`height=

Nuri Bilge Ceylan`ın en sevdiğim ve her izlediğimde beni kahkahaya boğan sahnelerini başa alıp tekrar izlediğim bir film Ahlat Ağacı; Gülerken ağlarsınız ama; 1990`larda başlayan sinema serüveninden bugünlere baktığımızda 'ne değişti bu ülkede' diyor insan ve maalesef başını önüne eğiyor hiçbir şeyin değişmediğini görünce. Ceylan`ın izlemediğim tek bir röportajı kalmamıştır, hele kamera arkaları ayrı bir güzellik. Ondaki sabır, azim, öğretmenlik takdire şayan. Keşke onunla çalışma şansım olsaydı; Kim bilir; Tek bir eser dahi veremeyip kibrinden başka bir yerinden soluyanlar da biraz ondan örnek alsa keşke; Yıllar önce ilk filmini ses kaydı yapmayan yani bütçesince aldığı kamerayla çekti. Filmde annesi vardı, babası vardı; Devamında birçok filmde yine annesi ve babası başroldeydi. Anlamak ve hayatı sinema perdesinde okumak için neye ihtiyaçolup olmadığını bize koca koca harflerle anlatıyor asında Ceylan; Bunu hem görsel olarak yapıyor hem de işitsel. 

  Onu bir dönem de ödül alırken söylediği içyakan sözle hatırlıyoruz; Dünyaca ünlü aktör Sean Penn Ceylan`ı sahneye çağırırken, Ceylan`ın o an ki tavrı, Tarkovski`nin sahnede ödülünü aldığı an 'mersi' diyerek geriye çekilmesini hatırlatır bana; Fakat bir fark vardı bu sahnede, Ceylan ödülünü ülkesine adamıştı şu sözlerle: 'Ödülümü tutkuyla sevdiğim, güzel ve yalnız ülkeme adıyorum';

O adını altın harflerle kazımış bir düşün insanı her şeyden önce. Bir söyleşisinde bahsettiği üzere taşra kültürüne ve dahi bürokrasisine fazlasıyla hâkim, insan dilini çözmüş, salt entelektüel değil her kesimin hakkını en az bir sosyolog hassasiyetiyle veren bir sanatçı. 

`height=

Gelelim Ahlat Ağacına çok geçyazıyorum bu yazıyı; Bazen yazmaktan da korkar insan. Erteler bazı yazıları; Başlığını atarsın ama aradan yıllar geçer, geçer; Oysaki demlenmektedir kafada bir şeyler; Filmde beni benden alan şeylerden biri de nokta atışlarda kulağımda dolaşan o ölümsüz tını Bach &ndash Passaglia and fugue C minor.

Film üniversiteyi yeni bitirmiş gencin eve kesin dönüşüyle başlıyor. Bu arada bu filmde oyuncu açısından çokça risk almış Ceylan. Doğu Demirkol, Murat Cemcir, Bennu Yıldırımlar. Doğu ve Murat komedyen. Bir NBC filminde risk değil midir? Etik ve profesyonellik açsından değildir elbette fakat ilk bakıldığında 'acaba' der mi insan? Kimi der; Bennu; Tam da yerine denk gelmiş ama gördüğüm göreceğim en mimiksiz oyuncu sanırım. Bennu`yu da Bennu yapan bu olsa gerek. 

Filmin ana teması taşrayı taşlamak olsa gerek. Bence Ceylan bu filmde gelmişini geçmişini taşrasal bir tabanda sorguya çekiyor, hıncını alıyor. Net. Hatta bir replik beni benden aldı; Okkalı bir küfürden sonra: 'diktatör olsam buraya(Çan) bir atom bombası atardım sevabına' diyor Sinan (Doğu Demirkol).

Onu çok iyi anlıyorum. Taşra kafası entelektüel bir kafayı asla anlamaz bunu kabul etmek lazım. Hatta öyleleri vardır ki şehirde asimile olduğunu iddia eder bir takım lisanlarla fakat bu zandır sadece. Orada dedikodu vardır, mal mülk teşhiri vardır; Var olan bu şeyleri üst üste koyunca ortaya o kadar küçük bir dünya çıkıyor ki aslında, işte büyük kafalar bu dünyada yaşayamayacağını anlıyor. Tıpkı Ceylan gibi. Ki Ceylan Çanakkale`li. Neredeyse tüm filmlerini Çanakkale`de çekti. Bu filmde Çanakkale de geçiyor Çanakkale/Çan. Filmde bir kasabalı bakış açısının insanı nasıl bir girdaba çektiğini rahatlıkla görürsünüz. Yalnız bu film de diğerleri gibi okunmayı hak eden bir film. Kaçkez izlerseniz izleyin her seferinde bir nüans gelip yüzünüze çarpacaktır. 

Okulunu bitirip evine dönen Sinan anne, baba ve kız kardeşiyle yaşar. Ve bir de kitap yazmıştır Sinan. Kitabını bastırmanın peşindedir fakat bu konuda yüzü gülmez bu kasabada. Önce Belediye Başkanına gider. Buradaki diyaloglar halimize göz kamaştıran bir ışık tutuyor; Ondan istediği karşılığı göremeyince birkaçkişiye daha gidiyor. Asıl mesele taşranın düşünsel keşmekeşini ortaya sermek. Ceylan bunu büyük bir ustalıkla ilmek ilmek dokumuş. 

Öte yandan bu dış kaosun yanında ailesel kaos da var. Mesela Sinan`ın kitap için paraya ihtiyacı var ama dedesinin altınlarını köyün imamına 'borç' olarak verdiğini öğreniyor. Ve o an yaşanan hadise şu imam gezmeye gidiyor ve ezan okuma işini de bu yaşlı adama devrediyor. İmam ne yapıyor? Bir ağaca çıkmış elma yiyor;  

Bu kadar detaylı yazmamın sebebi, o kadar hassas noktalar var ki bu filmde bana göre Kış uykusundan da güzel bir film. Birçoğu bu film için Ceylan`ın diğer filmlerine yapılan eleştirilere nispetle böyle bir film çektiğini söylemişti. Böyle derken daha anlaşılır, daha içerden ve daha somut; Adı her neyse anlamak için birkaçkez izlemenizi tavsiye ederim. 

Ussal birçok diyaloğun hakkıyla geçtiği film gerçekten ders niteliği taşıyor bana göre. Sinan`ın babası ise öğretmen öte yandan iflah olmaz bir kumarbaz; Maddi kayıplar vermiş öte yandan manevi de; Her ne kadar hayatı ciddiye almıyor gibi görünse de onda da derin izlere rastlıyoruz. Yine filmde önemli bir detay var karınca detayı; İzleyin ve takip edin. 

Filmin çok konuşulan sahnesiyse iki imam ve Sinan`ın konuşmaları, oysa ona gelene kadar her sahnesi, her kelimesi altı çizilecek nitelikte. Taşra sığlığını tıpkı bir sis gibi üzerimize örtüyor Ceylan ve bu siste yolunu bulmaya çalışan bir gencin hikâyesi. Belki de savaşçı demeliyim. 

Ve kar yağar son sahnede;

Baba oğul yan yana otururlar köy evinin önünde; Bakışlar umutla umutsuzluk arasında gidip gelirken soğuğu hissetmiyorlardı kim bilir? Biz neyi ne kadar hissediyoruz sizce? Hissediyor muyuz?