiyor. Hiçbir kurum, 4-5 yıllık çıktılarını almıyor, çünkü işine gelmiyor!..

Özellikle sanat/sosyal alanda eserleri olmayan, alana özgün katkılar yapmayan, sadece YÖK  kriterlerini veya YÖK teşvik kriterlerini  tamamlama peşinde koşan unvanlı akademisyenlerle ilerlemek kolay olmasa gerek!..

Türkiye Ü niversite Memnuniyet Araştırması (TÜ MA) 2018 yılı raporuna göre 'Devlet üniversiteleri arasında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, vakıf üniversiteleri içinde ise Özyeğin Ü niversitesi öğrencilerin en çok memnun oldukları kurumlar' olarak görülüyor.

Prof. Dr. Engin Karadağ ve Prof. Dr. Cemil Yücel tarafından yapılan araştırmaya, 109 devlet ve 63 vakıf olmak üzere 172 üniversiteden, tüm sınıflar düzeyinde 26 bin 513 öğrenci katılmış. Araştırmada üniversiteler öğrenme deneyimi, kampus ve kampus yaşamı, akademik destek, öğrenme imkânı, kişisel gelişim ve kariyer desteği, kurumun yönetiminden ve işleyişinden memnuniyet konuları olmak üzere 6 kategoride değerlendirilmiş.

Sıralamada üniversitelere A+, A, B, C, D ve FF gibi notlar verilmiş. En yüksek memnuniyet oranına sahip üniversiteler A+, en düşük olanlar ise FF almış. Araştırma 172 üniversiteden 17`sinin A+`, seviyesinde öğrencilerinin beklentilerini üst düzeyde karşılayabildiğini göstermiş. 22 üniversite beklentileri 'A' seviyesinde, 33 devlet üniversitesi ve 14 vakıf üniversitesi ise 'FF`` seviyesinde bulunmuş.

Rapordan tespitler

Rapor: Türkiye`deki üniversiteler öğrencilere ve beklentilerine ulaşamıyor.

AY: Ü niversite rektöründen, öğretim elemanına kadar bu beklentinin neden gerçekleşmediği sorgulanmalı. Öğrenci birlikleri ve Daire Başkanlığı, bu konuda çok hızlı çalışıp sorunları tespit etmeli ve üst yönetime sunmalıdır. Hiçkimsenin sorunlar karşısında başını kuma sokmasına/dilekçeyi sümen altı etmesine izin verilmemelidir. Küçük sorunlar çözülmediği takdirde, büyük sorunlara sebep olabilir.

Rapor: Ü niversiteler öğrenci  taleplerini karşılayabilme ya da bu taleplere duyarlı olabilmede, öğrenci algısı açısından oldukça kötü.

AY: Hepimiz akademisyeniz ve çocuklarımız üniversitelerde okudular. Gördük ki, her akademisyen okulda aranmıyor, sorulmuyor. Bazı öğretim elemanlarının odasına girmeye/konuşmaya çekiniliyor. Akademisyen geçirdiği safhaları unutup, yanlışları yok edeceğine, aynı yöntemleri öğrencilerine uyguluyor. Bu konuda o kadar çok bilgi var ki! Oysa 'Sosyal ilişkileri gelişmiş, yarının iş insanları/anne-babaları olacak gençlerin, sorunlarına duyarlı olmak, onlara yol göstermek' her öğretim elemanının görevi olmalıdır. 'Psikolojik sorunları olan, ev sorunlarını işine taşıyan, öğrencisine mobbing uygulayan v.b. yanlış yapan' bir akademisyen, 'Bir saniye bile üniversite çatısı altında' tutulmamalıdır.

Rapor: Ü niversitelerde derslerde öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğine odaklanılmıyor.

AY: Çok önemli bir konu, ders veriliyor, ama öğreniliyor mu? Özellikle büyük anfilerde yapılan derslerde öğrenmek gerçekten çok zor. Ancak, sınıf düzeninde, siz hala öğrenciler arasındaki öğrenme/odaklanma sorunlarını göremiyor ve çözemiyorsanız, akademisyen değilsiniz?.. 'Ben dersimi veririm, alan alır almayan almaz v.b.' düşünce doğru değildir. Özellikle bizim gibi sanat eğitimi yapan okullarda, derste bire bir eğitim şarttır. Hatta, 'meşk sistemi' ile ders vermek elzemdir. Çalgı derslerinde, eline çalgısını almadan, öğrencisi ile birlikte çalmayan bir sanatçı akademisyenden yarar gelmez. Derslerine girmeyip, asistan/öğrenci adı altında başkalarını (Y.L./ Dr. Sayın öğrencilerini) sokan sanatçı akademisyenden de -virtuoz olsa bile-  hayır gelmez. Kısaca, akademisyenlik sorumluluk ister. Ayrıca derste bire bir olma, öğretim elemanına 'yanlış işler yapma' imkanı vermemelidir. Veren varsa, hemen görevine son verilmelidir. Bu şekildeki akademisyen öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediğini anlayabilir mi?

Rapor: Akademik kültürde derslerde konuları işleyip sınav yaparak öğrenmeyi denetleme tercih ediliyor, öğrenme süreci esnasında öğrencinin öğrendiğinden emin olmaya yönelik bir anlayış bulunmuyor.

AY: Özellikle bizim alanımızda 'Dersimi işlerim, devamına bakarım,  sonra sınav yaparım, benin ölçüm budur' anlayışı, yetenekli öğrencinin konuyu iyi öğrendiğini ispat etmez. Sanat kurumlarında, öğretim elemanının öğrenci ile birlikte çalması, öğrenci ile eser geçmesi, toplu olarak değil tek tek kontrol etmesi, derste ileri seviyede olan öğrenciyi geri çekmek yerine yeni eserlerle ilerlemesini sağlaması  vb. şarttır.

Rapor: Öğrencinin kariyerine, gelişimine, akademik ve sosyal sıkıntılarını gidermeye yönelik destek sistemleri ve kültürü bulunmuyor.

AY: Akademik eğitim, gençlerin seçtikleri alanda en iyi şekilde donanarak çıkması gereken bir yoldur. Ana-babalar, ellerindeki tüm imkanları kullanarak çocuklarının üniversite okuması için maddi/manevi  çalışmaktadırlar. Bu seneki fiyatlar 95 bin TL ile 35 bin TL arasındadır. Bu, az bir meblağ değildir. Elbette, bu parayı verince, çocuğunun yabancı dil dahil, seçtiği  alanda çok donanımlı çıkmasını isterler.  Bu yolda, danışman olarak öğretim elemanının öğrenciye bilgi aktarımında bulunması, ilerdeki hayatında çekecekleri sorunları ve aşması gereken yolları  anlatması, alanına göre hangi dilde iyi olmasını anlatması şarttır. Bu da bir kültürdür.

Rapor: Ü niversite yönetimleri öğrenci dostu değil.

AY: Burada yönetim derken, herhalde sadece  rektörlük kastedilmiyor. Rektörlük adına görev yapan en alt birim olan bölüm başkanlıkları da kastediliyor. Neden dost değil? Neden öğrenciye uzak? Neden öğrenci ile sağlıklı bir iletişim kurulmuyor? Bu tamamen öğrenci daire başkanlıklarının ve serbest sosyologların  yapacağı çalışmalarla ortaya çıkarılmalıdır.

Biz, bu araştırmanın nasıl yapıldığını bilmiyoruz; Bu raporu okuyan çoğu üniversite rektörünün tepkide bulunduğunu da tahmin ediyoruz. Son yapılan araştırmalarda mobbing ve intihalin ilk sıralarda yer aldığını üzülerek görüyoruz.

Yine tavsiyem, akademisyene göreve başlarken üniversitede kalacağı süre içinde yapmayacaklarını ve sorumluluklarını belirten YÖK tarafından  hazırlanacak bir metin, üniversitelerce okutularak imzalatılmalı ki, ilerde haberim yoktu, bilmiyorum denmesin. Ü niversite avukatları son yıllarda bu tür şikayetlerle uğraşmaktadır. Önemli olan üniversitelerimizin 'en üst eğitim kurumu', 'öncüsü', 'örneği'  olarak, gençlerin yetişmesinde  rol almasıdır.

Son Söz:

Bu güzel  ülkemiz 'çalışanı takdir etmeyen, çalışmayanı/yanlış yapanı cezalandırmayan', 'liyakata önem vermeyen', etik olmayan'  yapısı ile başarılı olamaz.